Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Anasanat Dalı ikinci sınıf öğrencileri, 22 Mayıs Pazar günü, ‘TABAKA’ isimli gösterilerini Troya Ören Yeri’nde gerçekleştirdi.

ÇOMÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro, Resim, Tekstil Bölümleri, York Üniversitesi, Saye Kolektif ve İl Kültür Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği, ‘TABAKA’ isimli performans Troya Antik Kenti’nde düzenlendi. Tiyatro bölümünde okuyan ikinci sınıf öğrencilerinin oluşturdukları ‘Tanrıça’ karakter performansları ziyaretçilere unutulmaz anlat yaşattı. Mitolojik ve güncel kadınların harmanlandığı karakterler ve onların hikâyeleri, dans ve monologlar aracılığıyla aktarıldı. Performansta yer alan 10 öğrenci, Antik Kent’in çeşitli yerlerinde konuşlanarak, durak noktası oluşturdular. Saat 17.00 ile 19.00 arasında yapılan gösteride, ziyaretçiler her sanatçının durağına uğrayarak, performansları izleme imkânı buldu.

Yönetmenler Erika Batdorf ve Gülce Oral projenin önemini anlatarak, “Troya, şehrin kalıntıları bulunmadan çok önce, on yıllar süren amansız savaşıyla Odysseus'un destanında geçen meşhur at taktiğiyle, tanrıların katıldığı güzellik yarışmalarıyla tarihte birçok hazine avcısının hayallerini süsleyen bir efsane kentmiş. Şehrin kalıntıları bulunduğunda, bu efsanevi savaşın gerçekten yaşandığına dair bir kanıt bulunamamış. Yine de Homeros'un meşhur İlyada'sı yıllarca Troya Antik Kenti'ni tüm hikâye severlerin ilgi odağı haline getirmiştir. Troya Vl'da mit ve gerçeğin böylesine iç içe geçmesi projemizin ilham kaynaklarından biriydi. Bir diğeri de iki kadın sanatçı olarak, güçlü kadın hikâyelerini dinlemeye ve anlatmaya olan açlığımızdı. Efsanelerde sözü geçen tanrıçalar ve prensesler ne ölçüde dönemin güçlü kadınlarını yansıtıyor? Mitolojilerinde bu denli güçlü kadın figürlerinin bulunduğu toplumlarda kadının rolü nasıl? Geçmişten gelen bu sorular bizi günümüzün mit ve gerçeklerine getirdi. Günümüzde anne, büyük anne, öğretmen, eş, sevgili gibi rollere sıkışmış kadınların hikâyeleri nereye kayboluyor? Kadınların tarih boyunca yaşadığı baskıyı bir sonraki nesiller bedenlerinde nasıl taşımaya devam ediyor? Güç, dişil bir olgu olarak algılandığında ne anlama geliyor? Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tiyatro Bölümü ikinci sınıf öğrencileriyle birlikte girdiğimiz yaratıcı süreçte, baskılanmış yönlerimizi ve hayatımızda bize ilham veren güçlü kadın figürlerini keşfetmek için yola koyulduk. Provalar hepimiz için öğretici ve şifa verici oldu. On gün boyunca öğrenciler, kendi kişisel tarihlerinden esinlenerek bedensel ve metinsel bir araştırmaya girdiler. Bu kısacık süreçte cesur ve dürüst birer sanatçı disipliniyle çalıştıkları ve bize güvendikleri için tüm oyunculara ve bize destek olan ve bize olanak sağlayan herkese teşekkür ediyoruz. TABAKA bizim birlikte tasarlayıp yönettiğimiz ilk ortak projedir ve projenin yaratım süreci devam etmektedir. Bu projeyi geliştirmek, derinleştirmek, başka şehirlere ve ülkelere taşımak istiyoruz. TABAKA'nın buradan sonraki yolculuğuna yön vermesi açısından görüşleriniz bizim için çok önemli. Yeni çağ mitleri geliştirmek düşüncesiyle başladığımız bu çalışmayı sizlerle paylaşmamıza izin verdiğiniz için mutluluk duyuyoruz!” dedi.
 
DİSİPLİNLERARASI BİR PERFORMANS
 
Projenin Koordinatörü Doç. Dr. H. Esra Çizmeci Avcı ise, “Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü olarak Çanakkale İl Kültür Müdürlüğü, York Üniversitesi ve Saye Kolektif ile işbirliği içinde gerçekleştirdiğimiz Tabaka adlı performans projemizin yaratımı için farklı alanlardan birçok sanatçıyı bir araya getirme fırsatı bulduk. Bu disiplinlerarası performans projesi tiyatro yönetmenleri, oyuncular, ressamlar, tekstil ve grafik tasarımcılarının emeğiyle gerçekleşti. Oyuncular beden odaklı doğaçlamalarla karakterlerini inşa ederken, performans sanatçıları Erika Batdorf ve Gülce Oral oyuncuların doğaçlamalarla oluşturdukları koreografilerden ve hikâyelerden ilham alarak gece gündüz çalışarak oyun metinlerini oluşturdular ve TABAKA'yı iki hafta kadar kısa bir sürede kurguladılar. Çalışmanın ilk evrelerinde Erica ve Gülce, oyuncuları kendi hayatlarındaki dişi figürlerden ¡İham alarak, dans etmeye, hayal etmeye, özgürce yazmaya, boyamaya ve hikâyeler yaratmaya teşvik ettiler. Oyuncular doğaçlamalarda buluştukları anneannelerini, öğretmenlerini, teyzelerini evrensel metinlerden araştırdıkları tanrıçalarla buluştururken birbirlerinin ortaya çıkardıkları performanslarla büyülendiler, büyüdüler. Ressamlardan oluşan bir ekip, ortaya çıkan karakterlerin görselleri üzerinden resimlerini yaratırken, tekstil ve moda tasarımcısı oyuncuların evlerinden getirdikleri günlük kıyafetleri, performansın kurgusunu besleyecek şekilde renklendirdi ve tekrar inşa etti. İki hafta boyunca hiç durmadan karakterlerini ve oyunlarını ortaya çıkarmak için çalışan oyunculuk öğrencilerimiz ise gelen her yeni bilgiyi, imgeyi, sesi bir ilham kaynağı olarak kabul edip yeni verilerle değişmeye, dönüşmeye devam ettiler. Erika ve Gülce'nin sanatlarına duydukları saygı ve aşk öğrencilerimizi de sarıp sarmaladı. Tüm ekip, Troya'nın dişil enerjisinden güç alarak tarihsel bilginin ışığında yaratım sürecine dâhil olurken tarihte, mitlerde, kendini ve kendinden olanı araştırdı. Kısa bir sürede bağ kurabilen, birbirinden beslenen, sanatı yaşamının odağına yerleştirerek büyüyen bir yaratım ekibi oluşturduk.  Bu projenin gerçekleşmesinde Tiyatro Bölümü'nden desteğini esirgemeyip, her ihtiyacımızda yanımızda olan dekanımız Prof. Evren Karayel Gökkaya'ya, en yoğun zamanında bile güler yüzle eksiklerimizi gidermek için gerekli bağlantıları kuran bölüm başkanımız Dr. Öğr. Üyesi Vecihe Özge Zeren'e, kriz anlarımızda çözüm ortağımız Arş. Gör. Zafer Öncül'e ve Arş. Gör. Necla Ece Öncül'e, projeyi gerçekleştirmemiz için bizi yüreklendiren Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Yüksel’e, merakıyla ve sanatsal coşkusuyla görsellerimizi yaratan Resim Bölümü yüksek lisans öğrencisi Berna Karaman'a, son anda imdadımıza yetişen Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Öğr. Gör. Mehmet Erim'e, desteğiyle bizi onurlandıran Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Murat Yılmaz'a, Troya'da bizi evimizde hissettiren, bir an bile yabancılık çektirmeyen Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük'e ve Müdür Yardımcısı Sinem Düzgören'e ve Troya Uzmanı Arkeolog Fecri Polat'a içtenlikle teşekkür ederim. Bugün bu projenin gösteriminde geleceğin sanatçı adaylarıyla birlikte olmaktan ve yeni deryalara dalmaktan gurur duyuyorum. Bugün bir kez daha sanatla daha iyiye, daha güzele doğru yol alıyoruz. Sevgili öğrencilerim, sizlere de sonsuz teşekkürlerimle...” ifadelerini kullandı.
 
TROYA İLE İLGİLİ MİTLER HAREKETE GEÇİRDİ
Saye Kolektif Genel Sanat Yönetmeni Gülce Oral ile işbirliği halinde olduklarını aktaran Avcı, geçtiğimiz yıl çocuklara atölye çalışması yaptıklarını söyledi. Alternatif bir mekânda yeni bir proje arayışında olduklarını söyleyen Avcı, “Kamusal bir alanda olsun istiyorduk. Gülce Oral’ın York Üniversitesi’nde iletişim halinde olduğu bir performans sanatçısı vardı. Bir süre gelebilmek için fon aradı kendisine… Üniversite ona fon vermeyi kabul edince online görüşmeler yaparak, performansın içeriği tasarlanmaya başlandı. Bu programda anlatılan dişil güç, hayatımızda kadınlar ne ölçüde varlar, kendilerini ifade etme olanağını ne kadar bulabiliyorlar? Bu soruları sorgulamanın üzerine inşa edildi bu çalışmalar. İl başta bilmiyorduk tabii ki, ‘acaba Troya Ören Yeri’ni alabilecek miyiz, hangi kamusal alanda olacak?’ İl Kültür Müdürümüz sağ olsun, ‘Ören Yeri’ni ve Müzeyi kullanabilirsiniz’ dedi. Müzeyi de düşündük aslında ancak aradaki mesafe nedeniyle seyircileri götürmek zor olur diye çekindik. Şimdi düşünüyorum, keşke onu da yapsaydık. Ancak belki seneye yaparız. Her şey o kadar aşama aşama gelişti ki baştan, ‘şunu yapacağız ya’ dediğimiz bir şey yoktu. Projenin sadece fikri vardı ortada. Atölye çalışmasına iki hafta önce başladığımızda, çok kısa bir sürede, uzun yaratım süreçleriyle kendi hayatlarındaki kadın karakterler üzerinden, tanrıçalar inşa ettiler. Onları harekete geçirenler, Troya ile ilgili mitlerdi.  Bir haftanın ardından da neredeyse son hali ortaya çıkmıştı.  Son hali, çok keyifli, çok güzel oldu. Grafik tasarımı, resim ve tekstil bölümleri de bize yardımcı oldular. Bence buradaki en büyük unsur, disiplinlerarasılıktı. Tiyatronun çok ihtiyacı olan bir şey bu… Benim için çok önemliydi bu durum. Dekanımız Evren Karayel ile de görüştüğümde, ‘resim bölümünden nasıl destek alabiliriz’ diye, canla başla, özgür düşünerek bize yardımcı oldu ki. Herkes çok açık fikirliydi” şeklinde konuştu.
 
Sevi Gözay UĞURLU