“Hangi sözcük bir yolunu bulmuş ya da allem edp kallem edip dilimize  girmemiştir?” desek karşı çıkanlar olsa bile birisi çıkıp hemen ya bir terim, bir mecaz, bir atasözü ya da deyimi hatırlatmıştır..

“Hangi sözcük bir yolunu bulmuş ya da allem edp kallem edip dilimize  girmemiştir?” desek karşı çıkanlar olsa bile birisi çıkıp hemen ya bir terim, bir mecaz, bir atasözü ya da deyimi hatırlatmıştır bize. İşte dilimizin çok bereketli, güzel bir yanı.
            “Çarşafa dolanmak” deyimini sık sık duymasanız bile bir zamanlar duymuşsunuzdur. İster öyle kullanmış ya da duymuş olun ister “çarşaflamak” biçiminde, fark etmez. “Bir işin içinden çıkamamak, kötü ve başarısız durumda kalmak” anlamına gelir ve bu anlamda kullanılır birçok deyim gibi bu deyim de.
            Durup dururken neden bunu ele aldığımı ya da konu ettiğimi merak ettiyseniz hemen söze gireyim öyleyse.
            Yaz geceleri yatakta delice yatan, uykudayken sürekli hareket eden bir kişi olarak düşünün kendinizi. Bir an kan ter içinde ve nefes nefese kalıp uyanmışsınız. O yana bu yana döne döne çarşafla hemhâl olmuş, neredeyse tek parçaya dönmüşsünüzdür. Debelenmek kâr etmez bazı durumlarda, sakin davranıp çarşaftan kurtulmanız gerekir. İşte böyle bir şey.
            “E,” diyeceksiniz “şimdi? Konu nereye gidiyor. Benim sözünü etmek istediğim siz değilsiniz ki, zor durumda kalan insan. Hatta çarşaf da çarşaf değil ve bir naylon poşet. İşte konu da burada başlıyor. Bir zamanlar çarşıya çıkarken evde bıraktığım kedinin bir naylon poşete dolanmış olduğunu ama Allahtan boğulmadan yetiştiğimi gördüğümde çok  sevinmiş ve bundan bir ders çıkarmıştım: Bir daha böyle bir olay yaşamamak için daha dikkatli, temkinli olmalıydım.
Peki ya bir balık yiyecek sanıp bu poşetlerin birisini yemeye kalkışsa, daha da kötüsü  birine dolansa kim kurtaracak onu? “Abarttın!” diyeceksiniz ama denize elimize geçen her şeyi atma hastalığımızın olduğunun farkında değil misiniz yani? İnanmam. Siz de kabul edeceksiniz, biz suları çöplük gibi düşünmüyor muyuz yani?
Şimdi gelin, lütfen bu poşetleri çöpe bile atmayalım gelişigüzel. Değil sadece kedi ve köpekler, tüm  canlılar yaşamda kalmak için beslenmek zorundalar ve biz o kadar dikkatsiz davranıyoruz ki onların böyle tehlikelerle burun buruna gelmelerine çoğu kez biz yol açıyoruz.
Değil kullanmadığımız şunu bunu, evde biriken poşetleri bile hoyratça ve sınırsızca kullanıp doğaya bırakıyoruz. Ayrıca, istediği kadar doğada çözünür olsun, bir naylonun parçalanıp ya da ufalanıp toprağa girmesi durumunda toprağın da kimyasının değişmiş olacağını düşünmüyor ya da düşünemiyor hatta ciddiye almıyoruz.
Öyleyse hazır olun: Ninelerimiz, dedelerimiz, annelerimiz, babalarımızdan duymuş ya da görmüşüzdür belki de. Onlar kesekâğıdı ya da - sentetik elyaftan değil - ipten örülmüş file kullanmışlardı yıllarca.
Dikkat ederseniz kesekâğıdını önermedim çünkü her ne kadar doğada çok kolay çözünse de bitkilerden elde ediliyor kâğıt ve bitkiler bizim olmazsa olmazımız.
Uzun sözün kısası, yarından tezi yok, bir kampanya başlatalım: Evimizde iki tane “file” bulunduralım ve toprağın yani doğanın sindirim sistemini daha fazla zehirlemeyelim çünkü o bizim kadar pisboğaz da değil! Böylece - laf aramızda - durmadan ödediğimiz poşet parasından ve işletmecinin, poşet parasının maliyetini dolaylı yoldan bize yüklemek zorunda olduğu varsayımıyla o yükten de kurtuluruz.
Slogan yaşama dönmeli derim: Naylon poşetlere son ve yine, yeniden “Yaşasın doğa dostu ip fileler!”