Troya Müzesi'nin Müdürü Rıdvan Gölcük’ün moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide Kazı Başkanı Prof. Dr. Erhan Öztepe konuk alınarak ‘Alexandria Troas Kazıları’ konuşuldu.
 
Geçtiğimiz günlerde Troya Müzesi yaptığı canlı yayında Alexandria Troas Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Erhan Öztepe’yi konuk ederek, Alexandria Troas kazıları hakkında söyleşide bulunuldu.
 
“YENİ YÜRÜMEYE BAŞLADIĞIMIZ BİR DÖNEM”
Prof. Dr. Erhan Öztepe, Alexandria Troa kazıları hakkında canlı yayında birçok bilgi verdi:
“Henüz çok yeni bir çalışma alanı. 2020 yılında 20’nci sezonu yaşayacağız. Benim başkanlığımda 10 sezon, benden önceki Alman meslektaşlarım yürüttü. 20 yıl bu potansiyeldeki arkeolojik alan için çok kısa bir süre. Henüz biz emekleme dönemindeyiz. Yeni yürümeye başladığımız bir dönem diyebiliriz. Ama Alexandria Troas kuruluşundan beri M.Ö. 311’de tarih başlıyor. Biz son birkaç yıldır yaptığımız çalışmalarda bu tarihin daha da erkene gidebilir. Önümüzdeki yıllarda çalışmalarımızı derinleştireceğiz. Farklı disiplinlerden, meslektaşlarla çalışmayı planlıyoruz. Ben klasik bir arkeoloğum ama alanda belki bir tarih öncesi uzmanı çalışmasında fayda var.”
 
“M.S. 13-14. YÜZYILA KADAR İNSAN AKTİVİTELERİNİ İŞARET EDİYOR”
“Yüzeyde farklı biçimlerde gözlemlemekte fayda var. 311’de başlayan tarih aşağı yukarı bizim son yıllarda yaptığımız çalışmalar gösteriyor ki biz 9-10.yüzyıllarda terk edildiğini düşünsek de kentin, son yıllarda bulunan bulgular M.S. 13-14. yüzyıla kadar insan aktivitelerini işaret ediyor. Özellikle son geç dönemde ortaya çıkan 2-3 yıldır geç dönem mezarları bize bunu gösterdi. 1500’lerde Piri Reis ile Orta Çağ döneminde başlayan araştırmalar aşağı yukarı 16-17. yüzyıl ama çoğunlukla 18 ve 19.yüzyılda batılı seyyahların, batılı kartograflar bölgede dolaşması neticesinde biz bu kentin kalıntıları, varlığı ile ilgili bilgilere sahip olduk. Ama sistematik kazıların başlaması 1993 yılında benimde içinde bulunduğum, Coşkun hocamızın başkanlığındaki yüzey araştırmasıyla başladı. Sonrasında bu meslektaşların kazısı Türk başkanlı kazıya dönüştü. 18 ve 19.yüzyıl seyyahların gördüklerinin bir kısmını biz bugün göremiyoruz. Sebebi de özellikle 19. yüzyılda yaşanmış olan depremsel hareketler, sonra insan aktiviteleri bölgenin uzunca bir süre terk edildikten sonra bir nevi taş ocağı gibi kullanılması, pek çok malzemesinin kentin dışına, hem yakın, hem uzak coğrafyasına taşıması gibi sebeplerle kentte bugün toprak üstünde görünen kalıntılar elbette ki var. Önemli yapılarda ayakta duruyor ama büyük bir dolgu ile karşı karşıyayız. Her zaman şunu söylüyorum. Alexandria Troas’ın hem şansı, hem de şansızlığı 2-3 metreden başlayıp, 7-8 metreye kadar olan dolguları temizlemek zorundayım.”
 
“BUGÜN ULAŞILAN NOKTA ÇOK ETKİLEYİCİ”
“Bu 8 kilometre uzun sur sistemi içerisinde 390 hektarlık bir alan var. Sadece kent içinden söz ediyoruz. Nekrapol ve mezarlık alanları dahil ettiğimizde bu rakam bunun 2-2.5 katına çıkıyor. Çok kabaca bir tanımla bin hektarlık bir alana mezarlıklarıyla ve diğer kalıntılarıyla yayılan bir kentten söz ediyoruz. Bu ölçeğiyle sadece sur içini baz alacak olursak benzeri kentlerle kıyaslandığında bu kentlerin bazılarından çok daha büyük bir ölçeği olduğunu görüyorsunuz. Bu Çanakkale’nin büyük bir kısmını kaplayacak kadar bir alan. Sur uzunluğu açısından da en büyük kentlerden birisi.  2011 yılında bakanlar kurulu kararı ile kazıyı devraldım. O tarihten, bu tarihe kadar Kültür ve Turizm Bakanlığımız ruhsat yenileyerek çalışmamıza müsaade ediyor. 2011 yılına gelen kadar, 1986-2009 arası Gülpınar’da Coşkun hocanın başkanlığında Troas bölgesiyle ilgili ciddi bir deneyimim oldu. Aynı süreçte Coşkun hocamla 16 yıl Kıbrıs Salamis’te büyük bir Roma kentinde çalışma deneyimim oldu. Bu deneyimlerden sonra hocamızın da teşvikiyle, daha öncede yüzey araştırmasında yer aldığım, az çok biraz tanıdığım bir yerleşim yeriydi. Hem Troası bilen biri olarak, hem kenti birazcık tanıyan biri olarak Alman hocamızda çalışmasını devretmeyi arzu ediyordu. Benimde Almanya’dan hocamdır. Böyle bir süreç gelişti. Bayrağı biz devraldık. O tarihten bu tarihe kadar biz devam ediyoruz. Ben Alexandria Troas için ilk Türk kazı başkanıyım. Bundan sonra belki pek çok Türk kazı başkanı olacak. Bunlar çok daha göze görünür sonuçlara ulaşacak. Biz çünkü ilk aşamasındayız. Efes, Bergama’yı düşündüğünü zaman 140 yıla yakın süredir ortaya çıkmış kentler. İlk kazı başkanları saygıyla anılıyor. Ama bugün ulaşılan nokta çok etkileyici. O etkileyiciliğe ulaşması için bizde de 120 yıla ihtiyaç var. Bizden sonra 4-5 kuşak çalışacak.”
 
“BİR KAVRAM KARIŞIKLIĞI VAR”
 “Büyük İskender’den sonra gelenlerin şöyle bir geleneği var;  onun adını yaşatmak. Alexandria ismini veriyorlar. Anadolu’da biz 3 tane Alexandria ismi tanıyoruz. Biri Troas’ta, biri Latmos’ta, diğeri de Isus’ta. Onlarca Alexandria ismiyle kent kuruluyor. 400’üncu yılın sonunda Alexandria ismini alıyor. İsmi Büyük İskender’den geliyor. Yaz döneminde sahada olduğum zamanlarda ziyaretçilerimizle sohbet ediyorum. Genelde insanlar Alexandria Troya diye söylüyorlar. Troya ile ilişkisi olduğunu söylüyorlar. Yeni Troya gibi düşünüyorlar. Ben Troas’ın bölgenin ismi olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Böyle bir kavram karışıklığı var. Bunu dilimin döndüğünce ulaşabildiğimiz mecralarda anlatmaya çalışıyoruz. Alexandria Troas daha yeni yürüme aşamasında olan arkeolojik kazı alanı. Daha çok tanıtılmaya, henüz kendisini anlatamadığı için bizim anlatmamıza ihtiyacımız var. Alexandria Troas belli bir zaman bir anlatacağız bir noktadan sonra o kendini anlatmaya başlayacak. Bu kavram kargaşasını maalesef yaşıyoruz. Yavaş yavaş azalacaktır. Eski İstanbul ismi nereden kaynaklanıyor. 1520’li yıllarda meşhur haritaları oluştururken Piri Reis bölgeye geliyor. Bölgede Alexandria Troas’ın olduğu bölgeyi görüyor. Buradaki kalıntıları görüyor. 1520’li yıllarda bundan daha fazla kalıntı ayakta. Bu büyük mimari parçalar tabii ki o dönemde İstanbul’da büyük boyutlu dini yapıların, camilerin yapıldığı bir süreç. Aynı süreçte Alexandria Troas’tan ciddi anlamda mimari eleman İstanbul’a taşınıyor. Bunların içerisinde camilerin yapı duvarlarında kullanılan bloklardan tutunda Valide Sultan Camii gibi camilerde görülen Troas graniti büyük devasa 12 metreye yaklaşan duvarlar.  Bunlarda İstanbul’a taşınıyor Osmanlı kalyonları yardımıyla. Piri Reis bu bölgenin adını Eski İstanbulluk olarak not ediyor.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN