Kuma yüzükoyun uzanmış yatıyordu. Başı denize dönüktü ama balıkçı teknelerinin ve belki de rafineriden çıkan tankerlerin göründüğü denize bakmıyor

Kuma yüzükoyun uzanmış yatıyordu. Başı denize dönüktü ama balıkçı teknelerinin ve belki de rafineriden çıkan tankerlerin göründüğü denize bakmıyor, plaj için şezlong kiralayan-lara ve ara sıra gelen satıcılara aldırmadan kuma bir şeyler çiziyordu parmağıyla.
Neyse ki bugün plaja yalnız gelmenin getirdiği tekdüzelik yok olmuştu.
“Çoluk çocuk büyüdü. Hanımla ikimiz kaldık. Yurt dışından döndükten sonra buradan bir ev aldık. Yazları gelip kalıyoruz. Sessiz, sakin, huzurlu yaşıyoruz. İşte böyle sık sık kum-sala geliyorum. Yalnız olunca da zaman geçmiyor. Biraz yüz, saatlerce güneşin alnında yat. Bugün iyi ki seninle tanıştık da...”
“Sahi eşin , çocukların gelmez mi seninle? Güneşlenirken konuşursunuz, canın da sıkılmaz.”
“Eşim denizi, güneşlenmeyi sevmez. Zaten burada da değil. Kızının yanına gitti. İki oğluma gelince ... orada kaldılar, yurda dönmek istemediler.”
“Nerde kızın?”
“Valla geçenlerde yerleşti Akdeniz’de bir yere ama hiç sormadım.”
Başının üstü neredeyse iyice açılmış, bıyıklarının ucu dudaklarının iki yanından aşağı sarkacak biçimde bırakılmıştı. Yüzünde tortulanan yılların izleri, bugün plajda tanıştığı kadını gördüğünde sanki silinmeğe başlamıştı. Zaten atletik olan bedeni daha da diri görünüyordu. Sanki yeniden gençleşmişti.
“Yurt dışında ne yapıyordun? İşçi miydin?”
“Neden sordun, görünüşüm öyle mi düşündürüyor?”
“Yoo! 60’lı yıllardan başlanarak çoğunlukla işçi olarak gidildi oralara...”
“Öğretmendim, bakanlık vasıtasıyla gittim. Sonra da döndük işte.”
“Eşin Alman falan mı?”
“Nerden bildin Alman olduğunu?” derken sesinde, yakalanmanın yarattığı belirgin bir sinirlenme havası vardı. Farkına varıp hemen ses tonunu ayarladı. İçten davranıyor ve konuşuyordu kadın ama ne de olsa yeni tanıştığı biriydi. “Başka bir şey mi demek istedin?”
“Hayır, bekar gidenler bazen oradaki bir kadına kapılıp evleniyorlarmış da.”
“Yok canım, neden kapılayım! Beğendim de ondan evlendim onunla.”
“Bak gene dediğime geldin. Her Türk erkeği gibi yabancı bir kadına kapılıvermişsin. Genellikle Alman ya da bir Rus yatmaz mı erkeklerimizin bilinçaltında. Kabul et bunu.”
“Kapılmak değil ama her evlilik biraz da tercih meselesi. Ne var ki o yaşlarda aklının önüne geçiyor insanın duyguları.”
“Şuna seks dürtüsü, açlığı desene sen!”
“Nasıl?”
“Erkeklerin çoğu parasız seks için evlenmez mi? Şimdi tutup da her hafta para mı versin cinsel ilişki için?”
“Demek kadınlar böyle bakıyor olaya?”
“Valla işin aslını sorarsan böyle. Kimse hayır diyemez bence buna.”
Sözün tatsız bir yere varacağını anlamıştı. Bu kadın beynini mi okuyordu ne! Hemen “Hadi denize girelim, piştik güneşte.” dedi. Güneş gerçekten kavuruyordu akşamüstü olmasına karşın. Son yılların en sıcak günleriydi. Geceleri evlerde bazen klima bile hiç durmadan çalışıyordu.
Çevredeki herkes gibi kadının da dikkatini çekmişti slibi. Gözlerini ondan ayıramadan konuştu.
“Peki, bakalım iyi bir yüzücü müsün?”
“Daha önce yüzerken görmedin mi beni denizde, yani tanışmamızdan önce?”
“Yoo, ben zaten dün akşam geldim buraya.”
“Arkadaşlarla mı?”
“Hayır, yalnız... Seri katil misin nesin?”