Koronavirüs salgını başladığı zamandan bugüne geçen 1 buçuk senede kişiler yepyeni bir yaşama adapte olmaya çalışmış ve sosyal yaşamdan uzak kalmıştı. Aşılama uygulamasının hızla devam etmesi ve vaka sayılarındaki düşüşün ardından Temmuz ayının başından itibaren kademeli normalleşme ile tekrar sosyalleşme başladı. Klinik Psikolog/Psikoterapist Yağız Ata, bu sürecin kişiler üzerindeki etkilerini anlatarak,  ayrıca farklı yaşlardan kişilerin psikolojik durumları ile ilgili bilgiler verdi.
 
Klinik Psikolog/Psikoterapist Yağız Ata, koronavirüs salgını ile başlayan süreçte kişilerin psikolojik durumlarını el aldı. Ata, “Salgının sağlık şartlarını olumsuz etkileyen tarafının yanında sosyal, kültürel, psikolojik, ekonomik, siyasi vb. birçok alanda olumsuz etkileri de meydana geldi. Tüm olumsuz etkiler toplumları sert bir şekilde yerinden salladı ve bu sallanma sonucunda toplumda birçok farklı davranış ve düşünce değişikliğine neden oldu. Bunun en güzel örneği selamlaşırken koronavirüs salgınından önce insanımızın duygu ve düşüncelerini temas yoluyla ifade ederken salgın süreci ve sonrasında selamlaşmada el ile tokalaşmadan kaçınması ve vazgeçmesidir ya da daha farklı bir örnek kültürel bir kod olan kalabalık ailecek ev ziyaretlerinin kapıdan ya da telefondan konuşmaya yerini bırakması. Salgının toplumda ve bireyde davranış ve düşünce değişikliğine sevk ettiği durumları salgının şartlarının bitmeden değişmesi zor gözüküyor salgının şartlarının değişmesi sonucunda bile bu değişen davranış ve düşüncelerin toplumda ve bireyde kalıcı olma durumu olabilir. Netice olarak toplum zaman içerisinde içgüdüsel olarak hayatta kalabilmek ve nesillerin devamı için bulunduğu ortama adapte olacak ve bu şartlarla baş etme yollarını bularak evrilecektir” dedi.
 
“PSİKOLOJİK SAĞLIK BOZUKLUKLARININ ARTMASI SON DERECE NORMAL”
Özellikle pandemi döneminde ‘psikolojinin bozulması’ kavramının gündeme gelmesi ile ilgili olarak toplumu bu konuda değerlendiren Ata, “Öncelikle psikolojik problemleri yaşayabilecek riskli gruplar: ekonomik yetersizliği olanlar, işsizler, ihmal ve istismar yaşayanlar, çocuklar, ergenler, yaşlılar, cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan kadınlar, LGBT, göçmen ve mülteciler, terör ve savaş mağdurları, alkol ve madde bağımlılığı. fabrikaların çalışmalarını durdurmasıyla ve büyük şirketlerin evden çalışmaya geçmesiyle bu işletmeler küçülme yoluna gittiler ve birçok işçi çıkarmak zorunda kaldılar. İşsiz kalan kişiler evlerinde ekonomik sebeplerden kaynaklı ailevi sorunlar yaşadılar. Aile içi şiddet vakalarının artması da buna ek bir gösterge. Korona virüs sağınının bir başka etkisi okulların örgün eğitimden uzaktan eğitime geçmeleri. Okulların uzaktan eğitime geçmesiyle beraber çocukların rutinleri bozuldu, uyku düzenleri bozuldu, çocuklarda agresyon (saldırganlık) arttı, gelişim gerilikleri meydana geldi, konuşma bozuklukları oluştu, ekran ve oyun bağımlılıkları arttı ve belki de en önemlisi evde izole kalarak sosyalleşemediler buna bağlı olarak içine kapanıklık ve özgüven yetersizlikleri görülmeye başlandı. Yetişkinlerde ise depresyon, hayattan keyif alamama, aşırı kilo alımı, bunalım, uyku bozuklukları, alkol kullanımı gibi birçok durumlar oluştu. Şimdi salgının etkileri direk psikolojik problemleri yaşayabilecek risk gruplarını hedef alması ve bu risk gruplarını ağır etkilemesi sebebiyle toplumumuzda bireylerin psikolojik sağlık bozukluklarının artması son derece normal ve doğaldır” diye belirtti.
 
“KENDİMİZE GÖRE FARKLI TANIMLAR YAPARIZ”
“Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlıyor. Burada iyilik halinden kasıt biz psikologlar ve psikiyatristler arasında genelde üç yaklaşım var. İstatiksel yaklaşım, klinik yaklaşım ve psikanalizci yaklaşım” diyen Yağız Ata, “İstatiksel yaklaşım derki çoğunluğa uyum sağlayan normaldir. Klinik yaklaşımda kişinin bunaltılarıyla baş edebildiği durumda normal olması. Son yaklaşım olan psikanalizci yaklaşımda ise id (insanın içinden gelen hayvani duygular ve dürtüler) ve süper egonun (insanın değer yargıları ve etik) denge içinde hareket etmesi normaldir. Dsm-5’e göre ise sağlıklı ruh sağlığının olması ölçüleri kişinin ruhsal, biyolojik ve gelişimsel süreçlerde işlevsellikteki bozulmaya bağlı olarak biliş, duygu düzenlemesi ve davranışlarında ki bozulmaya bağlı bir bozukluk olması halidir. Bu durumdan da anlaşılıyor ki psikolojik sağlığın net bir tanımı yok. Biz ruh sağlığı uzmanları kendimize göre farklı tanımlar yaparız ama yaptığımız tanımları kişinin bilişsel ve ruhsal fonksiyonlarını çevreye uygun şekilde yönetmesini, topluma uygun sosyal ilişkiler kurmasını ve kendi kendisi ile barışık olması gibi faktörleri göz önünde alarak çerçeveyi çiziyoruz. Benim şahsi tanımlamam ise psikolojik, duygusal, entelektüel özelliklerini geliştirebilen, sosyal ilişkileri kurma ve sürdürebilme becerisine sahip, empati yapabilen, yaşına göre doğruyu yanlışı bilen, günlük sorunları çözebilen ve onlardan bir şeyler öğrenme motivasyonu olan bireylerin ruh sağlıkları iyidir ve normaldir” şeklinde konuştu.
 
STRESLE BAŞ ETME YÖNTEMLERİ
Ata, pandemi ile birlikte ağırlaşan ekonominin gençlerdeki işsizliği yaratması ile ilgili olarak ise şunları söyledi: “Çalışmayan bireyler psikolojik problem yaşayan risk grubunun içinde yer aldığı için psikolojik dayanıklılıkları diğer gruplara göre daha zayıftır. Bir de koronavirüs salgınının ekonomik zararları sebebiyle ülkemizde ki ekonomik krize ve işletmelerde küçülmelere sebep olmasıyla birlikte işsiz bireylerin psikolojik sağlıklarının bozulmasına tetikleyici unsur olmuştur. Ülkemizde ki gençlerin ekonomik sebeplerden kaynaklı gelecek kaygıları ve bu kaygıların kişilerde sebep olduğu sağlıksız ruh hali davranışlarını, düşüncelerini ve duygularını olumsuz yönde etkilemektedir ve yön vermektedir. Gelecek kaygısı yaşayan bireylerin sadece psikolojik tedavi ile destek alarak sonuç olabilmeleri zor çünkü psikolojik sağlığın bozulmasında ki ekonomik etkenler iyileştirilmeden ya da ortadan kaldırılmadan salt bir şekilde psikolojik hizmetler ile belli ölçüde müdahale edilebilir. Aldığı yükseköğretim ile bir iş bulamayacağını veya kariyer sahibi olamayacağını düşünen gençlerin psikolojilerinin bozulması durumunda en yakın ruh sağlığı uzmanları psikologlar veya psikiyatristlere müracaat ederek profesyonel yardım almalıdırlar çünkü bu kaygı haliyle kendi gelişimlerine ve toplumsal gelişime fayda sağlayamazlar. Bu süreçte profesyonel yardım almadan kaygımıza sebep olan stresimiz ile nasıl baş edeceğimize dair bazı baş etme yöntemleri; sizi nelerin strese soktuğunu ve bunlara karşı tepkilerinizin neler olduğunu öğrenin, neyi değiştirebileceğinizi tespit edin, fiziksel tepkilerinizi makul hale getirin, fiziksel gücünüzü oluşturun (spor), duygusal gücünüzü muhafaza edin, duygusal tepkilerinizin yoğunluğunu azaltın” ifadelerini kullandı.
 
“TEHDİT KARŞISINDA KENDİMİZİ KORUMAYA VE HAYATTA KALMAYA PROGRAMLIYIZ”
“Kaygı bozuklukları yaşayanlar ve salgının etkisinin yavaş yavaş kalkmasıyla sağının hasarının insanlarda ortaya çıkıp görülmesiyle birlikte insanların olaylara karşı yüksek düzeydeki tepkilere maruz kalmaları insanların psikolojinin bozulmalarına ve toplumda tartışama, şiddet, geçimsizlik gibi olayların artmasına sebep olmaktadır” diyen Ata, “Kaygı Bozukluğu (anksiyete) yaşayan bireylerde; ortada bir neden yokken duyulan aşırı endişe ve gerginlik, ani ve yoğun korku, panik atak, belirli fobiler, nefes darlığı, aşırı terleme, ellerde titreme, hazımsızlık sıkıntıları, uyku problemleri gibi birçok durum söz konusu olabilir. Bu semptomlar bizim iş, eğitim ve sosyal hayatımız olumsuz etkileyeceğinden dolayı başarısızlıklara, ayrılıklara, işsizliğe sebep olabilir. Koronavirüs salgını insanların fiziksel ve ruhsal sağlıklarına elbette ki belli ölçülerde zarar verdi. Bu zararı salgının etkisinin azalması ve kademeli olarak normalleşmeye dönmemiz ile birlikte daha net görebiliyoruz. Koronavirüs salgını olağanüstü önlemler almamıza neden oldu. Bu süreçte sosyal izolasyona maruz kaldık. Bu salgın sürecinle ve sonrasında psikolojik sağlığımızı dengede tutacak bir takım yolları sıralayabiliriz. İnsanın hayatta kalmak en temel evrimsel motivasyonudur. Bu sebeple tehlike ve tehdit karşısında kendimizi korumaya ve hayatta kalmaya programlıyız. Varlığımızı, sağlığımızı ve bütünlüğümüzü tehdit eden her tür dış etken bizim için stres kaynağıdır. Salgın ile ilgili kulaktan kulağa yayılan şehir efsaneleri, komple teorileri, asılsız haberler kaygı yaratır ve insanları paniğe sürükler. O sebeple bu kaygı oluşturan durumlardan uzak durmalıyız. Zor zamanlarda ve salgın gibi travmatik durumlarda iç içe geçmiş pek çok duygu yaşanabilir. Korku, kaygı, panik, kızgınlık, öfke, suçluluk, çaresizlik ve umutsuzluk gibi inişli çıkışlı duygular yaşayabiliriz. Bu durumları kabullenmek ve normal olduğunu bilmek süreci sağlıklı yönetmemizi sağlar. Stresimizi arttıran en büyük faktör belirsizliktir. Belirsizliğe sebep olan düşüncelerimizi tespit edip bu düşüncelerimizi sebep olan problemleri çözmeliyiz” dedi.
 
“HER ETKİ HER İNSANI AYNI ŞEKİLDE ETKİLEMİYOR”
Koronavirüs salgınından sonra etkilerini kestirmek zor olduğunu da belirten Psikolog Ata, şunları söyledi: “Çünkü her etki her insanı aynı şekilde etkilemiyor. Çünkü her insanın; baş etme becerileri ne kadar çeşitli ve gelişkinse, aile ve sosyal destek kaynakları ve yakın ilişkileri ne kadar sağlamsa, iletişim ve problem çözme becerileri ne kadar esnekse, hayatına anlam katan iş ve uğraşları varsa, amaçlarının varlığı ne kadar güçlüyse, kendisine ne kadar zaman ayırabiliyorsa bu vb. stres verici dış gerçeklerin ve travmatik olayların her insanı nasıl etkilediği değişir. Koronavirüs salgını sonrası normalleşme sürecinde salgının psikolojik ve psikiyatrik etkilerinden zarar görmüş ve bu durumdan rahatsız olan kişiler en yakın ruh sağlığı uzmanları psikologlar veya psikiyatristlere başvurmaları gerekmektedir.”
 
Sevi Gözay UĞURLU