Hayat hangimizin önüne hangi sürprizlerle çıkacak belli değilken biz sürekli planlar yapıyoruz.

Hayat hangimizin önüne hangi sürprizlerle çıkacak belli değilken biz sürekli planlar yapıyoruz.
Hayaller kuruyoruz gerçekleşmesini istediğimiz bir sürü istek listeleri oluşturuyoruz.
Ümitli olmak hayattan beklentileri olmak bir hedef için çabalamak çalışıp uğraşıp didinmek güzel bir şey ama!
İsteklerimiz gerçekleştiğinde bizden mutlusu yok. Her şey gözümüze tozpembe görünmekte. Olaylara ve kişilere bakış açımız daha bir güzel olmakta fakat hayat bize istediklerimizi vermediğinde ya da ertelediğinde işler tam tersine döndüğünde karamsarlığa düşüp hayattan zevk almamaya başlıyoruz… Hatta birçoğumuz hayatı kendisine zehir ettiği gibi başkalarına da zehir etmekte oldukça ısrarlı davranabiliyor ve çoğu zamanda amacına ulaşabiliyor...
 
Doğanın kanunu gereği doğuyoruz çocukluk ilk gençlik yetişkinlik derken aşık olup ya da olmayıp
sevip ya da sevmeyip isteyip ya da istemeyip eskiden genellikle görücü usulü evlenilirken, hatta bayanların çoğu evlendiği adamı düğün günü görürken...
 
Günümüzde aşklar meşkler çok moda. Uzun flört dönemleri birbirini tanımalar ısınma turları birlikte yaşamalar falan filan derken evlilik denilen yolculuğa aynı hayatı paylaşmaya bir kadın ve bir erkek başlamakta.. Zaten evliliği dinimiz de desteklemekte. "Evlenen dininin yarısını kurtarmıştır" Hadis-i Şerifi sanırım evliliğin ne kadar önemli bir yaşam biçimi olduğunu gösterip desteklemektedir kaldı ki evlilik dışı ilişkiler dinimizce yasaklanmıştır... Zina etmek şöyle dursun zinaya yaklaşmayın diye kesinkes emredilmiştir...
Onun için anne babalar çocuklarını bir an önce evlendirip yuvalarını kurmalıdırlar tabi evlenilecek-evlendirilecek kişinin de cüzdanından önce yüreğine bakılmalıdır diye düşünenlerdenim.
Maddiyatta lazım ama oda bir yere kadar, paranın da yetmediği durumlar olabiliyor o yüzden kişinin kendine olan özgüveni, eşini yanında taşıyabilmesi, çocuklarına iyi birer anne-baba olabilecek niteliklerde olması önemlidir…
 
Tabii ki çocuklarımızı evlendirmekle iş bitmiyor! Tamam artık ben anne-baba olarak görevimi yaptım artık bundan sonra başlarının çaresine baksınlar demekle de olmuyor. Onları sıkmadan üstlerine gitmeden fazla işlerine karışmadan ihtiyaçları dahilinde en çokta manevi olarak yanlarında olduğumuzu hissettirmemiz lazım diye düşünüyorum...
 
Çocuklar kurulan yuvanın neşesi anne babanın göz nuru Allahü Teala'nın onlara emaneti oluyor bu sebeple de… Anne babalar alacakları kararlarda çocuklarını da göz önünde bulundurmalılar, verecekleri her karar onların geleceğini etkileyeceği için masum yüreklerinde ömür boyu yer edeceği için çok dikkatli davranmaları gerekmekte. Nasıl ki evlilik hayatın gereği olduğu kadar normal bir durumsa anlaşamayan zamanla birbirinden soğuyan geçinemeyen artık aynı evi paylaşamayacak duruma gelmiş insanların boşanıp ayrılması da normal olmalı… Ama günümüz de bile hala buna pek çözüm bulunduğu söylenemez! Ayrılan çiftlerin birçoğunun durumu haberlerde gözümüze çarpmakta. Şiddet almış yürümüş, konuşup anlaşmaktan çok birbirimizin boğazına sarılır olmuşuz. Buda ne kadar eğitimsiz ve tahammülsüz bir toplum olduğumuzun göstergesidir...
Ayrılmakla da iş bitmiyor, aynı evlenmekle bitmediği gibi. Anne babanın sorumlulukları aynen devam etmekte. Sonuçta eşinden ayrılıyorsun, çocuğundan değil. Böyle bir şey mümkün mü? Eşinden boşanırsın ya çocuğundan?..
 
Maalesef böyle örneklerde var hem de çok. Geçmişte oldu, hala oluyor, gelecekte de olmaya devam edecektir. Kendi çocuklarını analı babalı öksüz bırakırken ya da terk edip giderken ardına bile dönüp bakmadan kendisine yeni bir hayat kurmaya kalkanlar. Oda yetmezmiş gibi kendi evlatlarını arkada gözü yaşlı bırakıp, dünyaya başka çocuklar getirip onlara annelik babalık yapmaya kalkışanlar yok mu?
Böyle olmayıp gayet normal bir şekilde anlaşmalı ayrılırken bile çocuklar arada ziyan olmakta. Bu sefer araya başka faktörler girmekte, mesela anneanne-babaanne-dede-teyze-hala gibi faktörler…
Bu kişiler genelde çocuğu karşı tarafın kötü anne yada baba olduğu konusunda ikna etmeye, doldurmaya çalışırlar. Sürekli kötülerler her fırsatta arıza çıkartırlar ve nitekim de emellerine ulaşırlar.
Çocuk ayrı kaldığı anne yada babasından nefret eder hale gelir. Sevgisiz iki arada kalmış kararsız bir birey olup çıkar... Yarın bir gün ayrılmak zorunda kaldığı anne yada babasıyla karşılaştığında ona karşı soğuk davranır haliyle. Çünkü çocuğun kendi fikri kendisine bırakılmamıştır, kendisi iyiyi doğruyu bulsun istenmemiştir, hep dolduruluşla büyüdüğü için ister istemez bu hali davranışlarına da yansıyacaktır...
 
Ama işte sevgisiz büyüyüp hayat tecrübelerini sıcak yuvasında ailesinin yanında almayıp da mecburen başka yollardan arayanlar, sevgiyi ilgiyi başka şeylerde bulanlar, yarın bir gün kendileri evlenip yuva kurduklarında çok bocalayacaklardır. Yada tam tersi de olabilir! Edindiği tecrübeler aldığı dersler doğrultusunda anne babasının zamanında ona karşı yaptığı hataları onlar kendi evlatlarına yapmayacaklarıdır. İçlerinde eksik kalan o sevgiyi, ilgiyi kendi çocuklarına fazlasıyla hissettirip yaşatıp mükemmel birer ebeveynler olacaklardır... Ben şahsen ikinciyi tercih ederim toplumumuzun sağlığı açısından. Yoksa iyi günler beklememekte bizleri ve ülkemizi. Parçalanıp dağılmış, eğitimsiz kalmış yürekler cam kırıkları gibi etrafa dağılmakta ve her gün birimizin canına batmakta...
 
Sevgiyle…