Yeni bir hayat tarzı benimseyerek, daha sağlıklı bir yaşam için şekersiz bir hayatı tercih etmek isteyenler için Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Kuran, şeker ile ilgili detayları anlatarak, önerilerde bulundu.
 
Sağlıklı beslenmek için hayat tarzında değişikliğe giden birçok insan öncelikli olarak şekeri hayatından çıkarmak üzere adım atıyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Kuran, son zamanların trend beslenme biçimlerinden olan ‘şekersiz beslenme’ hakkında bilgi verdi. Öncelikli olarak hayatımızın içinde bulunan şeker, esmer şeker ve tatlandırıcılar ile ilgili olarak detaylar veren Kuran, bilinenin aksine esmer şekerin, beyaz şekerden daha sağlıklı olduğu inancının yanlış olduğunu belirtti. Kuran, esmer şeker ve beyaz şeker arasında aslında çok büyük bir fark olmadığını söyleyerek, “Esmer şeker, beyaz şekerin karamelize olmuş formudur. Karamelize olması demek, kavurmak anlamına gelir ve kavrulan hiçbir şey doğal veya sağlıklı değildir. Aslında bilinenin aksine esmer şeker, sağlıklı değildir. Zaten kafelerde bulunan esmer şekerler, direkt karamel ile karamelize oluyor ya da daha fazla şekerler karamelize olduğu için hiç tavsiye edilmiyor. Kendi danışanlarıma beyaz şeker yerine esmer şeker tavsiye etmem. Onun yerine bal ya da pekmez tavsiye ediyorum fakat bal ısıya çok dayanıklı bir gıda değildir. Bu nedenle pişecek olan gıdaların içine bal koydurmuyorum. Pekmez, birazcık daha düşük ısıda fırında pişirilecek gıdalarda kullandığım bir şey ya da yapılan tatlının, gıdanın üzerine yakışıyorsa tahinle beraber pekmez gezdirilmesi daha çok tercihim” şeklinde konuştu.
 
“TATLANDIRICILARI TAVSİYE ETMİYORUM”
Şekeri hayatından çıkaran kişilerin tatlandırıcı kullanmasını ise tavsiye etmediğini, hatta tatlandırıcı kullanımının şekerden daha zararlı olabileceğini de belirten Kuran, “Tatlandırıcıları tavsiye etmiyorum çünkü normal şeker beş birim kan şekerini yükseltiyorsa, tatlandırıcı üç birim kan şekerini yükseltir ve bundaki tehlike şudur; pankreastan salınan insülin kanda parçalayacak bir şey bulamazsa, yağ depolamaya başlar. Yani normalde bir şekerde parçalayacak bir ürün var ama tatlandırıcıda kan şekeri yükseliyor, insülin salgılanıyor, ağza bir tat girdi ama orada da şeker yok. İnsülin hem yapıcı hem yıkıcı bir hormondur. Ya şekeri yıkar, metobolize eder ya da kaslardan şeker elde eder. Kasları yıkar, elde ettiği şekerle yağ depolar. O yüzden gazlı içeceklerde de şekersizleri tavsiye etmiyorum. Böyle bir bağımlılığınız varsa, şekersiz olanların yerine klasik versiyondaki gazlı içecekleri yönlendiriyorum. Beyaz şeker, esmer şekere ve tatlandırıcıya göre daha iyi ama genel olarak vücudun ihtiyaç duyduğu bir şey değil” şeklinde açıkladı.
 
“EKSTRA ÇOCUKLARA ŞEKER VERİLMESİ SAĞLIKLI DEĞİL”
“Beyin şekerle çalışır, çocuk şeker ihtiyacını neyle karşılayacak diyerek şeker veriliyor” diyen Begüm Kuran, “Çocuk şeker ihtiyacını, yediği ekmeklerin içerisinden zaten 15 gram karşılıyor ya da sebzelerin içerisinden 6 gram karşılıyor. Yani bir tabak sebze çorbasından bile 6 gram karbonhidrat almış oluyor. Kuru baklagillerin içerisinden 15 gram, yoğurdun, sütün içerisinden 9 gram şeker, glikoz alıyor. O yüzden bizim ekstra çocuklara şeker verilmesi sağlıklı değil. Şu anda yeni sağlık trendi glütensiz beslenme. Ben kendi çocuğuma da nohut veya mercimek ekmeği yapıyorum. Hem daha doyurucu hem de kompleks karbonhidrat dediğimiz bir karbonhidratı almış oluyor bedene. Hem glüten almamış oluyor ve şeker ihtiyacını da ekmeğin üzerine döktüğü bir tatlı kaşığı pekmezden almış oluyor” önerilerinde bulundu.
 
DAHA EKŞİ YA DA OLGUNLAŞMAMIŞ MEYVELERİ TERCİH EDİN
Meyve ve çikolataların içerinde bulunan şekerlerin, aynı şeker türü olmadığını belirten Kuran, “Çikolatanın içerisinde yağ var. Aynı zamanda yağ ile birleşen şeker, kan şekerini daha yavaş yükseltir. Ama meyveden gelen şeker, içerisinde früktoz içerdiği için, früktozun enzim metabolizmasında herhangi bir engele takılmadan karaciğerde işlenme özelliğine sahip olması sebebiyle fazla tüketildiği takdirde karaciğer yağlanmasına sebep olduğu, akşamları tüketildiğinde göbek bölgesi yağlanmasına sebep olduğu bir gerçek. Aynı zamanda gut hastalığı, KOAH hastalığı olan bireylerde, şeker olarak meyveden gelen şekerin kısıtlandığı da tıbbi protokollerin içerisinde yer alıyor. Çünkü şeker vücutta metabolize olurken açığa karbondioksit çıkartıyor. Karbondioksit çıkardığı için de özellikle akciğer, solunum yolu hastalarında tıkanmalara sebep olabiliyor. Bu nedenle günde bir porsiyon hatta maksimum iki gündüz tüketilmek üzere meyveyi veriyoruz. Meyvede seçenekler de var; olgunlaşmamış meyveyi tüketirsek, bunun nişastası daha az olduğu için kan şekerini olgunlaşmış tatlı bir meyveye göre daha yavaş yükseltir. O nedenle meyve seçimlerinde daha ekşi ya da olgunlaşmamış tatlı meyveleri seçmek tercih etmemiz gereken durumlardan biri” ifadelerini kullandı.
 
İHTİYACINIZI MERCİMEK EKMEĞİNDEN, SEBZEDEN, YOĞURTTAN ALABİLİRSİNİZ
Kuran, şekersiz bir beslenmeye başlamak isteyen kişiler için vücudun ihtiyaç duyduğu şekeri almasının yollarını ise şu şekilde anlattı: “İhtiyacı olan karbonhidratı esmer ekmekten, glütensiz nohut ekmeğinden, mercimek ekmeğinden, karabuğdaydan, pilavdan, makarnadan, sebzeden, yoğurttan almasını tavsiye ediyorum, en sağlıklı şeker bu.”
 
“PANKREASI VE KARACİĞERİ YORUYOR”
Şekerin verdiği zararlara da değinen Begüm Kuran, “Genetik dediğimiz şey ataların atasından gelir. Anneanneden, babaanneden gelmez ve bu kişilerin annelerinde de bu hastalıkların olmaması genetiğinde yok anlamına gelmiyor. O nedenle herkes potansiyel diyabet riski yaşıyor. Bundan dolayı da her insanın bir kere mutlaka pankreas yorulduğu takdirde diyabet hastalığına veya insülin direncine ya da kısırlıkla sonuçlanabilecek polikistik over sendromuna, kansere neden olabiliyor. Şekerdeki glikozdur, iki glikoz birleşir bir maltoz oluşturur. Buna şeker denir. Früktoz ise bir glikoz bir fruktozun birleşmesi ile ortaya çıkar meyve şekeri. Şeker tüketimi birinci olarak pankreası ve karaciğeri yoruyor. Bu da karaciğerde herhangi bir dinlenme noktasında durmadan sisteme devamlı yükleme yapıldığı için organa, organın yorulması ve yağlanması demektir. Kanda fazla dolaşan şeker de yine toksik madde olarak adlandırılıp vücuda ya da organlara zarar vermemesi için şekerin etrafının yağlanmaya başlanması vücudun kendini koruma mekanizmasıdır. Bu da yine bölgesel yağlanmaya sebep olur” şeklinde anlattı.
 
NEDEN ŞEKER İSTERİZ?
Kuran, ayrıca kişilerin neden şeker tükettiğini de anlatarak, “Şeker, serotonin miktarını yükseltir. Kişiler moralleri bozuk olduğunda, kendini kötü hissettiğinde, üzüldüğünde psikolojik olarak serotonin ihtiyacını daha hızlı bir şekilde yükseltebilmek için şekerli gıdalar aşereriz. Bunu da biz magnezyum eksikliği ile tıbben açıklayabiliyoruz. Bir kişide magnezyum eksikliği varsa kişi devamlı olarak karbonhidrata bağımlı kalabilir. Akşam saat beşten sonra tüketilen kafeinli bir içecek de yine, kişilerin karbonhidrat ihtiyacını arttırmakta. Uyku kalitesini bozar, kişinin devamlı olarak uyku halinde bile hareketliymiş gibi efor sarf etmesine neden olur, enerjiyi en hızlı yükselten şey şeker olduğu için vücut şeker ister, aslında enerji ister. Ama hemen kendimizi iyi hissettirecek, yemek yemeyi bekleyene kadar süreyi geçiştirebileceğimiz en hızlı bizi tatmin edecek gıda şekerdir. Kişi bu yüzden şeker ister. Şeker isteğini, kahve içimini azaltarak ve dengeleyerek, düzenli magnezyum kullanarak premenstrual dönemde, menstrual dönemde, menopoz döneminde, hamilelik döneminde bu şeker ihtiyacını dengeleyebiliriz” dedi.
 
“DİĞER ŞEKERLERE VÜCUDUN İHTİYACI YOK”
Son zamanlardaki ‘şekersiz beslenme’ programları hakkında düşüncelerini paylaşan Uzman Begüm Kuran, “Bunu çok sağlıklı buluyorum. Arada bir pekmez tüketilmesinde veya bağışıklık sistemini güçlendirmesi nedeniyle dozunda bal tüketilmesi dışında, diğer şekerlere vücudun ihtiyacı yok. O yüzden şeker tüketimini sıfırlamak bir insan kendine yapabileceği en büyük iyiliklerden bir tanesi. Bununla beraber nişasta da önemli bir konu. Tek başına şekeri kısıtlamaktan ziyade nişastayı da azaltmak ve sağlıklı nişasta tüketmek, pirinçten gelen değil de kurubaklagilden gelen nişastayı tüketmek daha GDO’suz, daha organik gıdalardan gelen nişastayı tüketmek veya mümkünse hiç tüketmemek çok daha mantıklı. Biz eskiden makarnanın B vitaminleri içinde kalsın diye suyunu emmesini beklerdik, suyunu döktürmezdik. Ama şu anda nişasta içeriği çok yüksek olduğu için suyunun dökülmesini, B vitaminlerinin diğer baklagillerden, karabuğdaydan veya tablet formlarından takviye alınmasını doğru buluyoruz” dedi.
 
21 GÜN GLÜTENİ DE KESİN
Kuran ayrıca bu beslenme çeşidine yönelmek isteyenler için şu tavsiyelerde bulundu: “Şekersiz bir beslenmeye geçilecekse bence ilk 21 gün şekersiz beslenme programı uygulanacaksa ilk 21 gün glüteni de kesmeliler. Bunun için bir kişinin Çölyak hastası olmasına gerek yok. Glüten hassasiyeti her insanda yüzde 5 veya yüzde 95 mutlaka var. Glüteni kesmek demek genetiğimizde yatan hastalıkların ortaya çıkmasını geciktirmek veya bu hastalıklara hiç rastlamamız demek. Bununla beraber kilo vermeyi de hızlandırır çünkü glüten artık eskisi gibi siyez ya da karakılçık unundan gibi masum glüten değil. Glüten ile beraber pirincin de kesilmesi gerekiyor. Bu bir temiz beslenme olacaksa, biz hem ağır metalleri çıkartmalı hem bulaşık makinesindeki tabletlere kadar müdahale etmeli. Tek başına şekeri çıkartmak, çevresel faktörlerin etkisi yüzde 75 olduğu için genetik sadece 25 olduğu için, genetiği biraz rahatlatır ama çevresel faktörleri düzeltmediğimiz müddetçe sadece şekeri kesmek çok uzun süre koruyuculuk teşkil etmez. Ağır metallerden ve glütenden fakir, aynı zamanda şekerden fakir 21 gün sürdükten sonra devamında ağır metallerden ve şekerden fakir bir hayatı benimsemek çok daha sağlıklı olacaktır.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN