Yaz sezonunun başında Marmara Denizi’ne kıyısı olan şehirlerde görülmeye başlayan müsilaj sorunu ile ilgili çalışmalar devam ederken Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Büyükateş, konuyla ilgili kapsamlı bilgi verdi. Büyükateş, müsilaj ile ilgili olarak, “Endüstriyel ve kanalizasyon atıkları gibi noktasal kaynaklı denizi kirletici etmenler ile tarımsal araziler gibi noktasal olmayan kaynaklardan gelebilecek kirlilik yükü kontrol edilip azaltılmadığı sürece sorunun tekrar yaşanması muhtemeldir” ifadelerini kullandı.
 
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Büyükateş, müsilaj konusuna net bir açıklama getirerek, çalışmalar sonucunda gelinen son nokta ile ilgili bilgileri paylaştı. Prof. Dr. Yeşim Büyükateş, “ Müsilaj, ‘deniz salyası ya da kaykay’ olarak bilinen oluşum, denizel sistemde doğal olarak bulunan mikroskobik organizmaların uygun ortam şartları altında çoğalması sonucu ortaya çıkan bir olaydır. Genellikle fitoplanktonik organizmalardan diyatom ve dinoflagellat türlerinin sayılarını artırmasıyla oluşan bir durumdur. Fitoplanktonik organizmalarda fotosentetik aktivite deniz suyu sıcaklığının yükselmesi, ilkbaharın gelmesiyle güneş ışığı açısının artması, günlerin uzun olması sebebiyle artar ve bu organizmaların yoğun olarak çoğalmalarına sebep olur. Bu organizmalar çeşitli şekillerde strese girdiklerinde ya da azot, fosfor gibi besleyici elementlerin sistemdeki miktarları farklılık gösterdiğinde çeşitli organik maddeler salgılar. Bunların birleşmesiyle de müsilaj olarak isimlendirilen bu jelimsi, yapışkan oluşumlar meydana gelir. Denizel mikroskobik bitkiler olarak bildiğimiz fitoplankton, bunlarla beslenen hayvansal organizmalar olan zooplankton, bunları ayrıştıran bakteriler ve çürümüş parçacıklar müsilaj ile birleşip bir organik çorba oluşturmaktadır. Bunlar su kolonunda yüzeyden dibe doğru zaman zaman kurdele şeklinde oluşumlar olarak karşımıza çıkabilir. Çeşitli şekillerde akıntılar veya rüzgar vasıtasıyla yayılmış olarak görebiliriz” dedi.
 
“ÇANAKKALE BOĞAZI VE MARMARA DENİZİ’NDE 1994 YILINDA İLK OLARAK MEYDANA GELMİŞTİR”
“Müsilajla ilgili ilk kayıt 1729’da Adriyatik Denizi’nden verilmiş, 1980’lerin sonundan bu yana da dramatik bir şekilde etkilerinin arttığı görülmüştür” diyen Büyükateş, “ 1988’den 2004 yılına kadar Adriyatik Denizi’nde yaz aylarında tekrarlayan bir şekilde ortaya çıkmıştır. En büyük Müsilaj olayı 1988-1989 yıllarında Kuzey Adriyatik’te meydana gelmiş hem ekolojik hem de ekonomik açıdan olumsuz etkilere sebep olmuştur. Ülkemizde Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nde 1994 yılında ilk olarak meydana gelmiştir. Özellikle Çanakkale Boğazı ve Marmara'da 2007-2008 döneminde oldukça yoğun bir şekilde görülmüş ve süreç de oldukça uzun olmuştur. Günümüzdeki durumu değerlendirecek olursak bu dönemde Müsilaj oluşumu Ocak 2021’den Haziran 2021’e kadar devam etmiştir. Haberlere bu kadar fazla yansımasının nedeni de budur, çünkü önceki senelerde oluşum genellikle Ekim ayı gibi başlayıp kısa zamanda meteorolojik şartların da uygun olmasına bağlı olarak birikim fazla miktarda olmadan dağılım göstermekteydi” şeklinde belirtti.
 
“MÜSİLAJIN YOĞUN OLARAK BULUNDUĞU ALANDA DENİZE GİRİLMEMESİ TAVSİYE EDİLEBİLİR”
Halk sağlığı konusunda alınması gereken önlemleri anlatan Büyükateş, “Müsilajın insan sağlığını doğrudan etkileyecek bir etkisinin olmamasına rağmen, ortamda sirkülasyonun azalması, sıcaklıkların artmasıyla birlikte çeşitli mikrobiyal faaliyetler meydana geldiğinden dolaylı olarak insan sağlığı olumsuz yönde etkilenebilir. Yanı sıra Müsilaj sadece bunu oluşturan fitoplanktonik organizmaları değil bunu bir habitat olarak da kullanan zooplanktonik, bakteriyel, olası parazitik organizmalar ile çeşitli organizmaların yumurta ve larvalarını da içerebilir. Askıda katı madde yükü fazla olduğundan su içerisindeki olası yağ, ağır metal ve petrol hidrokarbonlarını da bağlayabilir. Bu nedenlerle Müsilajın yoğun olarak bulunduğu alanda denize girilmemesi tavsiye edilebilir. Zira, açığa çıkan kötü görüntü ve koku da turizm faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler” ifadelerini kullandı.
 
“BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ÜZERİNE OLUMSUZ ETKİLER GÖREBİLİRİZ”
Büyükateş, müsilajın denizler için nasıl bir tehdit oluşturduğuna ilişkin ise, “Denizel sistemde sahte bir dip yapısı oluşturur. Bu sebeple özellikle balıkların hem beslenmesi hem üremesi hem de göçleri üzerine olumsuz etkileri olur. Özellikle deniz dibinde birikimi uzun süreçli olduğundan sedimentteki organizmalar üzerine baskısı yoğundur. Örneğin, midye, istiridye gibi çift kabuklu yumuşakçalar, süngerler, mercanlar ve deniz çayırlarının üzerini kaplayarak hem oksijen alışverişini hem de fotosentezi olumsuz etkiler, ölümlerine sebep olabilir. Bu organizmaları tüketen ve deniz çayırlarını beslenme, üreme ve barınma alanı olarak kullanan organizmalar da bu nedenle denizel sistemde bulunmayabilir. Askıda katı madde yükü fazla olduğu için denizel sistemde ışık geçirgenliğini etkileyip, fotosentez mekanizması üzerinde negatif etkisi söz konusudur. Bu nedenlerle denizel besin ağında sorunlar oluşur ve biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkiler görebiliriz” diye anlattı. 
 
“BAZI BÖLGELERDE AZALMIŞ BAZI BÖLGELERDE İSE ORTADAN KALKMIŞTIR”
‘Müsilajın dibe çökmesi’ terimi hakkında ise Prof. Dr. Yeşim Büyükateş şunları söyledi: “Müsilaj organik bir oluşumdur, dolayısıyla hem su kolonunda hem de sedimentte bakteriler vasıtasıyla parçalanıp ayrışıp tekrar inorganik maddeye dönüşümü söz konusudur. Su sıcaklıklarındaki artışa ve sistemde azot, fosfor gibi besin elementlerinin miktarlarındaki azalmaya bağlı olarak musilajı oluşturan organizmaların çoğalma hızları yavaşladığından bu süreçte yoğun tabakalar oluşturmamaktadır. Yanı sıra hakim rüzgarların hız ve yönünün değişmesine bağlı olarak akıntı hızlarındaki farklılara göre birikme söz konusu değildir. Öncesinde oluşan ve dibe çöken Müsilajın da yine sedimentte bulunan bakterilerce ayrıştırılmasıyla birikim bu dönemde bazı bölgelerde azalmış bazı bölgelerde ise ortadan kalkmıştır.”
 
“KENDİLERİNİ YENİLEME OLANAĞI BULABİLİRLER”
Müsilajın küresel ısınma ile bir bağlantısı olup olmadığı yönünde merak edilen bir konuya da açıklık getiren Büyükateş, “İklim değişiminin Akdeniz sisteminde deniz müsilajı ve mikrobiyal patojenler üzerine potansiyel etkisini çalışan araştırmacılar, müsilajın yayılım ve dağılımının iklim değişimine bağlı yüzey suyu sıcaklığındaki artışlarla ilgili olduğunu da belirtmişlerdir. Özellikle iklimlerin yer değiştirmesi, dolayısıyla mevsimlerin kayması ya da bazı mevsimleri tam olarak yaşamıyor olmamız, örneğin ilkbaharın çok uzun sürmesi ya da kış aylarıyla ilkbahar sıcaklıklarındaki benzerlikler bu sürecin uzamasında önemli etkenlerdir. Dolayısıyla bu etkiler devam ettiği ve sisteme evsel, endüstriyel ve kanalizasyon atıkları gibi noktasal kaynaklı denizi kirletici etmenler ile tarımsal araziler gibi noktasal olmayan kaynaklardan gelebilecek kirlilik yükü kontrol edilip azaltılmadığı sürece sorunun tekrar yaşanması muhtemeldir. Ancak, denizel sistemler dinamik sistemlerdir, dolayısıyla sistemi strese sokan, tehdit eden unsurlar ortadan kalktığında kendilerini yenileme olanağı bulabilirler” dedi.
 
“BALIKLARIN TÜKETİLMESİNDE BİR SAKINCA GÖRÜLMEMEKTEDİR”
Bu dönemde birçok kişi deniz ürünü tüketmeyi sakıncalı bularak uzaklaştı. Bu konuyla ilgili olarak ise Büyükateş, “Filtrasyonla beslenen midye gibi çift kabuklu yumuşakçaların tüketimi sınırlandırılabilir ve bu dönemde yoğun olarak müsilaj sorunu yaşanan bölgelerden yakalanmış deniz ürünlerinin pişirilmeden tüketilmemesi tavsiye edilebilir. Ancak özellikle pelajik balıklar ile göç eden balıkların tüketilmesinde bir sakınca görülmemektedir, zira bu tür balıklar hızlı yüzer ve kirliğin yoğun olduğu bölgelerden kaçma eğilimindedirler” tavsiyesinde bulundu.
 
ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR
ÇOMÜ’deki müsilaj ile çalışmaların geldiği nokta hakkında ise Prof. Dr. Büyükateş, şunları anlattı: “Konu üzerine, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyelerince 2007-2008 döneminde bölgede müsilaj oluşumu sırasında gerçekleştirilen ve 2009’da tamamlanan 108T624 nolu Çanakkale Boğazı’ndaki Müsilaj Oluşumunun Sığ Sulardaki Bentik Balık Faunasına Etkileri TÜBİTAK Projesi ve 2011’de tamamlanmış Çanakkale Boğazı’ndaki Müsilaj Oluşumunun Zooplankton Grupları Üzerine Etkisi isimli Yüksek Lisans Tezi mevcuttur. Bunun yanı sıra Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın katkılarıyla 3 Haziran 2021 Müsilajın Ekolojik, Ekonomik, Sosyal Etkileri ve Çözüm Önerileri Paneli ile 17 Haziran 2021 tarihinde Çanakkale Valiliği, ÇOMÜ işbirliğinde, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü koordinasyonunda ve Marmara Belediyeler Birliğinin katılımı ile gerçekleşen Marmara Denizi Eylem Planı Çanakkale İli Müsilaj Koordinasyon Merkezi Toplantısı yapılmıştır. Ayrıca, Çanakkale Boğazında Müsilaj Oluşumunda Etkileşim Halindeki Organizmaların Metabarkodlama Kullanılarak Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma isimli ÇOMÜ-Bilimsel Araştırmalar Koordinasyon Birimince desteklenen proje de devam etmektedir. Yapılan ön çalışmalar sonucu müsilajı oluşturan bileşenler içerisinde dönemsel olarak Alexandrium margaelefii türü dinoflagellatın yoğun olarak bulunduğu saptanmıştır. Konu üzerine çalışmalar devam etmektedir. 22 maddeden oluşan Marmara Denizi Eylem Planı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koordinasyonunda, Marmara Denizi Havzası’nda yer alan Valilikler, Yerel Yönetimler, ilgili Kurum/Kuruluşlar, Sivil Toplum Kuruluşları ve akademisyenlerin katılımlarıyla hazırlanarak, 06.06.2021 tarihinde kamuoyu ile paylaşılmıştır. Kirliliğin giderilmesine yönelik çalışmaların, etkin ve koordineli bir şekilde yürütülmesinin temin edilmesi amacıyla, yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 07.06.2021 tarihli ve 2021/12 sayılı Marmara Denizi Eylem Planı’nın Uygulanmasına ilişkin Genelge de yayımlanmıştır.“
 
“YENİ ATIK YÖNETİMİ POLİTİKALARI BENİMSENMELİ”
Büyükateş, son olarak müsilaj oluşmaması için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı: “Müsilajı oluşturan türlerin genellikle tüketicileri ya yoktur ya da çok azdır dolayısıyla sayılarını hızla artırabilirler. Bunların toplanıp elimine edilmesi mekanik olarak çok mümkün değildir, zira bölünerek çoğalırlar, ortam şartları üremeleri için uygun olmadığında çoğalmaları yavaşlar. Ayrıca organik madde olduklarından bir süre sonra bakteriler vasıtasıyla ayrışırlar ve inorganik madde sisteme salınır. Bu da döngünün tekrar başlamasına sebep olur. Mücadeleyi kısa ve uzun vadeli çözüm önerileriyle irdelemek önemlidir. Kısa vadede, evsel, endüstriyel ve kanalizasyon atıkları gibi Noktasal kaynaklı denizi kirletici etmenlerin ortama özellikle müsilaj bulunduğu dönemde deşarjı, ortamın taşıma kapasitesini azaltır. Dolayısıyla bu tür faaliyetlerden kaçınmak önemlidir. Balıkçılık faaliyetleri için büyük sıkıntı oluşturan müsilaj oluşumu özellikle balık ağlarına ve teknelerin pompalarına ciddi hasar vermektedir. Bu hasarları en aza indirmek için müsilajın ortamda bulunduğu dönemde balıkçılık faaliyetlerini en az düzeyde gerçekleştirmek ortaya çıkacak masrafları önemli ölçüde azaltacaktır. Böylece yakıt, zaman ve iş gücünden tasarruf edilebilir. Müsilajın oluştuğu dönemlerde su kolonunun çeşitli derinliklerinde sahte dip yapısının ortaya çıkması balık göçlerini, beslenme ve üremelerini olumsuz etkilemektedir. Özellikle bu dönemlerde balıkçılık faaliyetlerine geçici sınırlandırmaların konulması hem popülasyonun devamı hem de balıkçılar için önemlidir. Uzun vadeli mücadeleyi de birkaç alt başlıkta inceleyebiliriz. Önceki senelerde oluşum genellikle Ekim ayı gibi başlayıp kısa zamanda meteorolojik şartların da uygun olmasına bağlı olarak birikim fazla miktarda olmadan dağılım göstermekteydi. Özellikle iklimlerin yer değiştirmesi, dolayısıyla mevsimlerin kayması ya da bazı mevsimleri tam olarak yaşamıyor olmamız, örneğin ilkbaharın çok uzun sürmesi ya da kış aylarıyla ilkbahar sıcaklıklarındaki benzerlikler bu sürecin uzamasında önemli etkenlerdir. Dolayısıyla, iklim değişimlerini de göz önünde tutarak yeni atık yönetimi politikaları benimsenmeli, eylem planları hazırlanmalıdır. Müsilaj oluşumunun ortamda bulunma süresi meteorolojik koşullardan ve akıntı hızından etkilenmektedir. Bu konuda bilgi sahibi olunması alınacak olan önlemlerin zamanı konusunda yardımcı olabilir. Üniversite ve Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğü iş birliği kapsamında AR-GE çalışmaları yürütülmelidir. Tarımsal araziler gibi Noktasal olmayan kaynaklardan gelebilecek kirlilik yükünün azaltılması için iyi tarım uygulamaları benimsenmelidir. Müsilaj oluşumunun çevreye verdiği etki ve değişimlerin belirlenmesi amacıyla özellikle sorun yaşanan bölgelerde ekolojik parametrelerin izlenmesi önemlidir.”
 
Sevi Gözay UĞURLU