Kutlu Doğum Haftası ismiyle 1989 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tamamen kendi inisiyatifiyle ve Türkiye'deki ilahiyat birikimiyle istişare ederek planladığı ve uygulamaya koyduğu hafta olan Mevlid-i Nebi Haftası geçtiğimiz hafta ülke genelindeki etkinliklerle kutlandı. Çanakkale İl Müftüsü Şükrü Kabukçu, Mevlid-i Nebi Haftası’nın anlamı ve önemi hakkında açıklamalarda bulundu.
 
Mevlid-i Nebi Haftası dolayısıyla bilgilendirmelerde bulunan Çanakkale İl Müftüsü Şükrü Kabukçu, “Diyanet İşleri Başkanlığımızca her yıl, Mevlit Kandiline denk gelen gün ve devamındaki haftayı Mevlid-i Nebi Haftası olarak değerlendirmeye gayret gösteriyoruz. Her yıl başkanlığımızca bir konu belirleniyor, bu konu etrafında hem sohbetlerimizde hem camilerdeki derslerimizde hem de cami dışındaki konferans ve görüşmelerimizde bilgi paylaşımı yapıyoruz. Peygamber efendimizi anlamak ve anlatmak, bir veya birkaç yönüyle ele alınacak husus olmadığı aşikâr. Ancak, içinde bulunduğumuz dünya şartları gereği her birimizin yoğunluğu, iş hayatı çalışma hayatı bize fazla zaman bırakmıyor. Dolayısıyla özel bir konu etrafında yapacağımız görüşmeler, zihinlerde daha kalıcı oluyor. Bu yıl da Hz. Peygamber ve Vefa kavramını ele almaya gayret gösteriyoruz” diye bilgi verdi.
 
“ONUN RABBİNE VEFASI BİZİM İÇİN ÖNEMLİYDİ”
Kabukçu, “Vefa, beklenen bir yerde olmaktır hatta vefa beklenmeyen yerde olmaktır. Vefa karşılıklı hazır olmaktır. Vefa zor zamanda gelivermektir. Başkanlığımızın ana teması özellikle, peygamberimizin veladeti sebebiyle ana konu alırken, öncelikle bize bırakmış olduğu mirası hatırlatalım, onun Rabbine vefası bizim için önemliydi. Çünkü bize de öğretti. Onun bize mirası, elbette ki insana vefasıdır. İnsanların en hayırlısıdır, insanlara en faydalı olandır diye buyurmuşlardır. Hz. Ali’nin bir sözü vardır; ‘Biz inananlarda dinde kardeşiz, diğerleriyle de yaratılışta kardeşiz’ der. Onun bize mirası ailesine mirası. Başta anne baba çekirdek aile, ama sadece çekirdek aile ile kalmıyoruz büyük aileye önem veriyoruz. Onun bize mirası çevreye vefasıdır. Her canlıya yapılan iyilikte sevap vardır buyuruyor. Şimdi toplum insanlık çok kazanmak, ölçüsüz kazanmak gibi gayri ahlaklı değerlere varınca hem kendi yaşadığı coğrafyayı hem de yeryüzünü kirletmekten çekinmez hale geliyor. Halbuki Müslüman bilir ki, uçan kuşun, bir saatlik kelebeğin bile bize bu dünyada hakkı vardır ve ona saygı duyulması gerekir” dedi.
 
“ELZEM OLAN TEMEL AHLAKİ DEĞERLER”
“Onun bize mirası ahde vefasıdır. ‘Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde sözünüzü tutun, size bir şey emanet edildiğinde ona riayet edin.’ Bugün toplumu kasıp kavuran ama sıradan olan bizim için yapılması elzem olan temel ahlaki değerler” diyen Kabukçu, “Her birimizin etrafına vefa gözlüğü ile bakması için birçok sebebi vardır. Allah’a vefa, peygamberimize vefa, aileye vefa, alimlere vefa, eşine evine vefa, dostlara vefa, hayvanlara vefa, vatana bayrağa vefa, çoğaltıp gideriz… Özellikle emanete riayet etmek ve ahde yani yerine getirilmesi gereken şeylere sadakat göstermek…” ifadelerini kullanarak birçok örnek verdi.
  
Kabukçu konuyla ilgili ise şu hikayeyi anlattı: “Hudeybiye’de efendimizin ahitlere, akitlere sağdık kalmasının müthiş bir örneği var. Hudeybiye malumdur ki, Mekke’nin fethinden önce, Efendimiz ashabı ile birlikte umre niyetiyle Medine’den çıkıp yola geliyorlar fakat Mekkeliler aldıkları karar gereği Mekke’ye sokmak istemiyorlar. Hudeybiye mevkiinde bir müzakere başlıyor. Tabi ki zor ve çetin günler. Şartnamenin maddeleri ağır. Sadece bir tanesini hatırlayalım; eğer Mekke’den birisi Müslüman olur da Medineli Müslümanlara katılırsa bu iade olacak ama Medine’den biri Müslümanlığından vazgeçer Mekke’ye dönerse bu iade olmayacak. Hz. Ömer dahil ashabın büyük bir kısmına bu maddeler ağır geldi. Hatta ihramdan çıkmak için tıraş olmak gerekir Efendimiz tıraşlarınızı olun demesine rağmen tıraşlarını olmadılar. Ne zamanki eşi ‘sen tıraşını ol, onlar sana sevgisinden yapıyor’ dedi ve gitti tıraşını oldu, ashabı da teker teker tıraşlarını oldu.  Bu örnekleri çoğaltabiliriz.”
 
“VEFA YAPILAN İYİLİKLERİ UNUTMAMAK”
Kabukçu, “Unutmayalım ki Peygamber Efendimiz, kendi gönderiliş gayesini bizlere haber verirken, güzel ahlakı tamamlamak için bizlere gönderildiğini haber veriyor. Bugün her birimizin üzerinde durması gereken sorulardan bir tanesi onun bize öğretmiş olduğu güzel ahlaka karşı biz ne yapıyoruz ne durumdayız biz ne yapıyoruz sorusunun sorulmasıdır. Onun için vefa beklenmeyen anda orada olmaktır. Vefa bir duruştur, kimliktir. Vefa güvenmektir. Vefa hakkı ve doğruyu tavsiye etmektir. Vefa hata ve kötülükleri unutabilmek, sıkıntı anında merhamet gösterebilmektir. Vefa hatırlamaktır, yaratanı ve yaratılanı. Vefa hoş görmektir. Vefa gönül incitmemektir. Vefa korumaya çalışmaktır, vefa üzüntü duyabilmektir. Vefa sabırlı olmaktır, teselli olmak, teselli bulmaktır. Vefa teslimiyettir, güven duymaktır. Vefa yapılan iyilikleri unutmamak ve davranışları buna göre belirleyebilmektir. Her birimizin içinde bulunduğu hayat şartları gereği taşıdığı bir misyon üstlendiği bir rol vardır, ona göre hayatı belirlememiz gerekir. Öncelikle Rabbimize vefalı, kulluğumuza daim istikamet üzere olmak ona duyduğumuz vefadır. Çünkü bizi yaratmış bizi Müslüman kılmış bize sayamayacağımız kadar nimetler vermiştir” şeklinde konuştu.
 
“EŞLERİN BİRBİRİLERİNİN ÜZERİNDE HAKKI VARDIR”
“Anne baba hayattaysa akan sular durur. Anne babaya karşı Kur’an’ın ne dediğini biliyoruz. Elbette ki anne babanın aklının eremediği işler olabilir. Ama hiçbir zaman onlara saygısızlık, onlara kusur etmemizi gerektirmez” diyen Kabukçu, “Hele hele bayramlar gibi özel günlerde onları ihmal etmek vefasızlığın en büyüklerindendir. Bayramlar tatil günleri değil, bayramlar ulu çınarlar hayatta ise onlarla beraber olduğumuz özel günler olmalıdır. Eşlerin birbirilerinin üzerinde hakkı vardır, çocukların üzerimizde hakkı vardır. Her birimiz bunlara dikkat etmeliyiz. Eşimize çocuklarımıza karşı vefalı olmazsak bunun cezasını dünyada ve ahirette cezasını çeker. Her insan kendi bulunduğu duruma göre vefasını düşünmelidir. Bir insan çalıştığı yerdeki insanlarına, devlet halkına, halk devletine, öğrenci öğretmenine, öğretmen de öğrenciye…” diyerek örneklerini sıraladı.
 
Gülçin AKIN