Deizm veya yaradancılık, din, peygamber veya vahiy aracı olmaksızın bireyin akıl, gözlem, sezgi gibi yollarla Tanrı'nın varlığına inanmasına dayalı bir felsefi görüştür.

Deizm veya yaradancılık, din, peygamber veya vahiy aracı olmaksızın bireyin akıl, gözlem, sezgi gibi yollarla Tanrı'nın varlığına inanmasına dayalı bir felsefi görüştür. Deizm felsefesi doğal dünyaya dair gözlemlerin ve mantığın kaynağını oluşturduğu; dinsel bilgiye dolaysız biçimde, sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alır, bu sebeple vahiy ve esine dayalı tüm dinleri reddeder. İlk deist düşünürlerin çoğu Tanrı'nın Dünya'nın işleyişine doğrudan müdahale etmediği görüşündedir ve deist felsefe genel olarak canlılara müdahale edip dünya işlerine karışan bir Tanrı inancını kabul etmemektedir. Deizm her ne kadar çeşitlilik içeren, geniş bir inanç olsa da bazı değişmez temel inanç ve ilkeleri vardır. Temel inançlar ve ilkeler şunlardır; Yaratıcı bir güç inancı, Mantığın bize doğruları öğretebileceği inancı, Kehanetlerin, mucizelerin, dinsel dogmaların, demagojilerin ve kaynağı ilahi ilan edilen dinlerin reddi. Deistler genellikle yaratıcı gücü Tanrı olarak ifade etmektedir.

Ateizm bir yaratıcı fikrine ihtiyaç duymamaktır. 'Tanrı tanımazlık' veya 'tanrıyı inkâr etme' olarak yapılan tanımlar ateizmin doğru tanımları değildir. Bir olguyu tanımamak veya inkâr etmek için önce o olgunun olabileceği veya olduğu varsayılmalıdır. Bu nedenle 'tanrı olgusunun tanınmadığı veya inkâr edildiği' fikri ateistler arasında kabul görmez. Ateistler sadece semavi dinlerin tanrılarına değil insanlık tarihi boyunca ortaya çıkmış binlerce tanrının hiçbirine inanma ihtiyacı duymayan ve hiçbir inanç grubuna mensup olmayan kişilerdir.

Agnostizm ise bu sorunun cevabının kesin olarak bilinemeyeceğini ileri sürer ve bu nedenle daima şüphe ve sorgulama içinde olma halidir. Dolayısıyla agnostikler ne ateisttir ne de herhangi bir inanca mensupturlar ancak bir yaratıcının var olma ihtimaline olmama ihtimali kadar eşit derecede inanırlar. Agnostikler de zamanla kendi içlerinde iki kategoriye ayrılmıştır: Agnostik ateistler ve agnostik deistler. Agnostik ateistler, ateistler gibi yaratıcı fikrine ihtiyaç duymayan ancak böyle bir olgunun olmadığının kesin olarak bilinemeyeceğinden ötürü 'tanrı yoktur' gibi kesin bir ifade kullanmaktan kaçınan kişilerdir. Kısaca bu grup tanrının var olma ihtimalini kabul eden ancak bunun hiçbir şekilde bilinmesinin mümkün olmadığını düşünerek agnostik ateist olmayı tercih etmiş kişilerden oluşur. Agnostik deistler tıpkı deistler gibi bir yaratıcı fikrine inanır ancak deistler gibi buna keskin şekilde kabul etmezler. Agnostik şekilde şüphe duymaya devam ederken inanmayı tercih eden kişilerdir.

Panteizm genellikle deizm ile karıştırılır. Birbirlerine yakın olmakla birlikte panteistler tanrı olarak direk doğaya inanırlar. Doğanın tanrı ile aynı olgu olduğunu düşünürler. Doğanın ve evrenin içinde var olan her şeyin tanrının bir parçası olduğunu varsayarlar. Dini inançlardan farklı olarak panteizmde herhangi bir ayin veya ibadet yoktur. Yaşamdan sonra cennet cehennem benzeri ödül veya cezalandırma yoktur. Hiçbir ahlaki kod veya ders yoktur. Doğa tanrı, tanrı da doğadır. Olup biten her şey de doğanın yani tanrının bir sonucudur ancak bu tanrı insanlığın ortaya çıkardığı tanrılardan hiçbiri değildir.
Materyalizm bilinç de dâhil olmak üzere evrendeki her şeyin maddeden oluştuğunu ve her şeyin maddelerin etkileşimine dayalı olduğunu öne süren ve bu bakımdan ateist dünya görüşünü içinde barındıran ancak ateizmden daha kapsamlı olan bir felsefedir.

Yapılan araştırmalara göre inançsızlık Türkiye genelinde yükseliş gösteriyor.
Türkiye de dinden uzaklaşmanın nedenini en güzel anlatan da İlahiyat mezunu Felsefe doktoralı Prof. Yasin Ceylan dır. "Bunu Sami dinlerinin kısıtlayı­cılığına, insan zihnini belli kalıp­lara sokmasına bağlıyorum. İnanç devri kapandı, insanlar artık bil­giyle hareket etmek istiyorlar. İnancın yerini bilgi ve sorgulama aldı. “Hayır ve şer hepsini Tanrı yaratmış” diyorlar. Birçok rasyo­nel insan “Peki, şer’i niye yaratmış olsun, bu kötülüklerin gerisinde niye Tanrı olsun” diye soruşturu­yor ve sonunda Semavi dinlerdeki Tanrı’ya karşı sempatisini yitiriyor. Hıristiyanlıkta da, İslam’da da böyle oldu. İnsanlar rasyonelliğin daha güçlü olması sebebiyle Sami dinle­rindeki Tanrı’dan uzaklaşıyorlar."

" Müslüman dünya mutluluğu peşinde değildir, öbür dünya mutluluğu peşindedir. İslam’ın ön gördüğü dünya, öbür dünyaya yatırımdır, buraya geçici bakar. Dünya mutluğu ikinci plandadır, asıl mutluluk ertelenmiş mutluluktur. Bununla ilgili, “Burası öbür tarafın tarlasıdır, ne ekersen onu biçersin” gibi birçok hadis var. Bir insanın zihninde bu varken neden bu dünyada bu kadar başarılı olsun? Yatırımı öbür tarafadır. İslam’ın Batı tipi bir medeniyet kurma ideali yoktur, ihtimali de yoktur. İslam böyle bir toplum öngörmüyor. Ben de iddia ediyorum ki dünya mutluluğu olmadan başarı olmaz, dünya mutluluğu olmadan ahlak da olmaz. Mutsuz insan ahlaklı olamaz, sevemez. Mutsuzlar arasında dayanışma da olamaz."

Müslüman ülkelere bir bakalım bu ülkelerde ahlaki çürüme, tembellik, şiddet, ahlaki zayıflık, geri kalmışlık, haksızlık ve hukuksuzluk hâkim. Bu ülkeleri bu duruma getiren şey, insanları dinden, dindarlıktan uzaklaştıran şey de o. Günümüzle ve hayatın gerçeklerine göre yorumlanamayan, yüzlerce asırlık önceki yorumuyla günümüz yaşantısına yön vermeye çalışan bir din anlayışı var. Güncel hiçbir ihtiyacımıza cevap vermeyen, tam tersine hayatı daha da zorlaştıran bir din yorumunun insana verebileceği pek bir şey yok. Üstüne üstlük Dindarların daha doğrusu dincilerin ve tarikat liderlerinin söylemleri ve eylemlerindeki fark.
İnsanların önünde iki yol kalıyor: ya dindar olup bütünüyle yaşamdan, hayattan kopacaksın ya da insan gibi bir yaşam sürmek istiyorsan dinden, dindarlıktan uzaklaşacaksın.