Eğitim-Sen Genel Yüksek Öğretim ve Eğitim Sekreteri Özgür Bozdoğan, Türkiye’nin dört bir yanında kurulacak olan ‘Eğitim İzleme Kurulları’ için Çanakkale’ye geldi. Korona virüsü sebebiyle değişen eğitim modelini yakından izlediklerini söyleyen Bozdoğan, “Çünkü eğitim ve sağlığın birbirinden kopmaz iki alan olduğunu, sağlık krizinin artık bir eğitim krizine dönüştüğünü eğitim hakkı ve sağlık hakkının iç içe geçtiğini ve ikisini birlikte düşünmemiz gerektiğini altını çizdiğimiz için tüm illeri dolaşıyoruz” diyerek yapılan çalışmalardan bahsetti.
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) eğitim alanında yaşanan eşitsizlikleri ve sorunları kayıt altına almak, eğitim alanında yürütülen faaliyetleri izlemek ve yaşanan sorunlara çözüm üretilmeyi sağlamak amacıyla “Eğitim İzleme Kurulları” oluşturdu. Covid-19 sebebiyle değişen eğitim-öğretim sistemi ve yaşanan sorunlara ilişkin değerlendirmede bulunan Eğitim-Sen Genel Yüksek Öğretim ve Eğitim Sekreteri Özgür Bozdoğan, Eğitim-Sen’in başlattığı ‘Eğitim İzleme Kurulları’, hakkında bilgi verdi.
 
Bir süredir Bursa -Balıkesir ve en son olarak Çanakkale'de eğitim emekçisi arkadaşlarla bir araya gelerek hızlı bir şekilde çalışmalara başladıklarını aktaran Bozdoğan, “Bizimle birlikte eğitimde yaşanan sorunlardan rahatsız olan, eğitim politikalarının bu şekilde uygulanmasını onayı olmayan çok çeşit toplumsal kesimler de de bir araya geliyoruz. Eğitim alanında yaşanan sorunlara dönük geniş bir toplumsal muhalefeti oluşturmaya çalışıyoruz. “Eğitim İzleme Kurulları” adını verdiğimiz kurulları oluşturarak bu kurulların yaşama geçmesi bu kurulların bir an önce bu alanda faaliyete başlaması için illeri ziyaret ediyoruz, ilçeleri ziyaret ediyoruz. Bu ziyaretlerde toplantılar gerçekleştiriyoruz. Aslında bu toplantılarda derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Neden bu şekilde ‘Eğitim İzleme Kurulları” oluşturuldu? Oluşturmaya başladık? Nerelere müdahale edeceğiz ve nasıl müdahale edeceğiz? Bu toplantılarda buna anlatmaya çalışıyoruz. Bir ilde, o ilin eğitiminden sorumlu İl Milli Eğitim Müdürlüğü varken,  bu işten sorumlu olan müdürler, müdür yardımcıları, şube müdürleri, okul müdürleri varken Eğitim Sen’ in öncülüğünde çok çeşitli toplumsal kesimleri “Eğitim İzleme Kurulu” oluşturmasına açmak istiyoruz.  Peki, neden buna ihtiyaç duyuldu?  Tabii ki takdir edersiniz ki her okulun gereksinimini, her okuldaki sorunları çözmekle ilgili bir kamu kurumu varken vatandaşın, yurttaşın, demokratik kitle örgütlerinin, siyasi partilerin bu kurullara ihtiyaç duyması Çanakkale’ye gelme nedenimiz. Peki, bu süreçte ne yapıyoruz? Siyasi partiler ile görüşüyoruz, emekten, demokrasiden, barıştan yana birlikte hareket ettiğimiz çok çeşitli kitle örgütleri ile görüşüyoruz. Eğitimin şu an içinde bulunduğu durumu sorunların ne kadar derinleşerek ve ağırlaşarak sürdüğünü anlatıyoruz. En önemlisi Tabipler birliği ile görüşüyoruz. SES’ ten arkadaşlarla görüşüyoruz. Çünkü eğitim ve sağlığın birbirinden kopmaz iki alan olduğunu, sağlık krizinin artık bir eğitim krizine dönüştüğünü eğitim hakkı ve sağlık hakkının iç içe geçtiğini ve ikisini birlikte düşünmemiz gerektiğini altını çizdiğimiz için tüm illeri dolaşıyoruz. Bütün illerde bu toplantıları yapmaya çalışıyoruz. Şu an Türkiye’nin hemen hemen tüm illerinde ve ilçelerinde arkadaşlarımız gerçekten çok ciddi bir emek ortay koyuyorlar ve tüm kesimleri bir araya getirerek geniş bir ‘Eğitim İzleme Kurulu’ oluşturuyorlar. Neden bu faaliyete ihtiyaç duyduk? Pandemiden öncede var alan eşitsizlikler pandemi ile birlikte artık derinleştiği artık bu sorunlara müdahale edilmezse bu sorunlara çözüm üretilemezse milyonlarca öğrencinin eğitim hakkının ortadan kalkacağı, milyonlarda öğrenci ve anne, babanın eğitim ve bilim emekçisinin sağlığı ile ilgili riskler oluşacağı için artık bu duruma müdahale edilmesi gerektiği kararını verdik ve ‘Eğitim İzleme Kurulları’ adını verdiğimiz kurulları oluşturduk” dedi.
 
“TÜRKİYE’DEKİ 18 MİLYON ÖĞRENCİNİN 6 MİLYONUNUN HİÇBİR UZAKTAN EĞİTİM ERİŞİMİNE İMKÂNININ OLMADIĞI KUVVETLE MUHTEMEL”
 Türkiye’deki uzaktan eğitim tablosundan rakamlarla bahseden Bozdoğan, “Şu şekilde bir gerçeklikte yaşıyoruz. Salgının başladığı günlerde yani Mart ayının başında 11 Mart'ta Türkiye’ de ilk Korona virüsü vakası görüldü. Mart ayının ortasında neredeyse dünya genelinde 63 milyon öğretici bir anda öğrencilerinden uzaklaştı. 1.5 milyara yakın öğrenci uzaktan eğitime geçmek zorunda kaldı. 1.5 milyar öğrencinin içerisinde 463 milyon öğrencinin radyo ve televizyon dâhil uzaktan eğitime hiç erişimi yoktu. Bu oran neredeyse üçte bir oranındaydı. Türkiye’de de bu oranın farklı olmadığını görüyoruz. Türkiye’deki 18 milyon öğrencinin 6 milyonunun hiçbir uzaktan eğitim erişimine imkânının olmadığı kuvvetle muhtemel. Bakanlığın verilerine göre de çok ciddi oranda öğrencinin uzaktan eğitimden faydalanamadığı ortaya çıkıyor. Bununla beraber çok farklı toplumsal kesimler var ki eğitim alanında uzaktan ya da yüz yüze eğitimde eşitsizlikleri derinden yaşıyor. Bunların başında yoksul çocuklar geliyor. Yoksul çocuklar ve doğal olarak da çocuk işçiler. Çocuk işçiler yoksulluğun doğal bir sonucu. Bu çocuklar bu eğitim sürecinin en mağdur olan kesimi. Yoksulsanız ve kız çocuğu iseniz ikinci bir kere mağdursunuz. Yoksulsanız, kız çocuğuysanız ve mülteci bir ailenin çocuğuysanız üç mağduriyeti birden yaşamak zorundasınız. Ana dilimiz Türkçe değilse, Örneğin Suriye'den gelmişsiniz burada eğitim hakkı ile ilgili eşitsizlikleri yaşayacaksınız demektir. Ya da özel eğitime gereksiminiz varsa bu eğitim sistemi sizi yok sayar, çünkü yarışmaya ve rekabete dayalı bir eğitim sistemidir. Özel Eğitime gereksinimi olan öğrenciler burada apayrı bir grup olarak, kategori olarak karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.
 
“EĞİTİM ALANINDA MÜDAHALE EDİLMESİ GEREKEN ÇOK CİDDİ BİR SORUN OLDUĞU GÖRÜLÜYOR”
Türkiye'de tarikatların ve cemaatlerin eğitim üzerinde sürdürdüğü yoğun bir faaliyetler olduğunu belirten Bozdoğan, “Bu yoğun faaliyet, Aladağ'da yaşadığımız gerçekliği her gün yeniden aklımıza getiriyor. Aladağ’da o çocukların, çaresizlikten ve yoksulluktan yanarak can verdiği o gerçekliği unutmamız mümkün değil. Orada kamu görevlileri dâhil çocukları öğrencileri kamusal eğitimden mahrum bırakan, kamunun o çocukların barınmasını sağlaması gerekirken bir tarikatın, cemaatin yurduna mecbur bırakan bir yaklaşımı kabul etmemiz mümkün değil. İşte Bütün bunların hepsini birleştirdiğimizde ortada eğitim alanında müdahale edilmesi gereken çok ciddi bir sorun olduğu görülüyor” dedi.
 
“OKULU SİSTEMDEN ÇIKARDIĞINIZDA YÜZ YÜZE EĞİTİME ARA VEREREK ÇOCUKLARI MARUZ BIRAKTIĞINIZ GERÇEKLİK ÇOĞU ZAMAN TAHMİN EDİLEMEZ”
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’ de de hükümetin okulları salgın hastalıkla mücadelede başarılı oldukları algısını yaratmak için açık tuttuğunu aktaran Bozdoğan, “Bununla beraber bir sağlık krizi yaşanıyor. Bu sağlık krizi o kadar derinden yaşanıyor ki siyasi iktidarlar Türkiye'de ve dünyanın farklı ülkelerinde salgınla mücadelede başarılı oldukları algısını ortaya koymak için okulları açık tutmakta gayret ediyorlar. Bizler de yüz yüze eğitimin mutlaka, salgın koşullarında dahi olması gerektiğini düşünen bir sendikayız. Çünkü biliriz ki yüz yüze eğitime ara verilirse yüz yüze eğitim' den mahrum kalan çocukların okulu terk oranı artar. Biz biliyoruz ki okul çocuğun korunmasında en önemli kamusal denetim alanıdır. Çocuğa dönük istismar, çocuğa dönüş şiddete karşı en önemli koruma araçlarından biri okuldur. Siz okulu sistemden çıkardığınızda yüz yüze eğitime ara vererek çocukları maruz bıraktığınız gerçeklik çoğu zaman tahmin edilemez. Bundan dolayı biz Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ile Eylül ayında yaptığımız görüşmede şunu önerdik “Türkiye'de olmayan o sosyal çalışmacıların hızla alana sürülmesi, hızla istihdam edilmesi ve çocuğu korunmasına dönük kapsamlı bir programın yaşama geçirilmesi. Çünkü evlerde, kapalı ortamlarda bıraktığımız çocuklar ne yaşadığına dair en ufak bir fikrimiz yok. Bundan dolayı biz yüz yüze eğitimi vazgeçilmezliğini biliyoruz. Eğitime ara verirseniz öğrenci eğitimden uzaklaşıyor. Biz diyoruz ki Milli Eğitim Bakanlığına bizim ortak hedefimiz öğrencileri eğitim sistemi içinde tutmak olsun. Gelin önce öğrencileri eğitim sistemi içinde tutalım. İşte bizler bu nedenle yüz yüze eğitimin vazgeçilmez olduğunu savunuyoruz. Ama salgın ile ilgili önlemler bu kadar yetersizken salgın ile ilgili sadece vatandaşa maske takma tavsiye edilerek mücadele edilmeye çalışılırken kalıcı ve etkili önlemler alınmazken tabip odaları gerçekten çok etkili bir şekilde diyorlar ki ‘kapanmaya gitmemiz lazım’ 1 hafta, 2 hafta 3 hafta etkili bir şekilde kapanılarak enfeksiyon zincirinin kırılması gerek” dedi.
 
“NEDEN ‘EĞİTİM İZLEME KURULLARI’”
‘Eğitim İzleme Kurulları’nın işleme mekanizmasından bahseden Bozdoğan, “Şeffaf bilgi, bilimsel veri olmadan karar verilemez. Okulların açılması, kapanması, karantinaya alınması ya da başka önlemler alacaksak, bütün bunlar ile ilgili bir uygulama hayata geçireceksek kamuoyunun bilgiye erişme hakkı var. Biz şimdi Milli Eğitim Bakanlığının yaptığı bir uygulamanın doğruluğunu yanlışlığını nasıl sorgulayacağız? Vatandaş olarak vergilerimiz ile faaliyetini sürdüren bir kurumun faaliyetlerini denetlemek bizim en doğal hakkımız. Biz denetim görevimizi nasıl yapacağız. Kaç okulda vaka olduğunu; kaç okulda çalışanların şu an testinin pozitif olduğunu ve kaç çalışanın Covit-19 tedavisi gördüğünü; okullardaki salgının yayılma oranının ne olduğunu… Bilmeden bizim herhangi bir yorum yapma şansınız var mı? Yok. Kamuoyu ile bilgileri paylaşmazsanız, Sağlık Bakanlığı da paylaştığı bilgileri bu bilgileri yapılandırarak paylaşırsa biz bir tespit yapamayız. Neden ‘Eğitim İzleme Kurulları’? Biz sağlığımızın öncelikli olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı da tek tek okullar. Burada alınması gereken önlemler konusunda artık vatandaşın, yurttaşın fikir beyan etmesi gerekiyor. Yani orada salgın artık mutlaka acil bir önlem alınması gereken boyuta bulaştıysa biz istiyoruz ki artık Milli Eğitim Bakanlığı Belli ki bize bir veri vermeyecek bilgi vermeyecek Sağlık Bakanlığı gerekli önlemi almayacak. O zaman biz Halkın kendi ve öğrencilerimizin sağlığı için sorumluluğumuzu yerine getirip biz kamuoyunu bilgi vereceğiz. Diyeceğiz ki Çanakkale durum budur; alınması gereken önlemler budur. Çanakkale'nin Biga ilçesinde ya da Lapseki'de durum budur diyeceğiz. Yurttaş olarak sorumluluğumuz hem kendi yaşamamızda hem de öğrencilerimizin yaşamımda hem de içinde bulunduğumuz kentin mahallenin ülkenin vatandaşlarının sağlığına hayatlarda karşı sorumluluğumuz var. Şimdi bunun yerine getirmemiz gerekiyor. İşte, bütün bu eğitim alanı ve sağlık alanını da üst üste koyduğumuzda ‘Eğitim İzleme Kurulları’ adını verdiğimiz kurulları oluşturalım bu kuruları bütün kesimlerde birlikte oluşturalım ve bu eğitim alanında ve sağlık alanında yaşanan bu sorunlara müdahale edelim. Bu sorunların çözümü için kamu yetkililerini, siyasi iktidarı, kamu görevlilerinin görevlerini yapmaya davet edelim. Görevlerini yapmaları için bir kamuoyu oluşturalım, bir farkındalık yaratırım ve yarattığınız farkındalık ve kamusal hizmetlerin yaşama geçmesini sağlayalım” diyerek sözlerini sonlandırdı.
 
Gülçin AKIN