19 Şubat 1915 tarihinde başlayan Çanakkale Muharebeleri öncesi müttefik donanmanın 3 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale Boğazı girişine yaptığı bombardıman sonucu Seddülbahir Kalesi içerisinde yer alan cephaneliğin infilak etmesiyle hayatını kaybeden Çanakkale’nin ilk şehitleri anıldı.
 
Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı tarafından düzenlenen 3 Kasım 1914 Çanakkale Muharebeleri'nin İlk Şehitleri’ni Anma Programı, Eceabat ilçesine bağlı Seddülbahir Köyünde bulunan Seddülbahir Kalesinde gerçekleşti. Çanakkale Deniz Savaşı öncesinde 3 Kasım 1914’te boğaz girişine Müttefik Kuvvetler tarafından başlatılan bombardımanda şehit düşen 5 subay ve 81 er törenle anıldı.
Törene Vali Orhan Tavlı, Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Levent Kerim Uça, Eceabat Kaymakamı Hasan Ongu, Biga Kaymakamı Mustafa Can, Gökçeada Kaymakamı Ender Faruk Uzunnoğlu, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, İl Jandarma Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Emrullah Büyük, İl Emniyet Müdürü Faruk Karaduman, Eceabat Belediye Başkanı Saim Zileli, İl Genel Meclisi Başkanı Sadık Göğüsgeren, Avustralya Büyükelçi Yardımcısı Jeremy Gruith, Ak Parti İl Başkanı Gültekin Yıldız, MHP Çanakkale İl Başkanı Ali Tuğrul Yıldırım, daire müdürleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, askerler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
 
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan törende Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı personeli Özgür Kaya tarafından günün anlam ve önemine ilişkin konuşma gerçekleştirildi. Kaya, Çanakkale Savaşları’ndan ilk şehit olan askerlerle ilgili bilgiler vererek, “Padişah 4. Mehmet’in validesi Hatice Turan, sultan tarafından yaptırılan, ilk savunma yapısı olmasıyla ünlü Seddülbahir Kalesi’nde bundan 105 yıl önce yaşadığımız acı kaybı anmak için bir araya gelen sizleri saygıyla selamlarım. 1914 yazında cihan harbi başlayınca tarafsızlığını ilan eden Osmanlı Devleti, bir taraftan gizli bir şekilde taraf devletlerle görüşmeler yapmıştı. Bu görüşmeler tarafsız kalmıştı. Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi istenmiyordu. Almanya’nın doğuya doğru politikası gereği, İngiltere’nin sömürgelerine giden yolların hakimi Osmanlı Devleti onlar açısından iyi bir müttefik seçimiydi. İki devlet arasındaki gizli anlaşma 2 Ağustos 1914’te imzalandı. Osmanlı Devleti aynı gün seferberliğini ilan etti. Seferberlik ilanını takip eden günlerde boğaz mayın hatları döşenmesi suretiyle önce savaş gemilerine, sonra her türlü deniz ulaşımına kapatıldı. Seferberliğini tarafsız silahlanma olarak tanımlayan Osmanlı Devleti, bu sıralarda Akdeniz’de müttefik gemileriyle kovalamaca oynamakta olan ünlü Alman dretnotu Goeben ve Breslau kruvazörü Çanakkale Boğazı’ndan karasularına kabul ederken, bu gemileri satın aldığını tüm dünyaya duyurdu. Osmanlı Devleti’nin bu hareketi müttefik devletlerle cevapsız bırakılmadı. Boğazlar müttefik gemilerince abluka altına alındı. Dolayısıyla aslında boğazdaki hareketlilik ve Çanakkale Boğazı’nın bir hedef haline gelmesi cihan harbinin doğduğu ilk günlerde başlamış oldu. Alman gemileriyle Osmanlı Donanması’na katılan Amiral Suşon, Osmanlı Donanması’nın komutanı yapılmış, sık sık Karadeniz’e açılarak emrindeki gemilere manevralar ve mayın atma-çekme talimleri yaptırmıştır. Yavuz ve Midilli’nin Osmanlı Donanması’na katılması Karadeniz’de Osmanlı Donanması’nın, Rus Donanması’ndan üstün olmasını sağlamıştır. Karadeniz’de Rus Donanması ise bu süreçte sürekli olarak Karadeniz’deki Osmanlı kıyılarında devriye geziyor ve Karadeniz Boğazı çevresinde mayınlama girişiminde bulunuyordu. Bu yüzden Rus Donanması’ndan önce davranarak 27 Ekim 1914’te 11 parça gemiden oluşan Amiral Suşon komutasındaki Osmanlı Donanması Karadeniz’e açılmış ve 29 Ekim 1914’te Rusya’nın Karadeniz limanlarını bombardıman ederek, limanlarda tahribat meydana getirmiştir. Bu olay elbette Osmanlı Devleti’nin Ruslara savaş ilanı manasına gelmiştir. Müttefikler Karadeniz harekatına cevap vermekte gecikmez. Karadeniz baskınından hemen sonra önce Basra Körfezi’ndeki İngiliz filosu Akabeyi ve Akdeniz filosuna mensup gemilerde Çanakkale Boğazı’nı bombalamıştır. Ruslar’da harekete geçip, 1 Kasım günü sınır boylarındaki Osmanlı karakollarına saldırmıştır. 3 Kasım 1914 günü Akdeniz’deki müttefik filonun 18 savaş gemisi ile Çanakkale Boğazı’nda yaptığı harekat Avrupa kıtasında Seddülbahir, Ertuğrul, Asya kıtasında Kumkale, Orhaniye istihkamlarının bombardıman edilmesi şeklinde gerçekleşti. Sabah saatlerinde başlayan bombardımanda Seddülbahir Kalesi içerisinde yer alan cephanelik isabet almış, içindeki mühimmatın patlaması sonucu zayiat 5 şehit, 2 yaralı olmak üzere 7 subay, 66 şehit 19 yaralı olmak üzere  85 er olarak kayıtlara geçmiştir. Takip eden günlerde hastanede şehit düşenlerle birlikte şehit sayımı 76 olmuştur. Bu bombardımanda Seddülbahir Kalesi’nin cephaneliğinin patlaması sonucu akan kan, Çanakkale’de akan ilk kandı. Burada verilen ilk şehitlerimiz aslında müttefiklerin hedefi konusunda Osmanlı ordusunu uyarmıştır. Çanakkale Boğazı’nda yapılan tahkimatlar bugünden sonra daha da güçlendirilmiş, bölgeye gönderilen kuvvetlerin sayısı artmıştır. Çanakkale destanının yazılmasında 3 Kasım saldırısının önemi büyüktür. Müttefiklerin hedefini gösterir uyarıcı etkisi olmuştur. Devrin komuta kademesi bu uyarıyı dikkate almış, Türk askeride üzerine düşeni yapmış, vazgeçmemiş, korkmamış, geriye dönmeyi düşünmemiş, siperlerin mezarları olacağına kanaat getirmiş. Bu teslimiyetle savaşmış. İşte bu ruh Çanakkale Destanı’nı yazmıştır. Bugün adını anamadığımız 76 şehidimizin bir kısmı kalenin yan tarafındaki şehitlikte yatmaktadır. Gelibolu Yarımadasında gördüğümüz anıtlar, siperler, şehitlikler cephede kanla yazılan zaferlerin, 105 yıl önce burada yaşananların hafızadan silinmemesi, yapılan fedakarlıkların gelecek nesillere, nesillerce benimsenmesi için birer simgedir. Burada savaşmış, gazi olmuş, şahadete ermiş ecdadın bu toprağa kattığı ayrıcalık o kadar yüksektir ki, bizim gücümüz bunun üstün değerini ne çoğaltmaya, ne azaltmaya yeterli olabilir. Bizlere ve genç nesillere düşen görev; onların uğrunda savaştıkları, bu uğurda kan ve can verdikleri ama tamamlayamadıkları bu eseri şanlı Türk Devleti’ni aynı soylu duygularla ve davranışlarla geleceğe taşımaktır” diye konuştu.
 
“BU DEVLETİN TARİHİNE YAKIŞIR ŞEKİLDE YAŞAMALI VE ÇOK ÇALIŞMALIYIZ”
Daha sonra kürsüye gelen Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir ise konuşmasında şunları söyledi; “O dönemin düşman donanması Seddülbahir'e haksızca, hukuksuzca saldırmış ve Çanakkale'nin ilk şehitlerini vermişizdir. Bu şehitlerimiz Çanakkale'de 1 yıl sürecek olan savaşın ve o büyük destanın başlangıç sürecini oluşturmuşlardır. Çanakkale'nin ilk şehitleri, ilk kahramanları olarak tarihi geçmişlerdir. Biz de bugün o büyük kahramanları, büyük ecdadımızı hatırlamak, unutmamak ve unutturmamak adına burada toplanmış bulunuyoruz. Onların kahramanlık destanı yazdığı bu mekanlarda , onları anmak bizleri de ziyadesiyle mutlu etmektedir. Çünkü bu mekanlarda onların ayak izleri vardır. Bu mekanlarda onların teneffüs ettiği hava vardır. O yüzden böyle tarihi mekanlarda onları anmak, onlarla buluşma ortamı yapmak Tarihi Alan Başkanlığı olarak da bizlerin en başta gelen görevlerinden biridir. Bu topraklar çok önemli ve müstesna topraklardır. Bu toprakları biz hiçbir zaman sadece toprak diyerek basarak geçemedik. Bu mekanlar dönmemek üzere vatan müdafaasına koşan civan mertlerin mekanlarıdır. Bu mekanlar söz konu vatan olduğunda her şeyi teferruat sayanların mekanlarıdır. Bu topraklar Allah’ı arzu edip, akşama kavuşanların mekanıdır. Bu mekanlar düşman karaya çıkmasında diye elinde bir yürek, kürek ve kocaman yüreğiyle düşmana saldıran Bigalı Mehmet Çavuşların mekanlarıdır. O yüzden bu mekanlarda biz her zaman o büyük ecdadın, o büyük işlerini, büyük kahramanlıklarını daha iyi düşünürüz. Bu mekanların hilali çiğnetmeyenlerin mekanı olduğunu da çok iyi biliriz. O yüzden bu mekanlara gözümü gibi bakıyoruz. Bu mekanları aslına uygun bir şekilde, tarihteki işlevline uygun bir şekilde ayağa kaldırmak için uğraş veriyoruz. Burada ecdadın büyük kahramanlığına yönelik, büyük işler yapmaya gayret gösteriyoruz. Şuanda Seddülbahir Kalesi’ndeyiz. Seddülbahir; denizin setti. Bu mekanlar yüz yıllardan beri bu topraklara muhafızlık yapmış, İstanbul’a bekçilik yapmış, bu toprakların korunması için tepesine bomba yemiş mekanlardır. Biliyoruz ki bu toprağın altında kefensiz yatan binlerce Mehmetçik var. O yüzden bu ilk şehitlerimizi anma törenimizi böyle güzel bir mekanda, böyle güzel bir havada ve böyle sizler gibi güzel insanlarla yapmanın bahtiyarlığını hep birlikte yaşıyoruz. Türk milleti büyük bir millet. Biz büyük bir milletin evlatlarıyız. Bu büyük milletin evlatlarının ne kadar büyük işler yaptığını bugününe kadar hep bildik. Bugünde aynı o büyük milletlerin evlatları olarak geleceğe daha güvenle bakıyoruz. Karamsarlık bize yakışmaz, Türkiye büyüktür. Binlerce yıllık bir tarihimiz var. Canımızla, başımızla bu büyüklüğü devam ettirmeliyiz. Bırakıp gitmek yok, kızmak gücenmek yok. Bu devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız. Biz bugün burada, bu topraklarda, hangi şartlarda olduğumuzu çok iyi biliyoruz. Tarihte hiçbir millet yoktur ki yaşadığı toprakları Türk milleti kadar hak etmiş olsun. Çünkü biz bu toprakları vatan yapmak için, bu toprakları yurt tutmak için toprağın altına yüz binlerce, milyonlarca vatan evladını kefensiz göndermiş bir milletiz. Bu toprakların kıymetini çok iyi bildiğimiz gibi de, bu topraklarda inşallah kıyamete kadar biz olacağız. Biz o torunlar olarak, bu milletin devamı evlatlar olarak bunun bilincindeyiz. Bugün buradaysak, eğer dünyada seçkin milletler arasında yerimizi almışsak, bugün yaşıyorsak, bir devletimiz, milletimiz varsa işte bunu Çanakkale ruhuna borçlu olduğumuzu, kahraman Mehmetçiğe borçlu olduğumuzu, Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduğumuzu çok iyi biliyoruz.”
 
“GEÇİLEMEYEN ÇANAKKALE, BİR SIR DEĞİL BİR GÜÇTÜR”
Vali Orhan Tavlı da törende bir konuşma yaparak; “Çanakkale ruhunun doğduğu bu topraklarda ilk şehitlerimizi verdiğimiz günün 105'inci yıl dönümünde, şanlı ecdadımızın huzurunda şehitlerimizi rahmet ve minnetle anmanın manevi onurunu hep birlikte yaşıyoruz. Bağımsızlık, vatan, bayrak ve kutsal değerlerimiz uğruna şehit olmayı ulaşabilecek en yüksek mertebe, en kutsal paye bilen şanlı ecdadımız, bizlere destanlarla örülmüş mukaddes bir miras bırakmıştır. Çanakkale inancın ve azmin hiçbir engel tanımadığının canlı şahididir. İnancını, kimliğini, kişiliğini, tarihini ve kültürünü bilen aziz milletimizin, değerleri ile yüceldiği yerin adıdır Çanakkale. Geçilemeyen Çanakkale, bir sır değil bir güçtür. Önce manevi değerleri ile bir güçtür, sonra süngüsü ile bir güçtür. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına zemin hazırlayan ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin de temellerinin atıldığı Çanakkale Destanı, Türk milletinin bağımsızlık yolunda fedakarlığının inancı uğrunda şahadet kararlılığının yüksek bir kanıtıdır. Şanlı ecdadımız bir milletin var olma arzusu ve iradesini hiç silinmeyecek şekilde tarihin sayfalarına altın harflerle yazdırmış ve bizler Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak emanet etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni ve milli değerlerimizi yok etmek isteyenler her zaman karşılarında aziz Türk milletinin, asil duruşunu ve onun bağrından çıkmış kahraman Türk ordusunu bulmaktadır. Vatanın her köşesinden kopup gelerek düşmanın karşısına dikilen ve ‘Çanakkale geçilmez’ diyerek canları pahasına bu toprakları savunan şehitlerimizin aziz hatırası bugünde millet olma şuurumuzu diri tutan en büyük ilhan kaynağı olmaya devam etmektedir ve sonsuza kadar devam edecektir. Bin yıldır milli birlik ve beraberliğimizi bozmaya yönelik her türlü oyun, her türlü fitne sergilenmekte, sınırlarımızın güvenliğinden, ekonomimize kadar egemenliğimizi hedef alan saldırılar devam etmekte. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün bu tehdit unsurlarını ortan kaldıracak, politik, ekonomik, teknolojik, sosyokültürel ve askeri güce sahiptir. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri Şiiri’nde vurguladığı gibi bedrin aslanları tüm şer odaklarına karşı fedakarca ve kahramanca geçmişte olduğu gibi bugünde istiklalimize ve istikbalimize göz dikenlere karşı aynı ruhla kahraman Mehmetçiğimizle kenetlenerek milli güvenliğimizi ve milletimizin huzurunu tehdit eden terör örgütlerine karşı ‘Fırat Kalkanı’, ‘Zeytin Dalı’ ve ‘Barış Pınarı Harekatı’  ile bu azim ve kararlılığımızı sonsuza dek süreceğini tüm dünyaya bir kez daha ilan etmiştir” dedi.
Kur’an-ı Kerim okunmasının ardından Çanakkale’de şehit düşen askerler için dua edildi. Katılımcılar tarafından İlk Şehitler Anıtına karanfil bırakılmasıyla tören sona erdi.
 
‘TÜRK MİNYATÜR SANATI İLE ANAFARTALAR ZAFERİ’ SERGİSİ AÇILDI
3 Kasım Çanakkale İlk Şehitleri Anma Programı kapsamında, Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezinde ‘Türk Minyatür Sanatı ile Anafartalar Zaferi’ konulu minyatür sergisinin açılışı da yapıldı. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı ile Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nün işbirliğinde gerçekleşen sergide, uzun soluklu bir projenin ilk örneklerini davetlilerle buluştu. Şanlı tarihi zaferlerle dolu Türk milletinin tarih boyunca Uygurlardan Osmanlı Devleti’ne değin yaşadığı tüm coğrafyalara taşıyarak geliştirdiği Geleneksel Türk Sanatlarından Minyatür ile Çanakkale Muharebeleri’nin Ağustos Taarruzu süreci işlenen sergi gelenekle geleceği buluşturmaya amaçlıyor. ÇOMÜ Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’den öğretim üyeleri, öğrenciler ve gönüllüler; Minyatür, Tezhip, Hat sanatkârları ile yürütülen proje ile Çanakkale Muharebeleri’nin farklı safhaları işlendiği çalışmalardan oluşacak sergi, Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezinde 20 Mart 2020 tarihine kadar açık kalacak.
 
Ersan KÜÇÜKKURU