Şöyle dönüp yaşadığım geçmiş günleri düşünüyorum  hatta ta çocukluğumdaki güzel günleri.

Şöyle dönüp yaşadığım geçmiş günleri düşünüyorum  hatta ta çocukluğumdaki güzel günleri.
Yaşam koşulları ne olursa olsun serde çocukluk var. Dünya yansa yorganın yok içinde hatta hiçbir şeyin.
Çoğunu kendin yaptığın ya da kabul ettiğin basit yapılı oyuncakların var. Birkaç samimi arkadaşın var yani seni anlayacak kişiler dendiğinde. Gerisi günlük akış içinde sürükleyip götürüyor seni.
Evimize ilk buzdolabı ne zaman alındı anımsayamıyorum şimdi ama tahtı buzdolabı tarafından elinden alınan tel dolap vardı. Kahvaltılıklar veya bitmemiş ama atılması büyük günah olan kalan yemekler… Kısacası eskiden buzdolabı mı vardı?
 Artan yemekler seni doyuracak kadar olmasa da kedileri doyurur en azından. Onların sığınağı da tel dolaplardı.
“Tel dolap” dendiğinde gözünüzde ne canlandıracağınızı bilemediğinizi tahmin edebiliyorum. Bizim kuşağımızın mutfaklarının olmazsa olmazıydı neredeyse o. Değil bir dilim ekmek, bir lokma ekmek bile geç bayatlasın diye beze sarılırdı, doğru tel dolaba. Yıllar önceden de olsa yaşamışsın çocukluğunda karneyle ekmek alınan günleri.
Tahta bir kasa düşünün, duvara arkasından çivilenip tutturulsun. Önünde açılır kapanır, menteşeli iki kapağı var. Bildiğiniz kitap dolabı, çamaşır çekmecesi gibi ama gömme değil, duvara asma. En önemli özelliği de içindeki yiyecekler kapalı ortamda kalıp da bozulmasın diye sinek telleri gibi ince dokulu telli. Hava dolaşımı sayesinde yiyeceklerin ömrü de uzatılmış oluyor böylece.
Neler düşündüğünüzü tahmin eder gibiyim. Aklın yolu bir. Hiçbir soğutma aygıtı olmadan nasıl bozulmadan kalıyor yiyecekler. Onun temelinde de evin en serin ve havadar yerinde yer alması yatıyor. Duvara yaslandığı yüzey dışında kolayca hava akımına açık bir yapı. Kısaca - şaka yollu da olsa - yiyecekler parmaklıklar arkasındalar ve değil bozulmak, sıkılmıyorlar bile.
Sadece bununla mı sınırlı, hayır. Yer elverişliyse su küpü örneğin. Büyük toprak küpler düşünün, dünya kadar su alır ve suyu da en sıcak yaz gününde dahi serinletici olur.  Daldırırsın kapağının üstündeki maşrapayı, suyu bardağa koyup içersin. Bardağa koyduğun suyun fazlası kalmışsa maşrapada, doğru küpe…
Peki, hepsi böyle de ucuza gelsin diye yazdan alınıp - varsa - kilerde, yedekte tutulan bulgur, pirinç, soğan, patates çuvalları? Hepsi hazinenin birer parçası.
Günümüze gelene kadar evrilen bu zincir, ne yazık ki kilerden mahalle bakkalına, oradan da içler acısı market ve market zincirlerine ulaştı. Zar zor yaşayan bakkallara bile sorsanız “Veresiye defteri nedir?” diye, bilemezler.
Özetle, hele o eski “80’ler” gibi televizyon dizilerinde kalan güler yüzlü bakkal amcalar nerede? Onların bile yerlerinde yeller esiyor.