Geçtiğimiz canlı yayında Çanakkale’nin de turizm değerlerinden olan sualtı arkeolojisini konuşan Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük ve Akdeniz Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz, merak edilen konuları anlattı.
 
Akdeniz Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz, sualtı arkeolojisi hakkında yaptığı çalışmaları ve edindiği bilgileri, Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük ile yaptığı söyleşide anlattı. Doç. Dr. Hakan Öniz, öncelikle Koronavirüs döneminde devam eden çalışmalara değinerek, “Hem dünya hem de ülkemiz maalesef belli bir kilit dönemde hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği bir dönem geçiriyoruz. Biz de bu dönemi fırsata çevirmeye çalıştık. Arkeoloji araştırmalarında öyle ince noktalar var ki yüzey araştırmasında bile yüzlerce, binlerce ayrı soru işareti karşımıza çıkıyor. Bunlara, günlük hayat akışında ayırmamız çok zor.  Bu süreçte, 15 yıllık araştırmamızda bulduğumuz çabaları tek tek ayırdık ve bunları bir kitap haline getiriyoruz.  Avrupa Birliği Türkiye Kültürel Miras Enstitüsü var, bununla ilgili bir kitap çalışmamız var.  Yani bu dönemde daha çok makaleler, kitaplara odaklanmış durumdayız” dedi.
 
“BİR KAPTANIN MACERALARINA ULAŞABİLİYORSUNUZ”
Doç. Dr. Hakan Öniz, Türkiye’nin sualtı arkeolojisi tarihine ilişkin bilgiler vererek, şunları anlattı:
“Biz hayatımızı Sualtı Arkeoloji Müzesini oluşturmak için adadık. Denizin içinde olmak dünyanın en güzel şeyi. Dolayısı ile işimizi severek yapıyoruz. Denizin içinde geçmişe ait bir şeyleri aramak ondan da güzel. Yani düşünebiliyor musunuz, sizden binlerce yıl önce batmış bir geminin, gemicilerin hayallerine dokunabiliyorsunuz, bir kaptanın maceralarına ulaşabiliyorsunuz. Büyülü bir şey ve siz buna kendinizi adamış durumdasınız. Bizim bugün severek yaptığımız bu işi 150 sene önce Osman Hamdi Bey düşünmüş. Bazı insanlar sanki bu dünyadan değilmiş gibi düşünebilirsiniz. Osman Hamdi Bey de öyle bir insan. Birçok konuda uzman. O dönemin imkanları ile bir taraftan İstanbul müzesini kuruyorsunuz, Osmanlı İmparatorluğunun Eski Eserler Yasası üzerinde çalışıyorsunuz, ordunuz bir yandan Afrika bir yandan Avrupa’da savaşırken siz o savaş ortamında, bir adada çobanın cebindeki altından haberdar oluyorsunuz ve Osmanlının o adasında su altında kazı yaptırıyorsunuz.  O yüzden bizim bugün yaptığımız işler o kadar da zor değil. Önümüzdeki iki bilgisayar ile dünyanın her yeri ile toplantı yapabiliyoruz.  Bütün imkanlara ulaşabiliyoruz. Arkamızda Kültür ve Turizm Bakanlığımız var. Devletimiz var, üniversitemiz var. Bütün zorluklara rağmen Osman Hamdi Bey su altında arkeolojik kazı yapmış ve dünyanın ilk sualtı arkeolojik çalışmasını gerçekleştirmiştir.  Hamdi Bey su altında her türlü kazıyı yapabiliyor. Demek ki arkeoloji kısmına hakim bir insan. Bunu da o dönemin Su Altı Arkeolojisi olarak nitelendirmek kesinlikle mümkün. Osman Hamdi Bey sualtında yaptığı kazıda buldukları eserlere ‘Devlete aittir’ diyor. Yani 150 yıl önce bizden önce eserlere sahip çıkıyor. O yüzden bugün Türkiye’nin dünyadaki pozisyonunu biz Osman Hamdi Bey’e borçluyuz.”
 
“DÜNYA BİLİM ADAMLARI TARAFINDAN VARLIĞI KABUL EDİLDİ”
“Biz 2018 Yılında Tunç Çağı Batığımızı bulduğumuzda, bu batığın M.Ö. 15.16 yüzyıla ait olduğu bir batık olduğunu tespit ettik. Biz batığı önce bulduk daha sonra en önemli yayın organlardan birine verdik ve bu yayınlama ile bütün dünyaya kabul ettirdik. Daha sonra Antalya Valisi çıktı ve bu batığı açıkladı.  Açıklandıktan sonra Avusturya’dan Çin’e kadar Ana Haber bültenlerinde haber oldu ve ismi duyuruldu. Makalesi bile internette trend topic oldu. Uruburun Batığı, dünyanın en eski ticaret gemi batığı olarak değerlendiriliyordu. Uruburun Batığı 14.yüzyıl batığıydı. Buradaki batık tüm dünya bilim adamları tarafından varlığı kabul edildi. Tek itirazsa Türkiye’den geldi. Hatta bazı bilim adamları ve bazı meslektaşlarımız ‘böyle bir batık yoktur. Arıyorlar’ diyordu. Ne zaman biz bu batığın kazı için farklı bir enstitü ile birliğine başladık o zaman inandılar. Eğer tek başımıza çalışmaya devam etseydik birçok meslektaşımız bu batığın varlığına inanmayacaktı. Benzer olaylar İtalya’da da, Polonya’da da yaşanıyor. Bu konuda yalnız değiliz ama bunlar yaşanıyor. Biz bunlara rağmen faaliyetlerimizi yürütüyoruz. İyi de yürüttüğümüzü düşünüyorum ama su arkeolojisi alanında gelişmiş bir altyapımız var.”
 
“KARADAN ELDE ETTİĞİMİZ BİLGİLERİN, DOĞRULATABİLMESİ İÇİN ESERLERİ BATIKLARDAN ULAŞABİLİYORSUNUZ”
“Arkeolojinin kendisi yeteri kadar önemli bir alan. Biz sualtı arkeolojisinde özellikle batıklar kapsamında her olayı bir zaman kapsülü gibi görüyoruz. Bizim için en önemli olan şey bilgi. O bilgiye ulaşmak. Biz o bilgiye zaman kapsülü gibi bir batığın içerisinden ulaşabiliyoruz. O batıktan başka bir dönemden eserin olması mümkün değil. Bir tunç çağ batığı bulduk. Batığın içerisinde önce mızrak olarak nitelendirdiğimiz, sonra bunun aslında keski olduğunu anladığım bir eser bulduk. Doğrudan 3500 yıl öncesinden. Tek örnekleri de Anadolu’da. Arkeolojide karadan elde ettiğimiz bilgilerin, deniz altından doğrulatabilmesi için tüm eserleri batıklardan ulaşabiliyorsunuz. Bu açıdan çok önemli. Sualtı arkeolojisi yalnızca batıklardan itibaren değil. Sualtı arkeolojisinin çok farklı yönü var.”
 
“HEPSİNİ SUALTI ARKEOLOJİSİ PERSPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRİYORUZ”
“Sualtı arkeoloji denizaltı arkeolojisi gibi keskin ayrımlara gitmiyoruz. Bu alanda çalışan 500 kişi yok. Bütün bunların hepsini sualtı arkeolojisi perspektifinden değerlendiriyoruz ama örneğin Yenikapı yerleşiminde 38 tane batık var. Bunlar gemi batığı. Gemi batığı dediğiniz zaman, bizim çalışma alanımız. Bu gemi batıkları suyun içerisinde değil. Eskiden suyun içerisindeymiş, sonra zamanlar alüvyonlar bölgeyi doldurunca Doğu Roma döneminde liman olan bölge, sonrasında bugün yerleşimlerin altında kalmış alüvyon dolgudan dolayı. Bu batıkların altını kazmaya başladıklarında da bir neolitik yerleşim çıktı ortaya 8 bin yıl öncesine gitti. Bizans döneminde liman ama ondan 5 bin sene önce bir antik yerleşim İstanbul Yenikapı’da bulunan.”
 
“YILIN 12 AYINDA KULLANABİLECEĞİMİZ BİR ARAŞTIRMA GEMİMİZ VAR”
“Bugün Akdeniz Üniversitesi’nin elindeki sualtı arkeolojisi altyapısı dünyanın en iyilerinden bir tanesi. Biz mevcut altyapımız ile dünyada en iyi beşin içerisindeyiz. Yılın 12 ayında kullanabileceğimiz bir araştırma gemimiz var. Bu araştırma gemimizin içerisinde su altı robotları gibi dünyadaki diğer meslektaşlarımızın kullandığı her türlü teknoloji var. Yalnızca teknolojiye sahip değiliz. Bu teknolojiyi kullanan iyi yetişmiş bir ekibimiz de var. Akademik olarak da altyapısını besleyen bir pozisyonumuz var. Aletli dalış donanımlarının her türlüsü mevcut. Sualtı çalışmalarında iki tane dalış tüpü ile araştırma yapmıyorsunuz. 150 sene önce Osmanlı İmparatorluğu’nda bile bu şekildeydi. Çok ciddi bir planlama gerekiyor. Planlama içerisinde kütüphane çalışmaları yapıyorsunuz, bölgede sizden önce çalışma yapılmış mı, karada yapılan çalışmalar var mı, programlarla gemilerin çarpabileceği sığlıklar, adacıklar, fırtına zamanında nereye kaçarlar, bütün bunları inceliyoruz.”
 
“DENİZİ DAHA DA İYİ TANIMAK İSTİYORSANIZ BİR DALIŞ MASKESİ ALIN”
“Benim denize, denizcilere, gemilere olan ilgim, Feridun Fazıl Tülbentçi’nin Turgut Reis, Barbaros Hayrettin Geliyor gibi kitapları ama denizi tam olarak hissettiren Cevat Şakir’dir, Halikarnas Balıkçısı. Tüm eserleri size denizi hissettirir. Denizi daha da iyi tanımak istiyorsanız bir dalış maskesi alın. Eğer deniz kıyısında yaşıyorsanız, bir çocuğa alınabilecek en iyi hediye dalış maskesi. Bırakın deniz içerisinde baksın. Orada rengarenk taşları görecek. O dünyanın gizemi onu çekecek. Bizler dünyanın üçte birinde yaşayan insanlarız. Üçte ikisi suyla kaplı. Koca bir bilinmeyen. O küçücük maske ile o bilinmeyenin altına doğru bakacak ve keşfetmeyi öğrenecek.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN