Liseyi yatılı okuduğum için yazları gelebiliyordum memleketim Çanakkale’ye. Tabii süre yeterliyse ara tatillerde de geliyordum.

 Liseyi yatılı okuduğum için yazları gelebiliyordum memleketim Çanakkale’ye. Tabii süre yeterliyse ara tatillerde de geliyordum.
 Gurbete erken çıktığım için hem ailemi hem de arkadaşlarımı özlüyordum. O yaz, harçlıklarımla ilk enstrümanım melodikayı almıştım. Üflemeli, klavyeli bir çalgı. Akordeonun mini minisi ve akordeon gibi tuşları var. “Şimdilik idare eder.” demiştim. Buna Ernur da sevinmişti.
 Hemşehrim Ernur’la iyi anlaşıyorduk. Fatih Camisi’nin karşısında oturuyorlardı. Müzik sevgimizin ortak oluşu samimi arkadaşlığımızı iyice pekiştirmişti. O yıllarda Celal Şahin akordeonuyla “Sesle Çizgiler” programını yapıyordu. Daha sonra da Balarıları ve diğer benzer ikililer ünlenmeğe başlamıştı. “Ne yapalım da yeteneğimizi Çanakkale’ye tanıtalım?” diye düşünürken aklımıza Çamdal geldi.
 Halk Bahçesi’nin, şimdi de kordona bakan kapısının girişinde, şimdiki Akawa’nın olduğu yerde açık bir çay bahçesi vardı: Çamdal. Halk orada oturup hem kordondan gelip geçenlere bakar hem de çay, kahve ve benzeri içecekler içerek ferahlarlardı.
 Biz gençler de ara sıra orada oturup bir şeyler içerdik. Hatta bazı akşamlar, rahmetli udi bestecimiz Teoman Alpay’ı da, Çamdal bahçesinin karşısında, ayrı bir masada otururken görürdük.
 Yine güzel bir yaz akşamında çayımızı  ya da gazozumuzu içerken konu açıldı. “Biz neden burada program yapmıyoruz?” dedim Ernur’a.
 Olur mu?” dedi hiç beklemediği bu soru karşısında Ernur.
“Neden olmasın? Zaten kendi aramızda çalıp söylemiyor muyuz seninle? Ha kendi kendimize çalıp söylemişiz ha oturanların karşısında. Ne fark eder ki?”
“Haklısın.”
Benim melodikam vardı artık. Ernur da bando takımından çocuk oyuncağı gibi iyi bildiği üflemelilerde oldukça iyiydi.
O akşam işletmeciyle konuştuk. O da sıcak baktı. Ne de olsa sıcak yaz günleri insan dolup taşıyordu etrafı ve önü açık olan çay bahçesi.
Ben zaten ilkokuldan beri kendimce yazan biriydim. Günün moda şarkılarına türkülerine, ilginç ve değişik konularda esprili, eleştirel, ilginç sözler yazıyordum. Örneğimiz iki kişilik komedyen gruplardı.
Çamdal’a gelen gidenler alışmışlardı. Haftada bir veya birkaç akşam program yapıyorduk. Çamdal’ın müdavimleri alışmışlardı bu gösterilere.
Değişiklik olsun da ilgi çekelim diye arayışlar içindeydik. Bir kez Ernur, tanıdığı bandodan bir akşamlık ödünç almıştı gündüzden çaldığı bakır tubayı. Bazı akşamlar da duvar tarafında kalın branda bezle kapatılmış yerde, ayrı bir el mikrofonuyla vokal yapmıştı kız kardeşimle Erdek’ten bize konuk gelen akrabamız. İzleyiciler ortada olan sadece ikimizi görebiliyorlardı.
Zaman zaman kentimizin günlük sorunlarını, kimi zaman ünlü rüzgârını konu olan komik sözlere bayılıyor ve gösteri bitiminde alkışlıyorlardı bizi.
Hâlâ oradan her geçişte aklıma o güzelim, neşeli gençlik günlerimiz gelir.