Belki de daha önce ondan söz etmişimdir fakat bu özelliğinden söz etmediğimden eminim.
Bir iki ay önce okuduğunuz yazımda sözü geçen Anacık’la başlayacağım söze. Günün birinde bahçemize gelip 4 yavru doğuran davetsiz misafir…
Zaten - bahçede de olsa - beş altı kedi baktığımız için “Hiç olmazsa anayı ve iki kızı kısırlaştıralım.” demiştim. İki kızı belediyenin barınağına götürüp kısırlaştırmıştık ama Anacık her seferinde kaçmıştı. Ne kuru mama işe yaramıştı ne de sosis. Tam yakaladık derken ani bir sıçrayışla kaçıp kurtulmuştu ama sonuncuda, açlık yüzünden, istemeden de olsa gelip evin içindeki sepette, içine sosis koyduğumuz taşıma sepeti içinde yakayı el verdi. 
Bu süreçte önce kısırlaştırılıp ne yazık ki sepetiyle sokağa bırakılan kızlardan biri sokağımızda kayboldu. Birkaç gün sonra da diğer kız kayboldu. Erkek yavruların biri de yok olduğu için Anacık’la tek yavru yani diğer erkek kaldı elimizde.
Tüm bunları neden anlatıyorum:
Baktığım 6 kedi ve Anacık’ın elimizde kalabilen kızı, sabah ve akşamüstü olmak üzere günde iki kez olmak üzere eve girip kendilerine ayrılan, toprak güveç kaplardan mamalarını yiyip bahçeye dönüyorlar ama birisi, Anacık hariç.
Sabah öğününde olsun, akşamüstü öğününde olsun; yedisi de içeri girip mırıldanarak  kaplarından mamalarını yiyorlar.
“Anacık?” sorunuzu duyar gibiyim. Tahmin ettiğiniz gibi, Anacık öldür Allah içeriye girmiyor. Bırakın kuru mamayı, süt, et gibi vazgeçilemezleri bile verseniz içeriye girmiyor. Onun maması ille de dışarıda verilecek yoksa aç kalıyor.
Son zamanlarda, canına iyice tak ettiği öğünlerde bile kabını bilinçli olarak eşiğin içine bıraktığım hâlde içeri girmiyor.
Son birkaç aydır ara ara deneme yapıyor ve mama kabını, kapıdan bir karış kadar içeriye koyuyorum. Önce yüzüme bakıyor, ben de çömelip başını okşuyorum ve doğruluyorum ama buna rağmen ancak iki ön ayağı içeride, arka ayakları dışarıda yiyor. Onu da ağzına mı yiyor, burnuna mı ya da mama mı yiyor dayak mı?
Bir zamanlar yaşadığı “yakalanma travması”nın hâlâ etkisi altında belli ki!