Çanakkaleli kadınlar, ’25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ dolayısıyla kadına yönelik şiddete karşı farkındalık mesajları verdi.

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla 1999 yılında, BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilmişti. Her yıl olduğu gibi bu yılki 25 Kasım’da da dünyanın dört bir yanında, çeşitli etkinlikler ile farkındalık yaratılmaya çalışıldı. Çanakkale’de saat 18.00’de İskele Meydanı’nda toplanan kadın toplulukları, kadına şiddete karşı açıklamalarda bulundu. Çanakkale Ekmek ve Gül Topluluğu adına konuşan Filiz Ceylan, “Bu yıl tüm dünyada kadınlar olarak yokluğa, şiddete, katledilmeye ve eşitsizliğe mahkûm eden kapitalizme karşı yürütülen mücadelemizle 25 Kasımı karşılıyoruz. Bugün, 2021 Türkiye’sinde, her gün adını duyduğumuz duymadığımız onlarca kadın; iş bulamadığı, çocuklarını bırakacak, sığınacak bir yeri olmadığı ve yoksulluk boynunu bir kement gibi sardığı için şiddet gördüğü evlerden dışarı çıkamıyor. Güvencesizlik, sömürü ve işsizlik derinleştikçe şiddet de katmerleniyor” dedi.

KADINLAR EŞİTLİKÇİ BİR BÜTÇE İSTİYOR
“Dardanel reklamlarındaki şatafat yalan, gerçekler acı” ifadelerini kullanan Ceylan, ”Bugün sanayi sitelerinden tekstil atölyelerine kadar birçok sektörde 8 saatlik iş günü ve asgari ücret artık lüks sayılıyor. Kadınlar işyerinde bitmek bilmeyen mesai zoruyla, evdeki zorun arasına sıkışmış bir yaşama mahkûm ediliyor. Artan işsizlik nedeniyle kölelik koşullarında çalışma dayatılırken, işyerlerinde baskı ve mobbing rutin hale geliyor. Çanakkale’de yanı başımızdaki Dardanel’de çalışan kadınlar, günlerdir tam da bu koşullara karşı seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Üç vardiya sistemiyle, günde 4-5 saat uyku ve günlük ortalama 12 saat aralıksız çalıştırılıyorlar. Yorgunluktan harap olmuş vaziyette, fabrikanın her yerinde gözetlenerek, ustabaşı küfrü ve hakaretlerine maruz kalıyorlar. Biz kadınlar, 8 saatlik işgünü, güvenceli iş, insanca yaşanacak bir ücret ve insanca çalışma koşulları istiyoruz. Sadece nefes almak değil, yaşamak istiyoruz. Eşitliği sağlayan, halkçı bir bütçe istiyoruz. Mecliste 2022 yılı bütçesi, iğneden ipliğe her şeyin zamlandığı, TL’nin Dolar karşısında eridiği,  ücretlerin enflasyon karşısında buharlaştığı bir dönemde görüşülüyor. Bütçeden milyonlarca işçiye, emekçiye düşen ise daha fazla vergi yükü ve daha fazla yoksulluk! Bu bütçe, aynı zamanda kadınların taleplerini görmeyen bir bütçe... Kadınların şiddetten korunması, sosyal güvenceye kavuşturulması, parasız, nitelikli kreşlerin açılması için para yok. Ama beş yandaş müteahhide aktarılacak milyonlar var! Biz toplumsal cinsiyete duyarlı, eşitliği sağlayan, halkçı bir bütçe, vergide adalet istiyoruz” şeklinde konuştu.
 
KADIN CİNAYETLERİNDE FAİLLERİN CEZALANDIRILMASINI İSTİYORLAR
Şiddetsiz bir yaşam istediklerini aktaran Ceylan, “Evde, sokakta, iş yerinde kadınlara, LGBTİ+’lara, çocuklara yönelik şiddet, taciz, mobbing sistematik biçimde artıyor. İktidarın gerici, militarist, cinsiyetçi politikaları şiddeti besliyor. 
Başta yargı olmak üzere bütün aygıtlarıyla kadın katilleri korunup kollanıyor. Nasıl mı? Hayatın her alanında erkek egemen zihniyeti pekiştirerek, kadın cinayetlerine karşı en acil önlemleri almayarak, bir gece yarısı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek, erkeklik indirimleriyle, ceza infaz kanunlarıyla failleri aklayarak adeta cinayete teşvik ediyorlar! Faillerin para, mevki, iktidara yakınlık, güç ve üniformaya sahip olmaları, suçun üstünün örtülmesini kolaylaştırıyor. İşte bu nedenle diyoruz ki; Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet münferit olay, kişisel sorun, magazinleştirilecek hikâye, failler de ‘hasta’ değildir! Kadına yönelik şiddet, bu kokuşmuş düzenin ürünüdür.
Kadın cinayetlerinin durdurulmasını, önlemlerin alınmasını, faillerin cezalandırılmasını istiyoruz” dedi.
 
“DİYANET HER YERDE”
Kadınların nasıl davranması gerektiğini öğütleyen dini kurumlar yerine destekleyen, laik, demokratik ve eşitlikçi politikalara yönelinmesi gerektiğini belirten Ceylan, ”Nafaka hakkının kısıtlanması, boşanmanın zorlaştırılması, çocuk tecavüzünü ve erken yaşta kız çocuklarının evliliğini meşrulaştıran yasa tasarısına kadar iktidarın saldırıları dur durak bilmiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, her geçen yıl artan bütçesi, genişleyen yetkileri, yaptığı açıklamalar ile toplumsal yaşamın her alanında gittikçe daha çok söz sahibi oluyor, ama en çok da kadınları hedef alıyor. Verdiği fetvalarla, kurduğu Aile İrşat Merkezleriyle, gerici ve cinsiyetçi söylemleriyle kadın ve çocuk düşmanı politikaları gözler önüne seriliyor. Ülkede şiddet gören kadınların çocuklarıyla birlikte başvurabileceği danışma merkezi, şiddet izleme ve önleme merkezi, sığınmaevi, çocuk destek merkezi yok ama her mahallede her köşe başında kadınlara, ‘sabretmeyi, alttan almayı’ öğütleyen Diyanet büroları var! Kadınların yoksulluk nedeniyle başvurup destek alacakları sosyal hizmet birimleri, nitelikli devlet kreşleri, güvenceli iş olanakları yok. Ama her yerde kadınları, ihtiyaçları için tarikat, cemaat ve vakıflara yönlendiren devlet görevlileri var! Kadını sadece aile içinde tanımlayanlara, kadın ve erkeğin eşit olmadığını söyleyenlere karşı mücadeleyi büyütmeye, bilimsel, laik ve eşitlikçi bir eğitim sistemi talebinde ısrarcı olmaya devam edeceğiz. Bizler laik, demokratik bir ülkede, özgür, eşit ve şiddetsiz bir yaşam istiyoruz” şeklinde konuştu.
 
“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR”
İstanbul Sözleşmesi hakkında da konuşan Ceylan, “Şiddetin durdurulması, önlenmesi, faile etkin yaptırımların uygulanması ve cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi, şiddeti önlemeye dönük devlet politikalarının oluşturulması için tasarlanmış hayati bir sözleşmedir. Sözleşmenin sadece feshedilme söylentileri bile kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde artışa yol açmıştır. Bu, kadınları faillere hedef göstermek değil de nedir? Ancak tek adama karşı çok kadın olarak, bütün saldırılara karşı direnmeye, meydanları terk etmemeye devam ediyoruz, İstanbul Sözleşmesi bizimdir ve ondan vazgeçmeyeceğiz” cümlelerini kullandı.
 
TALEPLERİ SIRALADI
Çözümün örgütlü mücadelede olduğunu aktaran Ceylan, kadın topluluğunun taleplerini şu şekilde sıraladı:
“Kurduğu sömürü düzeniyle şiddeti, eşitsizliği üreten kapitalizme ve ataerkil, gerici değerlere, ‘Tek adam, tek parti’ yönetiminin cinsiyetçi politikalarına, işsizliğe, yoksulluğa, savaşa ve kazanılmış haklarımızın yok edilmesine karşı; En yakınımızdaki kadınlarla el ele verelim; dayanışmayı büyütelim. Kadınların hayatın her alanında eşit temsilini sağlamak ve gerçek eşitliği hayata geçirmek için somut adımların atılması; 8 saatlik iş günü, güvenceli istihdam, insanca yaşanacak ücret ve koşulların sağlanması; İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptal edilmesi; Fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetle ilgili acil bir eylem planının oluşturulması; 7/24 çalışacak etkin bir Alo Şiddet Hattı, her 100 bin nüfusa en az bir sığınak, her 200 bin nüfusa en az bir cinsel şiddet kriz merkezi açılarak şiddetle ilgili ulusal mücadele ağının hemen kurulması; Her semte, her işyerine nitelikli ve ücretsiz kreş açılması için; Yarın değil şimdi, yalnız değil hep beraber diyerek birleşelim, mücadele edelim, değiştirelim.”
 
Ceylan’nın ardından mikrofona geçen ve Çanakkale Kadın Dayanışma Komitesi adına sözcülük yapan Nurşah Bayraktar ise, ”Şiddetin her gün duyduğumuz tecavüz ve cinayet haberlerinden ibaret olmadığını biliyoruz. Şiddet; her kadının hayatın her alanında her gün karşılaştığı bir gerçek… Soruyoruz: Eğitim hayatından ailesi eliyle kopartılarak ya da eğitim almak için gittiği şehirde barınma hakkı elinden alındığı için okuyamayan genç kadının aile evine döndüğünde, ‘Okumayacaksın Evlen’ baskısı şiddet değil mi? İş yaşamından uzak kalan kadınların, ömrünü ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı ile geçirmesi; bunlar beğenilmezse kadınlığının eleştirilmesi şiddet değil mi? Bir emekçi kadının işini kaybetmemek için; uygulanan mobbinge, maruz kaldığı hak gasplarına, hakaret veya tacize ses çıkaramaması şiddet değil mi? Salgın koşullarında evleri aynı zamanda iş yerlerine dönüşen mesaisi 24 saate çıkan kadınların yaşadıkları; yine salgın bahane edilerek kapalı devre çalışma sistemine geçen, tuvaletlerinin-soyunma odalarının girişine kamera konup, molaları kısıtlanan Dardanel işçisi kadınların yaşadıkları şiddet değil mi? Gericiliğin hayatımızın her alanına nüfuz etmesi, giyimimize, yürümemize, konuşmamıza hatta kahkaha atmamıza saldırması şiddetin dik alası değil mi? Bizlerden şiddetten şiddet beğenmemiz, kötünün iyisine razı olmamız bekleniyor. Başka bir çıkış yolumuz olmadığı her gün iktidarın medyası, hukuku, tarikatı, cemaati ile propaganda ediliyor. Bu düzende bize reva görülen giderek büyüyen yoksulluk, bakım ve ev işi yükleri altında ezilmek, kimi zamansa hayattan koparılmak oluyor” diyerek meydandaki kadınlara seslendi.
 
‘BU DÜZENE BOYUN EĞMİYORUZ’ DEME GÜNÜ
25 Kasım’ın öneminden bahseden Bayraktar, “Bugün tam da bunlara karşı durduğumuz için birlikte, yanyana, omuz omuzayız. Bugün, ‘Biz kadınlara reva gördüğünüz bu düzeni değiştirecek akılımız, gücümüz, yeteneğimiz ve cesaretimiz var!’ demek için bu meydandayız. 25 Kasım bizim günümüz. 25 Kasım kadına dönük her türlü ayrımcılıkla, baskıyla, zorla, şiddetle mücadele ettiğimizi haykırma günü. 25 Kasım, ‘Bu düzene boyun eğmiyoruz’ deme günü. Bizler dayanışmayı büyütecek zorlukların üstesinden omuz omuza geleceğiz! Bizler, kadına şiddeti hak gören bu düzeni değiştireceğiz! Şiddetin ve sömürünün olmadığı bir düzen mümkün! Tüm emekçi kadınları kadın düşmanı, yobaz AKP’ye karşı ayağa kalkmaya, kadın dayanışma komitelerinde örgütlenmeye çağırıyoruz. Direndik, dayanışıyoruz. Yarınları kazanacağız” sözlerinin ardından açıklamasını sona erdirdi. Meydanda toplanan kadınlar, bir süre dövizler ile slogan attıktan sonra dağıldı.
 
Sevi Gözay UĞURLU