Eylül ayının hematolojik hastalıklar açısından ayrı bir öneme sahip olduğunu aktaran Prof. Dr. Yalçın Çırak açıklamalrında şu cümleleri kurdu, “2010 yılında Amerika’da Eylül ayı Kan Kanserleri Farkındalık Ayı olarak seçildi ve 15 Eylül Dünya Lenfoma Bilinçlendirme Günü olarak belirlendi.  Lenfoma lenfatik sistemin kötü huylu bir hastalığıdır. Tüm dünyada bir milyondan fazla insan lenfoma ile yaşamaktadır ve her gün ortalama bin kişi lenfoma tanısı almaktadır.

Vücudumuzun değişik bölgelerinde bulunan ve enfeksiyon hastalıklarına karşı vücudumuzun direncini sağlayan lenf bezleri, bağışıklık sistemimizin önemli bir bileşenidir. Lenfomalar, lenf bezlerinde ve lenfoid dokularda doğal olarak bulunan lenfosit adı verilen hücrelerden gelişen kötü huylu lenf bezi hastalıklarıdır. 60 dan fazla  alt tipi olan lenfomalar başlıca iki ana gruba ayrılır: Hodgkin Tipi Lenfoma (Hodgkin Hastalığı olarak da bilinir ve lenfomaların yaklaşık %15’ini oluşturur) ve Hodgkin Dışı Lenfoma (tıpta Non-Hodgkin Lenfoma/NHL olarak adlandırılır olguların yaklaşık %85’ini oluşturur). Lenfomaların görülme sıklığı, erkeklerde yüz binde 6,9 ile kanserler arasında yedinci sırada iken kadınlarda yüz binde 5,2 ile sekizinci sırada bulunmaktadır. Çok daha seyrek olarak çocuklarda da görülebilmektedir. 0-14 yaş erkek çocuklarda milyonda 24, kız çocuklarında ise milyonda 11,4 sıklığında görülmekte ve hem erkek hem de kız çocuklarında üçüncü sırada yer almaktadır. Lenfomaya neyin sebep olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte bazı risk faktörleri belirlenmiştir. Bunlar: Yaşlılık, erkek cinsiyet (nadir bazı alt tipler kadınlarda daha sık görülebilir),beyaz ırktan olma, lenfoma tansı olan birinci derece akrabaya sahip olma, zayıflamış bağıkşıklık sistemi, otoimmün hastalıklar ve bazı enfeksiyon hastalıkları olarak sıralanabilir.
Günümüzde lenfoma tanı ve tedavisindeki hızlı gelişmeler ve tedavide çığır açan yeni ilaçlarla birlikte, lenfomalar ve  alt tipleri  konusunda farkındalık giderek daha  önemli hale gelmiştir. Bu farkındalığın yaratılması ile en doğru tedavi, en doğru zamanda, en doğru hasta için uygulanacaktır. Örneğin bazı lenfoma tiplerinde yüksek doz tedaviler uygulanabileceği gibi, bazı tiplerde tanı konulduktan sonra hiç bir tedavi başlanmadan hastalar uzun yıllar sorunsuz olarak izlenmektedir. Lenfoma klinik olarak lenf bezelerinde büyüme ile kendini gösterir. Büyüyen lenf bezeleri boyunda, koltuk altında veya kasıkta elinize gelebilir. Hastalıklı lenf bezelerinde genellikle ağrı olmaz iken, zaman içinde büyüme ve çoğalma görülebilir. Lenfomanın diğer belirtileri arasında ateş (38°C’yi aşan), kilo kaybı (son altı ayda yüzde10’dan fazla) ve gece terlemesi (çamaşır veya çarşaf değiştirmeyi gerektirecek şiddette) yer almaktadır. Bu şikayetleri mevcut olan bireylerin doktorlarına başvurmaları önerilir. Bazı lenfoma çeşitleri çok hızlı ve agresif bir karakter gösterirken, bazıları da yıllarca süren sessiz ve yavaş bir seyir (indolent) sergilerler. Yavaş seyir gösteren lenfomalar zaman içinde karakter değiştirebilir, daha hızlı bir klinik izleyebilir. Lenfoma tanısı esas olarak hastalıklı dokunun çıkartılması ve patolojik olarak incelenmesi ile konur. Kan tetkikleri veya görüntüleme yöntemleri lenfoma tanısını koyduramazlar fakat hastalığın karakteri ve vücutta yayılımı hakkında detaylı bilgi verirler.
Lenfoma tedavisi hastalık evresi ve risk belirlenerek planlanır. Tedavi planı yapılırken hastanın yaşı, performansı, ek hastalıklarının varlığı dikkate alınır. Lenfoma, modern kemoterapi, radyoterapi teknikleri ve kök hücre nakli sayesinde günümüzde tedavi edilebilir kanserler arasında sayılmaktadır. Yakın zamanda keşfedilen hedefe yönelik akıllı moleküllerin kullanımı ile lenfomalar daha az yan etki profili ile daha başarılı yönetilebilir hastalıklar haline gelmiştir. Lenfomaların bazı tiplerinde tam iyileşme sağlanması artık birincil tedavi hedefi haline gelmiştir." şeklinde Lenfoma'nın erken tanı ,teşhis ve tedavisinin  önemini vurguladı.