Moderatörlüğünü DSP İl Başkanı Ufuk Cankaya, yorumculuklarını CHP Merkez İlçe Başkanı Celal Karakaş ve MHP İl Genel Meclis Üyesi Grup Başkanvekili Cahit Özer’in yaptığı Siyaset Arenasında referandum tartışmaları devam ediyor. Programa konuk olarak katılan AK Parti Eski İl Başkanı Erdener Can ve MHP İl Başkanı Hakan Pınar önemli açıklamalarda bulundu.
 
Ülke ve Çanakkale gündemini yakından takip eden Siyaset Arenası, referandum ve partili Cumhurbaşkanlığı tartışmalarını masaya yatırdı. Programa konuk olarak katılan AK Parti Eski İl Başkanı Erdener Can ve MHP İl Başkanı Hakan Pınar, niçin evet denilmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulundu.
 
MHP, AKP ile ilgili dün ne söylediyse bugün de aynı yerde
MHP’nin neden evet dediğine geçmeden önce, şunun altını çizmek istiyorum sözlerini kullanan MHP İl Başkanı Hakan Pınar:“ Kamuoyunda MHP’yi son dönemlerde, özellikle son 7-8aydır sanki bu meseleyle ilgili ya da yaklaşık 2002’den bu yana 15 yıldır iktidar etmekte olan AKP ile ilgili düşüncelerinde bir değişiklik olduğu, hatta MHP’nin AKP’nin yedek lastiği, koltuk değneği, stepnesi gibi yakışıksız ifadelerle nitelendirildiği bir süreçte düğüm noktası anayasa değişiklik paketi. Ancak şunu özellikle vurgulamak istiyorum ki MHP 15 yıl boyunca iktidarda olan AKP ile ilgili dün ne söylediyse bugün de aynı yerdedir” dedi.
 
Pınar:“ Bunu sayın genel başkanımız da geçen hafta bir soru üzerine ifade etti. Bunun öncelikle altını çizmek istiyorum ve bilinmesini istiyorum” şeklinde konuştu.
 
Anayasa değişikliği sürecine nasıl gelindiğine yönelik açıklamalarda bulunan Pınar:“ Sayın genel başkanın yanılmıyorsam 11 Ekim 2016 tarihinde kamuoyunda genel algı AKP’nin gündeminden kalkmışken anayasa değişikliği konusunu niye gündeme getirdi. İçeriğe yönelik tartışmada ziyade, bunun detaylı anlaşılmasını istiyorum. Çünkü o süreçten bu yana Türkiye eski Türkiye değil 15 Temmuz tarihinde bizi üzen, 242 cana mal olan bir darbe kalkışmasıyla karşı karşıya kaldık. Sürece nasıl gelindiği apayrı bir tartışma konusu. Ancak elbette ki bütün siyasal yapıların, MHP dahil kimyalarını bozdu. 2007 yılında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gündeme geldi. Yapılan referandumda da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi halkın iradesiyle karar altına alındı ve ardından yapılan 10 ağustos tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle %52 oy alarak Cumhurbaşkanı seçilen dönemin AKP Genel Başkanı ve Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, %52 halk desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildi.  Her ne kadar hamisi, banisi ve kurucusu olduğu siyasal parti iktidarda olmuş olsa bile ona rağmen birtakım yeknesaklık sağlanamayan, fikir ayrılıkları yaşanan birçok konuyu hep birlikte gördük ve bunun sıkıntılarını zaman zaman yaşadık. Kaldı ki her 2 yapıda yani hükümet etmekte olan AKP ve Cumhurbaşkanı aynı siyasi anlayıştan gelmelerine rağmen ufak tefek de olsa bir takım sıkıntılar yaşandı. Dolayısıyla bu bir yerde sistemi tıkayan bir sorun olarak Türk Milleti’nin önünde durmaktaydı. Ardından 15 Temmuz’daki hain kalkışmada ülke uçurumun kenarından döndü.
 
Moderatör Cankaya’nın sistemi tıkayan şey Cumhurbaşkanı’nın siyasi kimliğini bırakmaması oldu sözlerine Pınar: Sadece o da değil, siyasi kimliğini bırakmaması derken şu pencereden bakmak lazım; anayasanın 104 ve 105. Maddesi Cumhurbaşkanı’nın sorumluluklarını ve yükümlülüklerini düzenliyor. Hep birlikte müşahede ettik ki Cumhurbaşkanı kendisine anayasayla çizilmiş çizgilerin çok üstünde siyasi argümanlarla adeta bir partinin genel başkanıymış gibi her partiye eşit mesafede olması gereken Cumhurbaşkanı kimliğinden sıyrılarak, adeta mevcut siyasi kimliğini devam ettirerek seçim meydanlarında konuşmak dahil, bir genel başkan edasıyla siyasetin bir parçası olmaya devam etti” şeklinde yanıt verdi.
 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı’nın bu yanlışlığına vurgu yaptığını kaydeden Pınar:“ Bunun doğru olmadığını yani cumhurbaşkanlığı makamının ettiği yemine sadık kalması gerektiğini, bütün siyasi partilere eşit mesafede olması gerektiğini, devletin başı olduğunu ve anayasada kendisine tanımlanan yükümlülüklere çekilmesi gerektiğini defaten vurgulamıştır” dedi.
 
Burada bir anayasal çarpıklık ortaya çıktı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüzde 52 oyla seçildiğini ve ısrarla Rize’de bundan sonra sistemin artık böyle işlemeyeceği yönünde bir ifadede bulunduğu gerçeğinin yadsınmayacağının altını çizen Pınar: “ Dolayısıyla böyle bir vaka var, durum tespiti yapıyoruz. Cumhurbaşkanı’nın artık halk tarafından seçilmeyi gerekçe göstererek halkın iradesini doğrudan halkın iradesiyle seçilmesini gerekçe göstererek bundan sonra artık sistemin farklı işleyeceği yönünde ilk sinyalleri Rize’de vermiştir. Ve devam eden süreçte cumhurbaşkanı aynı saikle siyasete süreli müdahil olmaya devam etmiştir. Burada bir anayasal çarpıklık ortaya çıktı” şeklinde konuştu.
 
Bu anayasa paketi AKP’nin lehine değil aleyhinedir
Bizim enseyi karartmamızı gerektirecek bir durum yok sözlerini kullanan Pınar konuşmasına şu sözlerle devam etti:“ Değişikliğe baktığımızda şuana kadar cumhurbaşkanına verilen görevler ve yetkilerin birçoğu hükümet tarafından zaten kullanılıyor. Anayasa mahkemesinde de mevcut yapı korunmuş, HSYK seçimlerinde Cumhurbaşkanı’na tanınan üye atama yetkisinde de muhafaza edilmiş, kararname yetkisinde belirtilmiş. Siz öyle sanıyorsunuz ki olağanüstü yetkiler vereceksiniz cumhurbaşkanına. Ben öyle anlamıyorum. Mevcut anayasa paketinde cumhurbaşkanının olağanüstü yetkilerle donatıldığı yönünde çok sağlıklı ifadeler yok. Hatta tam tersine bu anayasa paketi AKP’nin lehine değil, aleyhinedir. Cumhurbaşkanının kararname yetkisi büyük ölçüde sınırlandırılmış. Bir anayasal hüküm varsa, ya da yasal hüküm varsa kararname çıkartamıyorsunuz, temel hak ve ödevlerle ilgili çıkartamıyorsunuz, kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili kararname çıkartamıyorsunuz. Dolayısıyla burada bahsettiğiniz gibi cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler veren yapısal değişiklik görmüyorum ben bu değişikliğin içerisinde.
 
Baştan sistemde bir uyumsuzluk var
AK Parti Eski İl Başkanı Erdener Can, Türkiye’de gündemin yoğun olarak parlamenter sistemin değiştirilmesi konusunda olduğuna dikkat çekti.
 
Parlamenter sistemin İngiliz orjinli bir sistem olduğunun altını çizen Can:“ İngiltere’den kıta Avrupa’sına yayılmış, oradan bize kadar intikal etmiştir. Parlamenter rejim 21 anayasasından sonra 1924 anayasasıyla birlikte Türkiye’de uygulanmaya başlanmıştır. Yaklaşık 90 yıllık bir parlamenter sistem tecrübemiz ve yaşantımız var diyebiliriz. İngiltere’de bu böyle değil. İngiltere’de anayasal metinler 1215 Magna Carta’ya kadar gidiyor. Bizim 90 yıllık tecrübemize karşın, parlamenter sistemin çıktığı İngiltere’de 800 yıllık tecrübe var. İngiliz sisteminde mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçiş ve krallığı kaldırma gibi bir çalışma olmamış. Şuanda hala kraliçe vardır. Başbakan seçilir, kraliçeye gider kendisini takdim eder ve göreve başlar. Böyle bir sistem var” dedi.
 
Biz 1922’de saltanatı kaldırmışız ifadelerini kullanan Can, sistemde baştan bir uyumsuzluk olduğunu belirtti. 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Cumhurbaşkanlığını getirmişiz ama geldiğimiz noktada şimdi sanki anayasanın Türkiye’de Cumhurbaşkanımıza uyarlanması gibi bir söyleme geldik ki ben buna katılmıyorum ve çok doğru bulmuyorum sözlerini kullanan Can:“ AK Parti Cumhurbaşkanının çocuğu gibidir. Sonuçta 14 senede bu ülkeye çok büyük hizmetler vermiş partinin kurucusu Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanının evladı gibi bakması çok doğaldır. Her kademesindeki insanlar da Cumhurbaşkanına çok büyük sevgi ve saygı beslerler. İstişare edilmesi de çok doğaldır. O yüzden ben Cumhurbaşkanına anayasanın uyarlanması gibi bir söylemi doğru bulmuyorum. Buradaki sıkıtımız parlamenter sistem ülkemize uygun olup olmadığı” şeklinde konuştu.
 
Parlamenter sistem bunlarla baş edebilmek için yeterli değil
Can, parlamenter sistemle ilgili geçmişten bugüne 90 yıllık tecrübelerimizde pek çok siyasetçi, akademisyen, hukukçu zaman zaman parlamenter sistemle ilgili sıkıntılarını dile getirdiğini dile getirerek:“ Rahmetli Özal’dan tutun, Erbakan’a, Alparslan Türkeş’e kadar pek çok lider zaman zaman başkanlık sistemini savunmuştur. Burada sıkıntı parlamenter sistemin yeterli gelmemesi. Türkiye ateş çemberinden geçiyor. İçeride ve dışarıda pek çok sıkıntılarımız var. Bir yandan Fetöyle, dışarıda Daeş’le mücadele ediyoruz. Sınırlarımızın dışında bir Pkk koridoru kurulmak isteniyor. İnanılmaz derecede sorunlarımız var. Parlamenter sistem bunlarla baş edebilmek için yeterli mi. Değil, parlamenter sistem kırılgan yapıdadır. Dinamik, etkin bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin ise hantal bir yapıyla yönetilmesi mümkün değildir. Çift başlılığın kaldırılması olarak görüyorum. Bu arada amaçlanan başbakan ve bakanlar kurulunu bunun yerine başbakanlık kaldırılıyor, Cumhurbaşkanı makamı icra merci oluyor ve yürütmenin başı oluyor. Seçimiyle birlikte yardımcılarını bakanlarının atamasını yapıyor ondan sonra da idare erkinin başında sadece 2 dönem için 5’er yıldan toplam 10 yıl için görevde kalabiliyor. İlk 5 yılın sonunda karnesi iyi değilse sandık geldiği zaman vatandaş emeklerine teşekkür edip başkasını göreve getiriyor. Bu sistemi sadece Recep Tayyip Erdoğan olarak da konuşmak yanlış. Kişiye özgü bir sistem değil 90 yılda uyguladığımız parlamenter sitemin daha iyi daha etkin ve hızlı bir sisteme dönüştürülmesini tartışmamız lazım. Kişiler üzerinden değil parlamenter sistem kırılgan, koalisyon riskleri var. 7 Haziran’da koalisyon krizi yaşadık, %41 oyla AK Parti hükümet kurmayı başaramadı. Devlet bir anda başsız idaresiz kalmış gibi bir ortama sürüklendik. Geçmişte koalisyon hükümetlerinin nasıl sıkıntılar yarattığını da biliyoruz. Gerek iç politikada gerek dış politikada zaman zaman bu sıkıntıları hep birlikte gördük. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet sezer, bir anayasa kitapçığını dönemin Başbakanı Ecevit’e fırlatmasıyla bu ülke kaosa sürüklenmişti. İç politikada çift başlılık maalesef böyle sıkıntılara sebebiyet verebiliyor” şeklinde konuştu.
 
Dış politikada da çok acı örneklerin olduğunu dile getiren Can:“ Ermenistan’ın Dağlık Karabağ işgalinde Azerbaycan Türklerini katlederken bir şey yapamadık. Cumhurbaşkanı Özal Kars’ta bir tatbikat yapalım ve birkaç tane bomba Ermenistan’a düşsün bir şey olmaz. Buradaki stratejik yaklaşımı Azerbaycan’ı etkin desteklemek ve Ermenistan’a da gözdağı vermekti. Dönemin Başbakanı Demirel buna şiddetle karşı çıktı, maceracılık olmaz dedi. Acıyla Ermenistan’ın dağlık Karabağ’daki Azeri kardeşlerimizin katledişini üzüntüyle izledik. Bir şey yapamadık. Biz Azerbaycan’la tek millet iki devletsek sıkıştıklarında dik duramıyorsak parlamenter sistemin çift başlılığındandır. Cumhurbaşkanı ile başbakanın uyumsuzluğundandır.
 
Yurtta sulh cihanda sulh. Sonuna kadar katılıyorum ama gerektiğinde dik durmak da gerekir. Mustafa Kemalin sözünden bahsettim. Sonuna kadar katılıyoruz barış olsun ama zamanı geldiğinde de biz kardeşlerimize soydaşlarımıza sahip çıkmak zorundayız. 1933’de Mustafa kemal ne demişti? Ömrüm yeterse Musul, Kerkük, adalar, batı Trakya dahil Selanik’i Türkiye’ye katacağım demişti. Ülkemizin bir milli menfaatleri olur. Elbette barışçı bir siyaset izlersiniz ama yeri geldiğinde de milli menfaatlerinizi gözetirsiniz. Biz tek millet dediğimiz Azerbaycan’a yardım edemiyorsak bu parlamenter sistemin çift başlılığındandır. Sıkıntılarını tartışmamız gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.
 
Çok seslilik her zaman kötü anlamlara getirilmemeli. Bazen daha aktif siyaset yapmak isteyenleri frenleyecek bir mekanizma olması gerekir sözleriyle o dönemden verdiğiniz örneğe katılıyorum diyen CHP Merkez İlçe Başkanı Celal Karakaş:“ Ancak o zamanda cumhurbaşkanının söylediği mantıklı, başbakanın söylediği mantıksız olarak duruyor ama tam tersi de olabilir. Dolayısıyla bir kişi olursa en doğruyu o bilir ve o yapar demek doğru değil. Güneydoğudaki durum ortada, askerler bölük komutanımıza soracak vaktimiz yok, istihbarat aldık diyorlar, vakitleri kıymetli. Oysaki çözüm sürecinde AKP bir yasa çıkardı. Yetki valilere veriliyor. Hatta Bitlis’te bir yazı yayımlandı. Asker terörist görmüş, istihbarat almış, operasyon izni istiyor. 2 gün sonra cevap geliyor; gerek yok. Bir taraftan çabuk olmayı savunurken, diğer taraftan da güvenlik güçlerinin terörle mücadele etmesinde araya bir de valiyi koyuyoruz. Valilerimiz çok kıymetli ama askeri bilgileri arazide savaşan güvenlik güçlerimiz kadar değil. Olduğunu kabul edelim, ikinci bir katman. Bir yerde tutarlı olmak lazım, ışık hızında karar alalım şeklinde hayata bakıyorsak, çoğu zaman da yeri vardır, katılıyorum ama bunu güneydoğu olaylarında da göstermek gerekir” dedi.
 
Çözüm sürecinin asıl çıkış noktası olarak doğru buluyorum ancak uygulama noktasında hatalar var diyen AK Parti Eski İl Başkanı Erdener Can:“ Burada tartışmaya çalıştığımız parlamenter sistemle de alakalı değil. Ama bürokratik engellerin ve hatalığın parlamenter sistemden dolayı kaynaklandığını düşünüyoruz. Pratik kararlar, anlık kararlar alınabilecek. 15 Temmuz sonrası farklı bir Türkiye’ye Türk Milleti yüzleşti. Bürokratik hantallıkla aşılamayacak ya da bürokratik hantallıktan kaynaklı sistem tıkamalarına tahammülü yok Türkiye’nin. Ülkede iç ve dış meselelerde özellikle komşularımızda olan bitene tarafsız kalamayız. Bu coğrafyada planlanan bir değişiklik önce ülkemizi, ardından İran’ı vurur. Dolayısıyla içerde hala FETÖ terör örgütüyle mücadele devam ederken, uluslararası güçlerin kontrolündeki birçok terör örgütü Türk Milleti’ne ve devletine karşı ciddi bir beka problemi oluşturacak seviyede adeta adı konulmamış bir savaş açmışken, bu meseleyi sadece AK Partisi yandaşlığı ya da karşıtlığı olarak yaklaşmak da çok doğru bir yaklaşım değildir. Çok daha üst pencereden fotoğrafın tamamına bakıp, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları da değerlendirip çağımızın gereklerine uygun yönetim sisteminin ortaya konması için çalışılması gerekir” şeklinde konuştu.
 
Muhalefetin kafasına bir soru takıldı ve sordu, siz de bilgi verdiniz. Tatmin olmadım, ne olacak? sorusunu soran Karakaş’ın:“ Meclise giren kişinin sokaktaki vatandaştan hiçbir farkı kalmaz. Biri televizyondan öğrenir bilgiyi, biri meclisten direkt duyarak öğrenir. Ayrıca cumhurbaşkanını ve milletvekilini aynı anda seçiyorsunuz, 600 milletvekilinin 300 ‘ü ile teklif oluyor, 360’ı ile komisyonu kuruyor, 400 tanesiyle de yüce divana gidiyor. Aynı ekipte bulunan insanlar birbirini satmaz” sözlerine Can:“ 100 vekille bunu yaparsanız, her sebep için cumhurbaşkanını yüce divana göndermiş olursunuz” yanıtını verdi.
 
Bu olay AKP yandaşlığı ya da karşıtlığı değildir, bir beka problemidir
Söylendiği gibi tek adam padişahlığı ya da hilafet, saltanat gibi vesaireler değildir, tam tersine kuvvetler ayrılığını destekleyen, meclisi asli görevine döndüren bir sistem değişikliğidir ifadelerini kullanan MHP İl Başkanı Hakan Pınar:“ Yetkilere bakıldığında cumhurbaşkanının yetkileri arttırılmıştır ancak denetlenmesi konusunda yargıya karşı sorumluluğu da yeniden düzenlenmiştir. HSYK’nın oluşumundan anayasa mahkemesine kadar hangi maddesine bakarsanız bakın mevcudu korumuş ve hatta daha da güçlendirmiştir. Yani MHP’nin dün söylediği parlamenter sistemin güçlendirilmesi noktasında sözünün gereğini yerine getirmiştir. Ve ülkenin beka problemiyle karşı karşıya kaldığı bu dönemde bize göre milli güvenlik, beka sorunu, bölgesel karşı karşıya bulunduğu sorunları aşacağı, ivedi ve pratik kararlar alabileceği bir sistem bütünüdür diye meseleye bakıyoruz. Tam tersi cumhurbaşkanının başkanlık edeceği bir hükümet daha sağlıklı bir şekilde denetlenecek, meclis asli görevi ola yasa yapma konusunda asli görevine dönecek. Bu anlamda ben Çanakkale seçmenine kaygılanacak bir durum olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Üzerimize yapıştırılmak istenen AKP yandaşlığı söyleminin vehmiyle tekrar söylüyorum, bu olay AKP yandaşlığı ya da karşıtlığı değildir, bir beka problemidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıları aşacak, sistem tıkanıklığını çözecek yapısal bir değişikliktir. Şuanda meclisten yeter sayıyı alarak halkın iradesine sunulmuştur. Neticede bu kararı verecek olan yüce Türk Milleti’dir. Milletin vereceği karar baş tacıdır. İradesine güvenmek lazımdır. Sonuç ne olursa olsun milletin bekası ve milli menfaatleri olur” dedi.
 
Parlamenter rejimin bizim için doğru olduğuna inanıyoruz ifadelerini kullanan Karakaş:“ Bu getirilmek istenen bir tek adam rejimidir. Sorun parti meselesi değil, memleket meselesidir. Çok seslilikten korkmayacağız. Tek sesin daha yararlı, daha doğru, memleketi refaha götürecek diye bir garanti yoktur. Ne kadar az insan Türkiye için karar verme hakkına sahip olursa işler o kadar kötüye gider, sonra yanıldık demekle bu işin içinden çıkamayız, kolay yanılırız. Onun için çok seslilik bir emniyet sübabıdır, çok sesten korkmayalım. Herkes bu vatanı seviyor, herkesin söz hakkı olmalı. Yüce meclisin herkesten fazla olmalı çünkü halkımızı meclis temsil ediyor. Bizi yönetecek olan bakanlarımızı da bu meclis seçmeli ve cumhurbaşkanı, başbakan aynen var olmalı. Üstelik şunu unutmayalım bu bir referandum. Hayır çıkarsa eğer, sayın cumhurbaşkanımız ve hükümetimiz görevlerini yapmaya devam edecekler. Bu bir seçim değil, olaya seçim gözüyle, parti gözüyle bakmamak gerekir. Bu bir memleket meselesidir. Bu bizi karanlığa götürür” şeklinde konuştu.
 
Bu kesinlikle tek adamlık değildir ifadelerini kullanan AK Parti Eski İl Başkanı Erdener Can:“ Sadece çift başlılığın yaratmış olduğu sıkıntıları gidermek amacıyla böyle bir hükümet sistemi değişikliğine ihtiyaç vardır. Ülkemiz çevresinde ateşlenebilecek mezhepsel çatışmalara, savaşlara ve böyle dinamik bir ortamda parlamenter sistemin çözüm olabileceğine inanmıyorum. Bu kesinlikle ak partinin meselesi değildir. Biz ak partiden sonrasını da düşünüyoruz. Bu bakımdan da etkin bir icra makamı için başkanlık sistemini uygun görüyoruz. Referandum sonrasında çıkacak sonuca saygılıyız. Milletimiz baş tacı. Biz her görüşe son derece saygılıyız. Hayır oyu verenler haindir gibi bir şey kesinlikle yok. toplumu çok iyi bilgilendirmek lazım. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Bu değişiklik kesinlikle bir rejim değişikliği değildir, yalnızca hükümet sistemi değişikliğidir” dedi.
 
Fehmi Şenyiğit


Kaynak: Haber Merkezi