Doç. Dr. Altınbaş, depresyonun 4-5 ay ile 1 yıl içinde kendiliğinden düzelebilme ihtimali olan bir hastalık olduğunu ancak kişinin ruhunda izler bırakmasını, tekrar etmesini ve istenmeyen sonuçlara sebep olma riskini ortadan kaldırmak için psikoterapi ve gerektiğinde ilaç ile tedavi edilmesi gerektiğini belirtiyor.
 
MEVSİMSEL DEPRESYONA DİKKAT!
Doç. Dr. Kürşat Altınbaş, “Mevsim değişikleri insanın ruh dünyasında da değişikliklere neden olabilir ve yatkın olan bireylerde mevsimsel depresyon öncülü belirtilere neden olabiliyor. Özellikle bizim gibi dört mevsim yaşayan ülkeler biraz şanslı olsa da; güneş ışığının daha az görüldüğü, kışın sert geçtiği ülkelerde özellikle mevsimsel depresyonların daha fazla olduğu yönünde bildiriler var” şeklinde konuştu. Altınbaş,” Yapılan çalışmalarda coğrafi bölge farklılıklarının hastalık yaygınlıklarında ya da hastalıkla ilişkili belirtilerde farklılık ortaya koymuş. Farklı coğrafi bölgelerde, bazı hastalıkların görülme oranlarında farklılıklar olması araştırmacıların mevsimlere odaklanmasını sağlamış. Çünkü mevsim değişikliklerinin bizleri sosyal olarak, fizyolojik olarak etkilediği bilinmektedir. Mevsimsel depresyon yatkınlığı olan kişilerde kış ayları bu belirtilerin görülmesi açısından daha riskli bir dönem. Günlük biyolojik saatimizi düzenleyen melotonin hormonunun düzeyi güneş ışığı ile düzenleniyor. Güneş ışığına maruz kalınan süre değiştikçe bu hormonun da düzeyi değişiyor ve hastalık ya da öncülü belirtilere neden olabiliyor. Kış aylarında güneş ışığının daha kısa bir zaman diliminde olması nedeniyle sosyal işlerimiz daha kısıtlı olabiliyor, daha erken uyuyabiliyoruz. Beslenme alışkanlıklarımız değişiyor özellikle karbonhidrattan yoğun yemek yiyebiliyoruz bunların hepsi depresyonda görülen belirtilerin öncüleri olabiliyor. İlle herkeste hastalık olarak çıkması gerekmiyor ama bu değişikler hepimizin ruh dünyasında değişiklerle neden olabiliyor” dedi. 
 
“KIŞ DEPRESYONU HERKESTE AYNI OLMAZ”
 Altınbaş kış depresyonunun  depresyonun bir alt tipi olduğunu ve farklı bir görünümde olduğunu söyleyerek, “Herkeste aynı şekilde ortaya çıkmaz. Bazı insanlar mevsim geçişlerindeki depresyona davranış değişiklerine daha yatkındır o yüzden kış depresyonu dediğimiz, özellikle yatkınlığı olan bireylerde, bu davranış değişiklikleri daha belirgin olur. Yani uyku, yeme alışkanlıkları, sosyal ilişkilerde belirgin fark edilebilir değişkenlikler olması bu kişilerin kışın depresyona yatkın olduğunu düşündürür” ifadesinde bulundu.
Doç. Dr. Kürşat Altınbaş, kış depresyonunun belirtilerini şu şekilde sıraladı, “Mutsuzluk, karamsarlık, isteksizlik, yorgunluk, uyku hali, hiç bir şey yapmaktan keyif almamak genelde kış depresyonlarında aşırı uyuma ya da uykunun sık bölünmesi, zaman zaman karamsarlık düşünceleri, bazen ölüm düşünceleri, suçlayıcı düşünceler gibi belirtilerin birlikte olması ve bunların en az iki hafta aralıksız günün tamamında varlığını sürdürmesi ve kişinin sosyal, mesleki ve kişisel işlevselliğini, hayatını etkilediğinde bu duruma depresyon diyoruz.”
 
“DEPRESYONDA CİNSİYET FARKI VAR”
Altınbaş, “Bizim ülkemizde genel toplum çalışmaları kısıtlı ama tüm dünyadaki veriler ışığında düşünürsek depresyonların yaklaşık %20-25’inde mevsimsel özellikler görülüyor. Depresyonun görülme yaygınlıkları kadın erkekte de farklılık gösteriyor. 4-5 kadından birinde hayatının herhangi bir döneminde depresyon yaşıyor. Bu 4-5 kadından birinin yaşadığı depresyonun dörtte, beşte biri de mevsimsel özellikler gösteriyor. Erkeklerde ise 9-10 erkekten biri hayatının herhangi bir döneminde depresyona giriyor” dedi.
 
Doç. Dr. Kürşat Altınbaş, depresyondaki cinsiyet farkının nedenini hakkında ise şunları söyledi,” Psikiyatride en çok araştırılan ve tek bir nedeni olmadığı için halen araştırılmaya devam edilen konulardan bir tanesi budur. Çünkü kadın ve erkek hem biyolojik, hem psikolojik, hem de sosyal olarak çok benzerlikleri olsa da farklı canlılar. İlk yapılan araştırmalar bunun kültürel etkenleri olduğunu söylüyor. Ben öğrencilerime derste de sorduğumda kadına yönelik şiddet, baskı, kadının toplumsal rolleri ile ilgili yorumlar yapılıyor. Ancak bu kültürel özelliklerin aynı olmadığı toplumlarda da benzer oranların görülmesi cinsiyet farklılıklarında biyolojik nedenlerin önemine işaret ediyor. Bunla ilgili de en sık çalışılan tutarlı bilgi de kadınlardaki cinsiyet hormonlarının, özellikle östrojenin depresyonla ilişkili bazı hormonlar üzerindeki etkisinin sonucu olarak ortaya çıktığı yönündedir. Özellikle Serotonin üzerindeki etkisi ve bu hormonun salınım şeklinde değişikliklere neden oluyor. Adet düzeninde değişikliği olan kadınların bu nedenle depresyona daha yatkın olduğunu düşünülüyor. Bunu destekleyen bir bilgi de menopoz sonrası kadın ve erkekte depresyon görülme oranlarına baktığımızda, oranın birbirine yakın olduğunu görüyoruz. Yani doğurganlık çağındaki kadınlarda depresyona girme oranı daha yüksek iken menopoz sonrası depresyon kadınlarda erkeklerle benzer oranda gözüküyor.”

FAZLA UYUYORSANIZ DİKKAT!
Doç. Dr. Kürşat Altınbaş, mevsimsel depresyonun belirtilerinde kış yaz geçişlerinde uyku miktarında belirgin, bir kaç saati geçen değişiklikler özellikle dikkat çekici olduğunu söylerken, “ Kişi kış dönemi geldiğinde normaldeki uyku süresinden daha fazla uyumaya başlıyorsa, kendini daha yorgun, mutsuz hissediyorsa ve insan ilişkilerinde eskiye oranla azalma varsa bu bir ruh sağlığı profesyoneli, yani psikiyatri hekimi tarafından değerlendirmeyi hak eder” şeklinde ifade etti.
 
“EGZERSİZ ÇOK ÖNEMLİ!”
 Depresyon için alınması gereken önlemlere de değinen Altınbaş, “Psikiyatri hekimi tarafından hastalık olup olmadığı ayrımı yapıldıktan sonra gerekiyorsa tedavi ilaç ya da ilaç dışı tedavi yöntemleri kullanılır. Eğer tedavi gerekmiyorsa da bazı koruyucu önlemlere alınabilir. Koruyucu önlem alabilmek için önce yukarda bahsettiğimiz durumlara dair farkında olmak gerekir. Kişinin kendisinin farkında olması ve ruhsal, fiziksel davranışsal değişiklikleri gözden geçirmesi önemlidir. En önemli koruyucu önlemlerden bir tanesi düzenli egzersizdir. Düzenli bir egzersiz ritmi ve yeterince gün ışığından yararlanmak diğer önlemler arasında sayılabilir. Yediğimiz besin içeriğini karbonhidrattan yoğun değil protein yağ oranlarının daha dengeli olmalı. Akşam geç saatte yemek yememek, sosyal ilişkileri kapalı alanlarda değil de mevsim koşullarının el verdiği ölçüde açık havalarda gerçekleştirmek oluşabilecek mevsimsel depresyonun belirtileri açısından koruyucu olabilir. Başka bir deyişle sosyal, biyolojik düzenli bir ritim kişinin pek çok hastalığa daha dirençli olmasını sağlayacaktır” tavsiyelerinde bulundu.
 
 “UZMANA BAŞVURULMASI ÖNEMLİ”
Bir uzmana ne zaman başvurulması gerektiği hakkında düşüncelerini söyleyen
Doç. Dr. Altınbaş, “ Kişilerin mutsuzlukları, moral bozuklukları, uyku, iştah değişiklikleri, çok yemeleri, daha fazla uyumaları, yorgun olmaları, karamsar düşünceleri sürekli devam ediyorsa, yani birkaç hafta günün her saati değişmeden devam ediyorsa mutlaka ama mutlaka ruh hastalığı profesyoneline başvurmaları gerekir” diyerek tedavinin önemini vurguladı. Altınbaş, “ Toplumda ruh sağlığı hastalıkları ile ilgili damgalayıcı bir algı tüm dünya da maalesef halen var. Her ne kadar bilgi edinmeyle, bilinçlenmeyle azalsa da devam ediyor. Bu nedenle pek çok insan hekime gitmekten çekiniyor. Böyle olunca da bu alanda yetkin olmayan kişiler bu durumu değerlendiriyor. Türkiye’deki yasalar ve tüm dünyadaki uygulamalar bir kişinin hastalığının olup olmadığını ancak bir hekimin yapacağını söyler. Bir kişinin hasta mı değil mi ayrımını yapacak kişi hekimdir. O yüzden mutlaka kişiler bir ruh sağlığı hekimine başvurmalıdır. Ondan sonra gerekli uygulama ne ise ona göre yol çizilmelidir” dedi.
 
“ANTİDEPRESAN BAĞIMLILIK YAPMAZ”
Doç. Dr. Kürşat Altınbaş tedavi için şunları önerdi:
”Bir depresyon tanısı koyduk, klinik olarak bu bir depresyondur dediysek bunun için tedavi seçenekleri iki başlık altında toplayabiliriz. İlaç ve ilaç dışı psikoterapi uygulamaları olarak gruplayabiliriz. Başka tedavi yöntemleri de var özellikle somatik tedaviler dediğimiz daha ağır şiddetli depresyonlarda kullandığımız Elektro Konvülsif Tedavi ya da Transkraniyel Manyetik Uyarımı dediğimiz beyine çeşitli dalgalar vererek kişilerin klinik belirtilerini düzeltmeye neden olan yöntemler var. Ancak bu seçenekleri daha çok ağır depresyonlarda kullanıyoruz. Toplumda ilaç tedavisi ile ilgili de yanlış bilgiler var ne yazık ki. Bunların bağımlılık yaptığı, kişinin bu ilaçlardan kurtulamadığı yönünde. Ancak ilaç tedavisi, depresyon döneminde azalan hormonları yerine koyma onları eski haline getirmeye yönelik tedavilerdir. Bu ilaçları, düzenli etkili dozda yeterli süre ruh sağlığı profesyoneli tarafından takip edilen kişiler iyileştikten sonra bırakabilirler. Bağımlılık yapmazlar. Bunlar kişilerin alışkanlık haline getirilip ilaçlardan kurtulamayacağı bir duruma neden olmazlar onun altını çizelim. Yetersiz tedavi nedeniyle ilaç tedavisi bilinçsizce kesilince hastalık belirtileri tekrar ortaya çıkmakta, bu nedenle kişilerin ilaca bağımlı hale geldiği yanılgısına kapılmaktadır. Hâlbuki bu durum yetersiz tedaviye ve uygunsuz tedavi sonlandırılmasına bağlı ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde bağımlılık riski olan ilaçlar kontrole tabi olan yeşil ve kırmızı reçete ile temin edilebilmektedir. Bağımlılık riski olan ilaçlar bu şekilde de anlaşılabilir. Oysaki depresyon tedavisinde kullanılan antidepresan ilaçlar yeşil ya da kırmızı reçeteye tabi değildir”
 


 
 


Kaynak: Haber Merkezi