Bu konuda düşüncelerini kendi bloğunda kaleme alan Prof. Dr. Haluk Şahin çok önemli tespitler yaptı. Şahin; ‘’ En ucuz otel odası 1500 TL, içkili lokantada yemek adam başına 1000 TL, benzinin litresi 30 TL Bu mali yükün altından kim kalkabilir?’’ dedi.
 
Ekonomik sıkıntıların her geçen gün daha da artan günümüzde, yaz aylarının alışkanlığı haline gelen ülkemizde tatil yapmak artan hayat pahalılığı ile nerdeyse imkanız hale geldi. Fiyatların akıl almaz derece yükselmesini çok farklı sosyolojik tespitler ile ele aldığı tatil konusunu blogunda yazdı. Kendisi de Çanakkale’nin gözde tatil beldesi olan Bozcaada’da yaşayan Şahin; ‘’Öyle görünüyor. En ucuz otel odası 1500 TL, içkili lokantada yemek adam başına 1000 TL, benzinin litresi 30 TL Bu mali yükün altından kim kalkabilir? Büyük çoğunluk kalkamaz. O zaman? Ya, varsa, aileden, eşten dosttan kalma yerlere sığınmayı kabul edeceksin ya bankadan kredi alacaksın ya da Egeli, Akdenizli tatil planlarını rafa kaldıracaksın! Hatta belki de daha fazlası. 1950’li yıllardan sonra uygar yurttaşların hakkı olduğunu kabul ettiğimiz yaz dinlencesi, sınıfsal bir mali operasyon sonucunda tarihe karışacak.’’ dedi.
 
‘’Sınıfsal dengeler daha da kötüleşti, yaz tatilini bir hak sayan yaşam tarzı “olabilemez” hale getirildi.’’
Yaz tatillerin engellenmesini sınıfsal bir ayrıma dönüştürüldüğünü bile isteye yapıldığını ifade eden Şener; ‘’Sınıfsal bir operasyon diyorum… Birinci hedefinin de tatil yapma hakkını yaşam tarzına dönüştürmüş olan Türk orta sınıfı ve özellikle “Beyaz Türkler” olduğunu düşünüyorum. Hani yaz gelince şu Ege ve Akdeniz kıyılarına salkım saçak yayılanlar, her yıl biraz daha kısalan şortlarıyla, bikinileriyle, rakı bardaklarıyla Instagram’larda Facebook’larda arzı endam edenler…Onlar için bu yaz tatil çok zor. Niçin mi? Çünkü bu kesimlerin “batıl”, pardon “Batılı” yaşam tarzı Türkiye’ye egemen olan dinci zihniyetin öteden beri zıddına gidiyordu. Son seçimlerde iktidar partisine oy vermeyerek –ve daha bile fenası, bir daha oy vermeyeceklerini belli ederek– cezayı hak ettiler. Oy yoksa tatil de yok! ’Dinci kesimin kendi yakınları ya henüz tatil kültürünü benimsememişti ya da mali operasyonlarla dolarize edilmiş, yani dolar zengini yapılmıştı. Son bir yılda, tüm uyarılara rağmen, “inadına” atılan adımlarla Türk lirasının değeri daha da düşürüldü, sınıfsal dengeler daha da kötüleşti, yaz tatilini bir hak sayan yaşam tarzı “olabilemez” hale getirildi.’’ diyerek işledi. 
 
Geçtiğimiz yıllardan bu yana tatilin olağanlaştığını söyleyen Şahin;  ‘’Her kent kendi “sayfiyesini” icat etti. ‘’diyerek sözlerine şöyle devam etti;  ‘’Bir şeyi “olabilemez” yapmak yasaklamaktan daha etkilidir! Oysa, bu kesimin alışkanlıkları, doların değil Türk Lirasının güçlü olmasını gerektiriyordu: Seyahat ve yaz tatili bunlar arasındaydı. Adım adım gerçekleştirilen parite ile bu kesimin adım atması çok zordu. Benim kuşağım, Türkiye’nin yaz tatiline alışması sürecini baştan sona yaşadı. Çocukluğumda, yani 1940 ve 1950’li yıllarda, okul tatili vardi, ama ailecek gidilen yaz tatilleri yoktu. Çocuklar tatil aylarında ya çırak verilir, Kur’an kurslarına gönderilir, ya akrabalarının yanına gider, ya da sokaklarda oynarlardı. Derken aileler deniz kenarında çadır kurmaya, mayo giymeye başladılar Biz Bursalı çocuklar yüzmesini Mudanya’nın Burgaz’ında ya da Gemlik’in Kumla’sında öğrendik. Ankaralılar Erdek, Akçakoca ve Amasra tarafının yolunu tuttular. Sayfiyesi kentin içinde olan rüya kentin, yani İstanbul’un insanları da, gözlerini daha uzaklara çevirip Kumburgaz, Kilyos, Yalova’ya doğru uzandılar. Her kent kendi “sayfiyesini” icat etti. Ardından, yaz kampları, tatil kentleri, kooperatif evleri, devre mülkler, villalar, oteller sökün etti. Üç dört kuşak içinde “yaz tatili” Akdenizlileşen Türklerin hayatının ayrılmaz bir özelliği, beklentisi ve “hakkı” haline geldi. “Siz yazın nereye gidiyorsunuz?” sorusu olağanlaştı.’’
 
‘’En zor bırakılan alışkanlıklardan bazıları, en son edinilmiş olanlardır!’’ 
Türk halkının tatili sevdiğini ifade eden Şahin; ''Halkımız, Akdeniz tarzı hayatın birçok özelliği gibi yaz tatillerini de sevdi. O aylara adeta “asıl yaşanacak günler” olarak gözüyle bakmaya başladı. O günleri hak etmek için kışın gece gündüz çalıştı. Kışın hayaller yaz günlerine uzanıyor, akıllar Ege’de kalıyordu. Şimdi onlara deniyor ki, “Yok arkadaş, bu yaz tatil yapamazsın! Tatil yapmak zenginlere ve parasını dolarla kazananlara özgüdür. Sen Türk lirası kazanıyorsun. Paran yetmez. Sana tatil yok! Mali operasyonlarla iptal edilmiştir!” Belki de şunu da diyecekler: Atalarımız yaz tatili mi yapıyorlardı? Haklılar, yapmıyorlardı! Ancak reklamcıların çok iyi bilip, onların unuttukları bir şey var: En zor bırakılan alışkanlıklardan bazıları, en son edinilmiş olanlardır!’’ ifadeleri yer aldı.
 
 
İbrahim Akın KAZANCI