Bu yazının konusu farklı. Söylemedi demeyin ve okurken kendi kendinize de olsa lütfen söylenmeyin. Yazıya başlayın, ilginizi çekmezse okumayın çünkü sırf canınızı sıkmak ya da kafanızı karıştırmak için yazmıyorum bu yazıyı.
Yazmayı düşündüğüm başka bir konu hazırdı, not etmiştim ama odama girerken hırkamın kolu, kapı koluna takıldı. Ufak bir anlaşmazlıktan sonra “Marifet yaptın!” diye söylenerek hırkamı yani kendimi kurtardım kapı kolundan. Masama otururken, elimde olmadan düşünmeyi sürdürdüm bilinç akışıyla:
 “Kapının kolu olmasa kapıyı nasıl açardım? Demek kol, kapıyı kolay açmamızı sağlıyor, tabii ki kapatmayı da. Yani kapı kolu dediğimiz şey bir araç ve bize hizmet veriyor. Kısaca “kapıkulu” gibi bizim hizmetimizde. Sadece bizim mi, yetenekli hayvanların da.
Yıllar önce yetişkin bir kedim vardı evde yaşayan. Bir de daha sonra edindiğimiz yeni yetme bir yavru kedi. Aralarında güzel bir dayanışma vardı. Özellikle büyük olan, neredeyse her konuda örnek oluyordu miniğe. Minik, birçok zorluğu ablasının yardımıyla aşıyordu.           Apartmanın dairesinden çıkmak istediklerinde, abla kapı koluna atlayarak kapıyı açıyor ve birlikte dışarı çıkıyorlardı.
Kapı işi tamam da konuyla ne alakası var demeyin. Kapıyı kapalı tutan bir dil var ve o dili içeri çekmeniz gerekiyor ki kapı açılabilsin. Kapının kolu olmasa ya anahtar ya da başka bir parça, örneğin tutamak olacak ki kapıda, onun aracılığıyla kapıyı açabilelim yani kapı kolu bize özel bir hizmet veriyor.
Uzun sözün kısası, kapıkulu nasıl efendisinin ya da buyurganının hizmetindeyse kapı kolu da bizim hizmetimizde. Neden derseniz Kapıyı açmak istediğimizde - bizi uğraştırmadan - bize kolaylık sağlıyor. Bilmem kapı koluyla kapıkulu ilişkisini  açıklayabildim mi?
Eğer hâlâ okumayı bırakmadıysanız ve mantığımı sorgulamadıysanız sorun yok.
Ne demişler: “Düşünüyorum öyleyse varım!”