Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘Pandemi Sürecinde Aile Eğitimleri’ projesi kapsamında Çanakkale İl Müftüsü Şükrü Kabukçu, canlı yayın ile vatandaşlara seslenerek, konuyla ilgili bilgilendirici açıklamalarda bulundu.
 
‘Pandemi Sürecinde Aile Eğitimleri’ projesi kapsamında düzenlenen ‘Aileyi Ayakta Tutan Değerler’ konu başlığı ile gerçekleştirilen canlı yayında moderatörlüğü Din Hizmetleri Uzmanı Muhammet Kahraman yaparken, İl Müftüsü Şükrü Kabukçu ise konuyla ilgili bilgiler verdi.
 
Aileyi ayakta tutan birçok değer olduğunu, bunların en önemlisinin sevgi olduğunu söyleyen İl Müftüsü Şükrü Kabukçu, bu kavramla ilgili olarak, “Özellikle son yıllarda ilgili kurumların tamamı, elbette ki başkanlığımız ve başkanlığımıza bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü alt birimleri, illerimizde aile ve dini rehberlik bürolarımız üzerinde, aile ile alakalı paneller, toplantılar, konuşmalar yayınlar yapmaya gayret gösteriyoruz. Aile toplumun temeli, birçok güzellikler veya olumsuzluklar, hem tarihi tecrübeyle hem de bilgiyle sabit ki aileyle kazanılıyor veya kaybediliyor. Bu açıdan elbette ki aileyi ‘Ayakta Tutan Değerler’ başlığı son derece önemli” ifadelerini kullandı.
 
“YARATILANI HOŞ GÖR YARATAN’DAN ÖTÜRÜ”
Müftü Kabukçu, “Esasında biz belki işin başında, tüm kavramlara baktığımızda Müslüman hayata bakışında iman ve imanın öğrettiği değerler ile bakar. Hareket noktamız bu olursa, arkasından gelen güzellikler de bu şekilde gelecek, problemlerin olması veya var olan problemlerin çözülmesi daha kolay olacaktır. Sevgili Peygamber efendimizin bize öğrettiği güzel cümlelerden birisi; ‘Allah için sevmek, Allah için buğz etmek’. Mümin için sevginin kaynağı Allah ve Resûlüdür. Mümin, Allah ve Resûlünü her şeyden daha çok sever. Hatta Hz. Ömer ile kendi aralarında geçen bir hadiseden dolayı biliyoruz ki, bir insanın Allah ve Resûlünü her şeyden daha fazla sevmesi imanın güzelliği açısından olmazsa olmaz değerlerdendir. Bu itibarla baktığımız zaman sevgi, kaynağını Allah’a dayanmalı, Allah için olmalı ve Allah’ın yarattığı değerlerden olmalıdır. Dolayısıyla biz Allah için sevdiğimiz de ‘yaratılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü’ Yunus Emre’nin formüle ettiği düsturuyla, bize aslında yol açan, rehberlik eden en temel kavramlardan birisidir. Buradan hareketle aile içerisinde, eşlerin kendi arasında, çocukların ebeveynleri arasında veya kim varsa birbirilerini öncelikle Allah’ın yarattığı insan olarak sevmesi birçok işi kendiliğinden kolaya alacaktır” dedi.
 
“ÖNCELİKLE EŞLER BİRBİRİNE EMANETTİR”
Aileyi ayakta tutan değerleri üç başlık altında paylaşan Kabukçu, “Birincisi eşlerin kendi arasında, ikincisi anne-baba çocuklar arasında, üçüncüsü de akrabaların kendi arasındaki değerlerdir. Bu değerler aslında birbiri arasında geçişken. Eşlerin kendi aralarındaki değer ayrı, çocukların ebeveynleri arasındaki değerleri ayrı diyemeyiz. Birincisi eşler arasında emanet. Öncelikle eşler birbirine emanettir. Bir ailenin sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin tamamı ortak birbirine emanettir. Malları, namusları, ibadetleri birbirine emanettir. Her biri diğeri için endişe eder, ihtimam gösterir, takip eder. Dolayısıyla birinci kavram emanettir, sorumlu hissetme. Örneğin, evlendiğinde mutfağın hali neyse kim görürse görsün, evin halini kim görürse görsün değil; eşler birbirine bu konuda yapması gereken hem imani hem örfi değerleri karşılıklı yerine getirecek. Bir diğeri Kuran’ı Kerim’in öne çıkardığı üç temel kavram var; meveddet, sekinet ve rahmet. Bir ailede huzurun olabilmesi için var olan problemlerin giderilebilmesi için tarafların karşılıklı hem fedakarlığı hem de gayreti olması gerekir. Bir aile kurumun ayakta durabilmesi için aile fertleri için her birimizin gayret göstermesi gerekiyor. Ama en başta bu eşlere düşüyor. Eşlerin meveddeti yani sevgi ve dostluk, sekinet anlayışı sükun, temkin ve de rahmet yufka yüreklilik ve şefkat olarak tarif ediliyor” diye konuştu.
 
EN TEHLİKELİ CÜMLE: ‘BU OLMAZSA BAŞKASI OLUR’
Kabukçu, bu kavramlarla ilgili olarak son yıllarda kendilerine gelen sorulardan anladığı, eşlerin birbirine dikkat etmesi gereken en temel kavramlardan birinin sabır olduğunu söyleyerek, “Eşlerin yeterince gayret göstermediği ya da atması gereken bir adım konusunda yeterli adımı atmadığını, en ufak bir meselede aileyi yıkmak veya vazgeçmek gibi tavırlara girdiğini görüyoruz. En tehlikeli cümle ise, aileleri tarafından eşlere ‘Bu olmazsa başkası olur’ tabirler kullanılması ve yuvadan fedakarlık etme yolunda vazgeçmeleridir. Biz kız veya erkek, kendi evlatlarımıza yuva kurmadan önce öğreteceğimiz en temel şeylerden biri hayatın inişleri ve çıkışları vardır. Hastalık hali vardır, başa kaza gelebilir, işinden olabilir, birçok şey olabilir ama bu tür durumlarda tedbirini alacak, imani ölçüde katkısını yapacak ama elbette ki başında geleni sabredecek. Sabır etmek kavramı, ‘hiçbir şey yapmayalım, başımıza ne geldiyse eyvallah bunu çekelim’ anlamında değil, meşru şekilde bunun takibini yapacak, çaresini arayacak ama tıkandığı yerde elbette ki o sıkıntısı gidinceye kadar da tahammül göstermeye çalışacak” diye belirtti.
 
“ŞİDDETLE İLGİLİ HİÇBİR ŞEYİ TOLERE ETMEK HİÇBİR ŞEKİLDE MÜMKÜN DEĞİLDİR”
“Bir insan ortalama 20 yılda yetişiyor. Çocukluk, gençlik, olgunluk yani evliliğe hazır haline geldiğinde ortalama 25’li yaşlar oluyor. Aileden gelen alışkanlıkları ve tecrübeleri vardır. Özellikle yeni evliliklerde eşlerin birbirlerini bu konuda tolere etmesi, zaman tanıması gerekir” diyen Kabukçu, “Bir insan, insani değerlerde birbirinin nazını çekmeli. Hem eşler, hem çocuklar hem de akrabalar arasında. Ama insani ölçülerde diye özellikle söylüyorum. İnsan onurunu rencide eden, hele ki şiddetle ilgili hiçbir şeyi tolere etmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Şiddetle alakalı, hiçbir kimsenin dini bir referans bulması mümkün değildir. Çünkü sevgili Peygamberimizin hayatı ortada açıktır. Onun mübarek hayatında, şiddetin harfini görmemiz mümkün değildir. Eşlerin canları örneğin işten dolayı sıkılmış olabilir. Birbirlerine neden canlarının sıkıldığını sorması, o halinin geçinceye kadar sabretmesi ailenin ayakta kalması açısından önemlidir” şeklinde vurguladı.
 
“ERKEKTİR YAPAR TAVRINDAKİ ANLAYIŞ İMANIMIZLA YAKINDAN UZAKTAN ALAKALI DEĞİL”
Kabukçu, tasarruf ve sadakat konularında ise şunları vurguladı: “Harcaman kadın ve erkeğin ortak özelliğidir. Kadınların da erkeklerin de istekleri farklıdır. Bir ailenin zihninde tasarruf kavramı olmalı. Eskiler ‘iyi günde kötü günde lazım olur’ diye bir kenara tasarrufta bulunurlar, elbette ki tasarruf cimrilik değildir. Tasarruf, saçıp savurmaktan sakınmaktır. Bu şuna sebep oluyor; eşler bu konuda tedbirli olmazsa, ailenin gelirine göre gideri hesap edilmezse, o zaman aile içinde huzursuzluklar başlıyor. Bir diğeri ise sadakattir. Öncelikle bir iffet konusunda, kadının ve erkeğin iffeti ortaktır. Yani kadın iffetinde daha dikkatli olmalı, erkek dikkatsiz olabilir, erkektir yapar tavrındaki anlayış bizim imanımızla yakından uzaktan alakalı değildir. Hele ki yetişmekte olan bir kız çocuğu için çok dikkatli olunup, erkek çocuğu yapsa da olabilir anlamındaki anlayış Müslümanlıkla alakalı değildir. Özellikle ailelerimizin bu konuda dikkatli olmalarını istiyorum. Kız veya erkek namusu değerlidir. Bunun sıkıntıya götürecek her türlü davranıştan herkesin sakınması gerekir.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN