“MÜZELERİN DUVARLARI YOKTUR”
 
Kapalı kaldıkları süre boyunca ‘yeni bir kapı açan’ Troya Müzesi ise, pandemiyi avantaja çevirerek sosyal medyada yaptıkları canlı yayınlar ile tüm Türkiye’deki ve dünyadaki tarih severlerin evlerine konuk oldu. Troya ve tarih konulu yaptıkları canlı yayınlarda, genç nüfusa ulaşan Troya Müzesi bu süreci ve Troya Müzesi’nin hedeflerini Müze Müdürü Rıdvan Gölcük paylaştı.
 
Pandeminin ilan edimesi ve ‘Evde Kal’ kampanyasının başlamasının ardından, Troya Müzesi vatandaşlara sosyal medyadan ulaşabilmenin yolunu bulması sonrasında yepyeni bir iletişim kanalına sahip oldu. Yaptığı 20’ye yakın canlı yayın ile birbirinden ilginç tarihi konuları ele alan Troya Müzesi, Müdür Rıdvan Gölcük’ün moderatörlüğünde birçok akademisyeni ve uzmanı da ağırladı. Bu süreci olumluya çevirdiklerini belirten Gölcük, ‘Bizim gişelerimiz kapandı, Troya Müzesi kapanmadı’ diyerek, canlı yayınlar ile birçok vatandaşa ulaştıklarını anlattı.
 
“BİZ KAPANMADIK, SADECE YENİ BİR KAPI AÇTIK”
Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük, canlı yayınlara nasıl başladıklarının öyküsü paylaşarak, “Tüm dünyada yaşanan sert bir süreç ve Türkiye konusunda ilk kez vaka çıktıktan sonra süratle müzelerimiz kapandı. 18 Mart tarihinde de biz artık kapalı hale geldik. Bize ‘kapalısınız’ yazısı geldiğinde ve onu ilk basında gördüğümde dedim ki, ‘Ama biz buradayız, içindeyiz’, algılaması zor oldu başta ama daha sonra şuna kafayı yorduk; kapanan turnikeler, bilet gişeleriydi, yani içeriye ziyaretçi alamıyorduk fakat Troya Müzesi’nin tek amacı ziyaretçi karşılamak mıydı, bunun dışında Troya Müzesi’nin yaptığı bir şey yok muydu? Ama dedim ki ‘Hayır, bizim gişelerimiz kapandı, Troya Müzesi kapanmadı’. Müzeler neticede kültür-sanat faaliyetlerinin yürütüldüğü yerlerdir, bence müzelerin duvarları yoktur. Sonra dedik ki, ‘Biz kapanmadık, sadece yeni bir kapı açtık.’ İnsanlara ulaşmak için yeni kapımız sosyal medya hesaplarımız oldu. Daha öncesinde de sosyal medya hesaplarımız vardı. Biz de buradan insanlarla iletişim kurmaya devam edelim kararını verdik. Bunu yaparken bir kriz iletişimi yürütmemiz lazım. Tüm dünyada ve ülkede bir pandemi krizi var ve bunun yarattığı sorunlar var. Biz de bunu müze iletişimi açısından bir iletişime çevirelim ve insanlarla iletişim kuralım diye düşündük” şeklinde anlattı.
 
“TÜRKİYE’DE ÖNCÜ OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUM.”
“İnsanlara dayanışma mesajını vermek, ‘Evdesiniz ama iyi vakit geçirebiliriz hep beraber’ demek. İkincisi ise kendi imajımızı ve Troya Müzesini unutturmamak. Aldığımız ilk karar buydu” diyen Gölcük, “İlk önce Troya Müzesinin kütüphanesini yayınlayalım dedik. Her gün Troya kitapları ile ilgili bir şeyler paylaşalım ama orada iletişim bir yönü zayıf kalıyordu, paylaşımlarda sadece bir tepki alabiliyorduk. Sonra ‘İlyada okuması’ etkinliği yapalım ve birbirimizi etiketleyelim. İnsanlar da İlyada’dan seçilen bir pasajı okumasını istedik ve bundan küçük bir reaksiyon aldık. Daha sonra ise bir gün canlı yayınlara başlamaya karar verdik. Başladığımız tarihte Türkiye’de henüz başlamış müze, arkeoloji ya da sanat kurumu yoktu. Troya ile ilgili hikayeleri, konuları anlatalım diye düşündük. O gün hemen Troya’da Salgınlar konusunu çalışmaya başladım. Hiçbir duyuru olmadan canlı yayını yaptık ve canlı yayınımıza 70 kişi katıldı. Canlı yayın bittikten sonra tepkiler gelmeye başladı, ‘ikincisi ne zaman olacak’ diye sorular geldi. Haftada bir yapmayı düşünürken, bir ara günlük yapmaya döndük. O tepkiyi görmek bizim için çok umut vericiydi çünkü karşıda biri var ve onlar evdeler, gerçekten iyi buldukları yayınları izliyorlar, tepki veriyorlar. Canlı yayınları devam ettirmeye karar verdik ama zor bir meseleydi. Çıkacaksınız bir şey anlatacaksınız, sesli ve görüntülü bir kayıt yani aklınıza her eseni söyleyemezsiniz, hata yapmanız lazım çünkü biz bu yayınları bir markanın, kurumun adı altında yürütüyoruz. O zaman dersimizi iyi çalışmalıyız dedik ve uzman arkadaşlarımızla konuştuk. Güzel tepkiler büyüyerek devam etti. Bölgeyi, kazılara tanıtmaya başladık ve söyleşiler düzenledik. Mimarımızı, bölgede kazı yapan hocalarımızı sohbetlere aldık ve pandemi iletişimi konusunda hem Türkiye’de öncü olduğumuzu düşünüyorum. Öncü olmaktan öte başarılı olduğumuzu düşünüyorum” dedi.
 
“1 MİLYON HAREKETİ YAKALADIK”
Gölcük, sosyal medyadaki paylaşımlar sonrasında büyük bir kitleye ulaştıklarını söyleyerek, şu bilgileri verdi: “Facebook’taki takipçi kitlemiz, 44 yaş üstü bir kitle bizi takip ediyordu. Instagram’da takipçi kitlemiz 34-44 yaş arasıydı. Pandemi ile beraber 24-34 yaş grubu bizi en çok takip eden kitle oldu. Bu da şunu gösteriyor; gençler müzeye, kültüre, sanata ilgililer fakat onların alışık olduğu iletişim kanallarını kullanırsanız ve onlara ulaşırsanız. Bizim gibi kurumların bu açıdan eksikliği varmış; doğru iletişim kanallarını doğru biçimde kullanmamak gibi. O iletişim kanallarını harekete geçirdiğimizde 24-34 yaş kitlesi bizi en çok takip eden kitle oldu. Aylık hareket, sadece Instagram’da 300 bin civarını devirdi. Tüm sosyal medya hesaplarımızda aylık yarım milyon kişiye ulaştık. Bakanlığımızda ilk etapta 6 müzenin sanal müzesini açtı. Bu süre zarfında sanal müze açılış hazırlıklarımızı sürdürdük ve pandeminin başlangıcında Troya Müzesi sanal olarak ziyarete açıldı. Orada da henüz bir ayı doldurmamışken 500 bini aşan bir ziyaretçi kitlesine ulaştık. Fiziksel olarak ören ve müze toplamda 750 bin kişi gezerken, biz neredeyse bir ayda sanal müze ve sosyal medya hesaplarımızla beraber 1 milyon hareketi yakaladık. Bu çok ciddi ülke sınırlarımızda boyutu aşan, dünyadaki iyi örnekleriyle yarışan bir kitleye ulaştık. Şimdi de pandemide ağır dönemi atlattık. Ama iletişim biçimimiz daha ağır biçimde devam edecek. Haftada bir Youtube’da devam edeceğiz. Ayrıca pandemi dönemindeki bu süreci kaleme alıyoruz. Nasıl başladık, neler oldu bunu kaleme alıp pandemi dönemi hatırası olarak ileride okumak isteyenlere müzecilikte bu konuda ne oldu diye bir iz bırakacağız.”
 
“AYNI ANDA MÜZEYİ GEZEBİLECEK ZİYARETÇİ SAYISI KISITLANDI”
1 Haziran’dan sonra normalleşme süreci kapsamında, tedbirlerle ve kurallarla müzelerinde açılma kararının verilmesi hakkında değerlendirme yapan Gölcük, “Dünyada her sektörü olduğu gibi, bizim sektörümüzü de ciddi şekilde etkiledi. Bunun hep dezavantajları hem avantajları var. En büyük dezavantajı, Troya Müzesi’nin ziyaretçi kitlesinin büyük bir bölümü yabancı turistlerden oluşuyordu. Fakat şimdi yurtdışı uçuşlarda kısıtlamalar sürüyor ve dolayısıyla o ziyaretçi sayımız henüz yok. O ziyaretçi sayımız olsa bile, bakanlığımızın belirlediği kısıtlamalar var. Aynı anda müzeyi gezebilecek ziyaretçi sayısı kısıtlandı. Dolayısıyla ne kadar kişi gelebiliyorsa gelsin değil. Kısıtlı sayılarda alım yapabiliyoruz. Ziyaretçi müzemize girerken bir ateş ölçümünden geçiyor. Sağlığı iyi gözlemlenirse bilet satışı yapılıyor, maskesiz müzeye girebilmesi mümkün değil. Tüm gezi sırasında maskesini tutmak zorunda ve içeride de hijyen açısından alınmış önlemler var. Hijyen paspasından atık maske kutularına, hijyen noktalarına sosyal mesafe kuralı uyarılarına kadar tedbirler var. Ziyaretçi sayıları tabi ki henüz normale dönmedi ve belki de bu kısa sürede olamayacak” diye belirtti. 
 
“BAKANLIĞIMIZ MÜZELERİN GÜÇLENEREK ÇIKACAĞINA İNANIYORUM”
Müdür Gölcük, pandeminin ülke müzeciliği açından bir fırsat olabileceğini düşündüğünü söyleyerek, “ Ülkemizde özel müze sayısı, Kültür ve Turizm Bakanlığı müzelerinin sayısını aşalı henüz çok yeni oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız bence müzecilik sektöründe hala lokomotif bir kurum. Pandemi döneminde gişe gelirine ya da kafeden, mağaza satıştan gelen gelirle ayakta duran özel müzeler, tüm dünyada bunlar darbe aldı, ekonomik zorluk içerisinde girdi. Hatta ICOM şöyle bir veri sundu; 8 müzeden 1’i açılmamak üzere kapanacak. Fakat bizim Kültür ve Turizm Bakanlığı’mız bu süre zarfı içerisinde müzelerini ekonomik olarak desteklemeye aynı çizgide devam etti ve dolayısıyla tüm dünyada kan kaybeden bir müzecilik varken biz aynı çizgide devam edebildik. Dolayısıyla bu iş bittiğinde bizim bakanlığımız müzelerin güçlenerek çıkacağına inanıyorum çünkü kamu desteği ile yolumuza devam ediyoruz. Tüm kamu personeli bu süreç devam ederken özlük haklarında kayıp yaşamadı, kimse işinden çıkartılmadı dolayısıyla biz aynı şekilde yolumuza devam ettik ve pandemi sonrasında da güçlü bir şekilde çıkacağımızı düşünüyorum” şeklinde konuştu.
 
“TROYA MARKASI EMYA’DAN DAHA BÜYÜK BİR MARKA”
Koronavirüs salgını sonrasında dünyada ve Türkiye’de pek çok etkinlik iptal olması veya ertelenmesinin Troya Müzesi açısından da üzücü sonuçları oldu. Gölcük, 2020 içerisinde iki büyük beklentilerinin olduğunu söyleyerek, “Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turunun beşinci etabının finali bizim müzemizin önünde olacaktı. Cumhurbaşkanlığımız rota başkayken, müzemizden gelen teklif üzerine, sayın valimizin de bu işin sahiplenmesi ile rota değiştirildi ve Troya Müzesi’nin önünde bitecek. Uluslararası bir organizasyon ve bisikletçi sayısı çok, birçok ulusal ve uluslararası kanalda gösterilen bir yarışma ve organizasyonun bir kısmını müzenin terası kullanılacaktı. Bana kalırsa 2020’nin en büyük spor-kültür organizasyonların biri olacaktı fakat Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu 2020’de tamamen iptal oldu. Bir diğeri de 29 Nisan- 2 Mayıs tarihleri arasında biz İngiltere’de Cardiff’te olacaktır ve EMYA Müze Ödülü’nün sonucunu öğrenmiş olacaktık. EMYa organizasyonu ertelediğini duyurdu, fakat yeni bir tarih veremedi çünkü sonbaharda her şey düzelecek mi düzelmeyecek mi belli değil fakat yakın bir zamanda yeni tarihle ilgili bir duyuru yapacak. Ama temelde bu ertelemenin bizim için bir dezavantaj olduğunu düşünüyorum. Bizim çok yükselerek giden bir çizgimiz vardı. Sınırların dışına taşıp, sesimizi duyurmayı iyi becermişken, işi kesintiye uğrattı. Bir de tabi bu dönemde pandemi sürecinden yoğun etkilenen ülkeler oldu. Onlardan biri İtalya’ydı ve oradan da yarışmada finale katılan müze var. Ufak bir kaygım var; bu pandeminin yarattığı duyguyla bu işten daha fazla etkilenmiş ülkelere bir pozitif ayrımcılık süreci yürür mü bilmiyorum ama şunu akılda tutmak lazım; Troya markası EMYA’dan daha büyük bir marka. Biz o ödülü hak ettiğimizi düşünüyoruz. Hatta biz o ödülü her hafta, her ay yaptığımız işler sonrasında gelen dönüşler ile alıyoruz. Ne kadar bilindiğimizi, takip edildiğimizi duymak bize gurur veriyor. Troya Markası EMYA’dan büyük. O ödülü almak isteriz ama o ödülün yoksunluğu bize bir şey kaybettirmez. İki yıl önce açılmış bir müzenin böyle bir finalinde olması ile bile büyük ödülü aldık. O finale çıkamamış olsaydık, o çok daha üzücü olurdu. Yüzde yüz ona kitlenmiş değiliz. Biz hala en büyük gücümüzü bu topraklardan alıyoruz, Homeros’tan, İlyada’dan, Troya Kentinden alıyoruz. Bizim ana kaynaklarımız bunlar. EMYA gelir ve o bize yıl içerisinde bir hareketlilik katar. Hedeflerimizden sadece birisi o ödül, yolumuza kuvvetle devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
 
“BU DEĞER KIRSAL KALKINMAYA BİR KATKI SAĞLIYOR”
8 ay önce Troya Müzesi görevine gelen Rıdvan Gölcük, müzenin hedeflerinden bahsederek, “Ben göreve başladığımda müze hemen hemen bir senedir açıktı. Neleri ana hedefledik diye sorarsanız; birincisi iyi bir mimari proje ama buraya sadece ‘ne güzel mimari proje’ denmesi benim hoşuma gitmez. İyi bir mimari proje ama iyi bir müze yaratabilmek ana hedef. Küçük bir müzeden büyük bir müzeye dönüştü. İçeride de bu doğal bir evrim değildi müzecilik açısından. Biz müzeciliğimizin boyutunu büyük müzeciliğe eriştirmeye çalışıyoruz. Bu projeye uygun bir müzecilik boyutuna geçmemiz lazım. İçeride hem sistemimizde kimi değişiklikler oldu hem de hedef büyüttük. Başlangıçta iletişim kanallarımızı kuvvetlendirdik ve bir iletişim stratejimiz var artık. Popüler alanlarla ortaklık kurup, onların da enerjisini müzemize çekmek bunlardan birisiydi. Türkiye Bisiklet Turu, o hedeflerden birisiydi. 2020 yılına girmeyi merakla beklemiştim çünkü 2019 TÜİK verilerini görebilecektik. TÜİK verilerini merak etmemin nedeni ise şuydu; Troya Müzesi içinde bulunduğu coğrafyaya, Tevfikiye, Kalafat ve Çıplak Köyü’ne, yani bu coğrafyaya katkımız ne? Sadece burada bu formun içine oturuyoruz ve servisimize binip çıkıp gidiyor muyuz yoksa etrafımızda yarattığımız bir değer var mı? Bunu merak ediyordum çünkü burada bir müze mağazamız var, burada turistik eşyalar satıyoruz ve buna uygun fiyatları var ama bir yandan da OPET ile yapılan işbirliğinde köylü kadınlara hediyelik eşyaların üretimi öğretilmiş. Bakanlığımızın arazisinden hiçbir bedel alınmadan bir yer belirlenmiş ve oraya ücretsiz dükkanlar inşa edilmiş ve üretilen o hediyelik eşyalar köylü kadınlar satmış. Bir gelir yaratılmış. Tevfikiye Köyü’nün 2019 nüfusu 438 ve bu köye bir yıl içerisinde 750 bin kişi sokulmuş. Bunun yarattığı bir değer olması gerekiyor. Nüfus verilerini çok merak ediyordum. Köyden kente göç olduğunu eski verilerden gördüm ve 2019 verileri açıklandığında gördüm ki Milli Park içerisinde 6 köy var ama bunlardan üçü bizim müze alanımızla çakışıyor. Bu üç köyün nüfusunda da artış var. kentten köye göç başlamış çünkü artık buradaki gençlerin çocukların kent merkezine gidip iş bulma heyecan arayışına girmektense burada yaratılan ekonomik bir değer var. Emlakçı ilanları bile ‘Troya Müzesi’ne şu mesafede’ diye belirtiliyor. Burası bir değer yarattı ve bu değer kırsal kalkınmaya bir katkı sağlıyor. Bu dünyada çok az müzenin başarabileceği bir şey. Burada kırsak kalkınmaya katkı sağlıyoruz ve bunun boyutunu yükseltmek” diye konuştu.
 
“MÜZE ÇEVRESİ İLE BERABER VAR OLUR”
“Bir diğeri biz buradayız ve köylülerimiz var. Artık aynı toprağı paylaşıyoruz. Onlarla nasıl bir iletişim içerisinde olacağız” diyen Gölcük, şu şekilde anlattı: “Başka bir iletişim biçimimiz olması lazım. Biz müze olarak, bu köyde yapılan eylemlerin dışında olamayız çünkü biz bu köyde kurulduk. Bu köylülerle ortak alanı paylaşıyoruz ve bizden onlara, onlardan bize bir şeyin nüfus etmesi lazım. Bizim konferans salonumuz var. bu konferans salonunda sadece akademisyenler gelip sadece Troya’yı mı anlatacak yoksa Çıplakköylü teyzemiz gelip burada gelen yerli, yabancı turistlere salça nasıl yapılır anlatacak mı? Müze çevresi ile beraber var olur. Eğer biz 1 milyonluk bir kentin müzesi olsaydık, o kentin sanatçısından ayrı davranamazdık. Bunlar da olacak, Troya Sempozumunu yaptık. Eylül ayında inşallah müzenin ve köyün içinde Çanakkale Bianeli olacak. Akademisyenimiz, sanatçımız burada ama bu bölgenin bir üreteni daha var; köylümüz. O işten bu müzenin içine bir yansıma olmalı. Müzeye uygun bir biçimde gelip üretim biçimlerini, geleneklerini göreneklerini, inançlarını bu müzenin içine taşımamız lazım. Troya demek binalarla sınırlı değil. Onlar hep burada yaşayan Troyalılar olacaklar ve biz sadece geçmiş Troyalıların değil şimdiki köylülerimizin hikayelerini de burada anlatmamız lazım. Nerede olduğumuzu unutmadan, coğrafyamızı unutmadan bu hikayeleri paylaşacağız. Hedeflerimizden birisi de bu.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN