“22 Mart Dünya Su Günü' dolayısıyla Birleşmiş Miletler (BM) Dünya Su Gelişim raporu, yeryüzünde giderek artan su sıkıntısı ve doğal çevre bozulması yüzünden, 2050 yılına kadar tahıl üretiminin...

“22 Mart Dünya Su Günü" dolayısıyla Birleşmiş Miletler (BM) Dünya Su Gelişim raporu, yeryüzünde giderek artan su sıkıntısı ve doğal çevre bozulması yüzünden, 2050 yılına kadar tahıl üretiminin yüzde 40 düşebileceği uyarısında bulundu. Rapor, yeryüzünde su sıkıntısı ve doğal çevre bozulması sonucu küresel anlamda gayri safi yurt içi hasılanın da yine 2050 yılına kadar, yüzde 45 düşme riski taşıdığını ortaya koydu. BM Genel Kurulu’nun 2015 yılında aldığı kararda, güvenilir ve temiz içme suyu ulaşımının bir “insan hakkı” teşkil ettiği vurgulanan raporda, 2015 rakamlarına göre yeryüzünden 10 kişi içinde 3 kişinin (2,1 milyar) güvenilir içme suyuna ulaşamadığı, 10 kişi içinde ise 6 kişinin (4,5 milyar) güvenli sağlık koruma hizmetlerinden mahrum olduğu hatırlatıldı.
Su yaşayan bütün canlılar için en önemli doğal kaynaklardan biridir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi, ulusal güvenlik gibi suyun gerekli olduğu birçok sektör vardır. Son 20 yıl içinde artan insan nüfusu ve bunun sonucu olarak artan su talebi küresel bir su krizini gündeme getirmiştir. ...
Araştırma verilerine göre yapılan listede Türkiye en çok su sıkıntısı çeken dünyadaki 32'inci ülke. Bunun yanında, yapılan haritada Türkiye topraklarının yarısında aşırı yüksek ya da yüksek derecede su sıkıntısı çekildiği belirtiliyor. Dünya nüfusunun en az dörtte birinin aşırı derecede susuzluk çektiği, birçok ülkede çeşme suyunun dahi verilemeyecek derecede kuraklık yaşandığı açıklandı.
Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü (WRI) hazırladığı 'su riski' atlasında, su kıtlığı ve kuraklık görülen bölgeleri gösteren kapsamlı bir harita yayımladı. Buna göre dünyanın yaklaşık dörtte birinde kuraklık ve su sıkıntısı görüldüğü belirtilirken, küresel ısınmadan dolayı bu sıkıntının arttığı ve yakın bir zamanda Cape Town, Sao Paulo ve Chennai (Hindistan) gibi şehirlerde görülen önlenemez kuraklıkların yaşanabileceği kaydedildi.
Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü Başkanı Andrew Steer kimsenin konuşmadığı temiz içme suyu sorununun, dünyada yaşanan bir numaralı kriz olduğunu belirterek, "Bu sorunun sonucu olarak ortaya gıda sıkıntısı, iç karışıklıklar, göç ve mali istikrarsızlık görülüyor." diyor.
Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü listesinde dört ayrı kategori bulunuyor. 17 ülkenin 'aşırı yüksek derecede' gösterildiği listede, Türkiye ikinci kategoride yani 'yüksek derecede su sıkıntısı çeken ülkeler' arasında yer alıyor. Türkiye'nin bulunduğu 2'inci kategoride Yunanistan, Suriye, Irak, Ermenistan ve Kıbrıs gibi komşu ülkeler var. Listeye göre Avrupa'da en çok su sıkıntısı çeken ülkeler sırasıyla San Marino, Belçika, Yunanistan, İspanya, Arnavutluk, Portekiz ve İtalya. Bu ülkeler de listede Türkiye ile birlikte aynı kategoride bulunuyor. Dünyanın en az temiz su sıkıntısı çeken ülkeleriyse sırasıyla Surinam, Liberya, Jamaika, İzlanda, Norveç, Uruguay ve Paraguay. Listede Brezilya, Kolombiya, Panama, Finlandiya, Slovakya, Belarus ve İsveç gibi Güney Amerika ile Kuzey Avrupa ülkelerinin çoğunlukta olduğu görülüyor.
                  Araştırmalar dünyada yaşanan su sıkıntısını gidermek için 3 önemli konuya dikkat çekilmesi gerektiğini gösteriyor. Tarım için gerekli suyun daha randımanlı kullanılması, şehirlerde boru şebekeleri arasına temiz su havzaları inşa etmek ve suyun da tıpkı kâğıt ve plastik gibi yeniden geri dönüşümünü sağlamak.
(Doğal Hayatı Koruma Vakfı) su arzı ve su kirliliği tehlikelerine dikkat çekiyor. Kişi başına düşen bin 519 m³’lük su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin su kaynakları çeşitli risklerle karşı karşıya. Artan kentsel nüfusla birlikte, içme suyu arzında sıkıntı yaşanıyor. Büyükşehirlerde ortaya çıkan su sıkıntısı, havzalar arası su transferi ile giderilmeye çalışılıyor. Arıtma ve suyu verimli kullanma konularında da sorunlar yaşanıyor.
 
Ülkemizde, en fazla su tarım sektöründe kullanılıyor (yüzde 73) ve bu sektörde suyu verimli kullanan modern sulama yöntemleri (damla veya yağmurlama) yaygın değil. Kentsel, endüstriyel ve tarımsal nedenlerle su kalitesinin düşmesi de bir başka risk. Türkiye’deki bin 396 belediyeden sadece 296’sının atık su arıtma tesisi var. Su kirliliği, yalnız biyolojik çeşitliliği değil aynı zamanda geçimleri suya bağlı çok sayıda insanı da doğrudan etkiliyor. Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri (enerji, sulama, içme suyu temini veya taşkın kontrol amaçlı yapılar) hidrolojik sistemleri doğrudan etkiliyor ve bazı durumlarda dere ve sulak alanların yok olmasıyla sonuçlanıyor. Bu tür müdahaleler ekonomik, çevreyle ilgili ve sosyal sorunlara yol açıyor.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı Genel Müdürü Tolga Baştak, tatlı su ekosistemlerine müdahalenin doğal çevre kadar insanlar için de birtakım riskler oluşturduğuna dikkat çekiyor. “Bireyler açısından temiz, sağlıklı ve yeterli suya ulaşamama sorunu ön plana çıkarken, karar vericiler için içme suyu temini, kentsel ve sektörel su kullanımlarıyla ilgili riskler önem kazanıyor” diyen Tolga Baştak, “İş dünyası da suya bağlı risklerle karşı karşıya. Örneğin şirketlerin kârlılıkları veya marka değerleri, suyun miktarından veya kalitesinden etkilenebiliyor” açıklamasını yaptı.
Tatlı su kaynakları gezegenimizdeki su varlığının sadece yüzde 2,5’ini oluşturuyor. Dünyadaki su miktarı aynı kalmakla birlikte, nüfus ve tüketim artışı ile kirlilik, bu yaşamsal değer üstündeki baskıyı her geçen gün artırıyor. WWF tarafından yayımlanan Yaşayan Gezegen Endeksi’ne göre, 1970 yılından bu yana tatlı su kaynaklarına bağlı yaşayan canlı türlerinin yüzde 37’si yok oldu. Bu canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için yeterli miktarda temiz suyun bulunması gerekiyor.
Son 40 yılda sulak alanlarımızın yarısını kaybettiğimiz göz önüne alındığında, Türkiye’nin suyla ilişkili çevresel, sosyal ve ekonomik riskler üzerinde dikkatle durması gerekiyor. Su kaynakları içerisinde kritik öneme sahip sulak alanlarımızın iyi korunması ve yönetiminin de su riskleri çerçevesinde ele alınması gerekiyor. Yeterli miktarda ve nitelikli suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesi ve sürdürülebilir gelişmenin; dolayısıyla geleceğimizin de temel koşulu.
Kaynak;   W.W.F-----W.R.I