Kaya, şehirde 50 bine yakın üreticinin bulunduğunu ve bu üreticilerin her zaman pazara çıkmasa da, kimi zaman malının ziyan olmaması adına satış yapmak istediğini ve bu noktada pazarlarda yer bulamaması konusuna değindi. Bu konuda çalışmalar yaptıklarını da söyleyen Başkan Kaya, bu durumu her belediye başkanına iletmeye çalıştıklarını da söyledi.
 
Kış aylarında sebze ve meyve fiyatlarının yükselmesinin kamuoyunda ses getirdiğini belirten Çanakkale Ziraat Odası Başkanı İsmail Kaya, “Şu anda tüketici kanadında bir sessizlik hâkim.  Tüketici kanadında ne hâkim ona bakacak olursak, tüketici kanadında domates şu anda tarlada 50 kuruş, 60 kuruş, 70 kuruş. Domatesin, ürünün kalitesine göre değişiyor. Ama şu anda biz tarladan 1 liraya tarladan domates veremiyoruz.  Bu, tabi ki tüketici için daha ucuz ürün yeme noktasında domates elde ettiler. Daha hesaplı yeme noktasında iyi bir şey. Ama aynı şeyi üretici için söyleyemeyeceğim. Çünkü ciddi maliyetli olan bir şey.  Domates üzerinden konuşacak olursak ciddi maliyetleri olan bir şey. Dolayısı ile bunun hiçbir zaman için bizim domatesi tarladan 5 liraya, 6 liraya satalım beklentisi üreticide hiçbir zaman olmadı. Bundan sonra da olmaz. Ama biz 50 kuruşa da tarlamızdan eğer bir domatesi vermek zorunda kalıyorsak işte burada sorun var demektir.  Bu sorunu nasıl çözeceğimizi konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.  Burada tüketicilerimize de işler düştüğünü düşünüyorum” şeklinde konuştu.
 
“HASTALIKLARLA MÜCADELE NOKTASINDA BAŞARILI BİR YIL GİDİYOR”
Hastalıklarla mücadeleyi değerlendiren İsmail Kaya, “Aslında geçmiş yıllarda yaşanan hastalıklar aynen devam ediyor. Ama üreticilerin geçmiş yıllardan çıkarttıkları dersler var ve hastalığı arazilerine sokmuyorlar.  Öyle güzel çalışmalar yapıyorlar ki geçmiş yıllarda çıkarttıkları derslere de önüne koyarak, hastalıklarla mücadele noktasında başarılı bir yıl gidiyor.  Ama önümüzdeki günlerde bilmediğimiz, tanımadığımız veya bizim tanıdığımız ama geçmiş yıllarda kullandığımız ilaçlama yöntemleri işe yaramadığı noktada, yine hastalıklarla mücadele noktasında üreticilerimiz her zaman başarısız bir şekilde karşı karşıya başarısız da kalabilir.  Ama bizim temennimiz bitki koruma, yani zirai mücadele noktasında, üreticilerimizin hastalıklarla mücadele noktasında,  başarılı olması demek,  ürünün pazarda daha uygun satılması demek. Ama domatesin tarladan 50 kuruş, 60 kuruştan çıkması üreticiyi memnun edecek bir şey değil. Bunun 1 Lira 1.25 lira civarında tarladan çıkması üreticiyi memnun edebilir.  Ama 50 kuruşa,60kuruşa,70 kuruşa üreticinin tarladan malını pazarlaması demek, maliyetini alması, emeğini alması demektir”  ifadelerini kullandı.
 
“DEPOYA KOYMAK KADAR NORMAL BİR ŞEY YOK”
Başkan Kaya, geçtiğimiz kış aylarında patates ve soğanda yaşanan sıkıntılarla ilgili olarak ise şu açıklamalarda bulundu: “Unutmayalım ki biz zarar etmeyelim zaten çok para kazanmayı hedeflemiyoruz.  Zarar edince işte o zaman biz sıkıntıya düşüyoruz.  Nasıl sıkıntıya düşüyoruz?  Önümüzdeki yıl sermayemizin kalmaması demek ve önümüzdeki yıl da üretim olmayacak demek. Zaman zaman fiyat artışları üretimin azlığından meydana geliyor.  Bunu da bu yıl yaşadık.  Patateste soğanda yaşadık ve depo kovalamaya başladık.  Millet daha fazla kazanabilmek için tabi ki deposuna koyacak.  Elinde imkânın da varsa, bunu ticaret erbabı da üretici de malını daha iyi fiyata satabilmek için depoya koymak kadar da normal bir şey yok.  Fakat domateste, biberde, kavunda depolama diye bir şey yok.  Ürünü hasat edince bunu belli bir süre içinde satmak zorundasınız. Şu anda domates de Kavun da biber de ve bölgemizde yetişen diğer ürünlerde çiftçiler bir an önce malını satıp kazancını cebine koymak istiyor.”
 
“BU ADIMLARI BAKANLIK ATACAK”
Ürünlerdeki taban ve tavan fiyatları için bakanlık tarafından çalışma yapılması gerektiğini söyleyen Kaya, ürünlerin ‘nasıl satılabilir’ tarafından düşünülmesi gerektiğini belirtti. Kaya, “Dünyada beşinci sıradayız üretimde ve ciddi bir üretim ülkesiyiz.  Biz de bunu nasıl kara dönüştürebiliriz ve ‘bu ürünlerimizi nasıl satabiliriz’ sorusunun peşinde olmamız gerekiyor.  Zaman zaman pazarlarda ürünlerin fiyatı pahalı olduğu ve zaman zaman da bugünde de olduğu gibi ürünlerin daha ucuz fiyatlarda satıldığı konuşuluyor. Bizim bunun önüne geçmemiz gerekiyor.  Bunun önüne geçmemiz için de belli adımlar atmamız gerekiyor. Bu adımları da kim atacak? Bu adımları bakanlık atacak.  Üretici ürününü dikerken fiyatının belli olması lazım. Bunu şimdi bir iki tane haberde gördüm.  Bakliyat türü ürünlerde, buğday gibi, mısır gibi, arpa gibi ürünlerde çiftçi dikmeden önce bakanlık fiyatını açıklayacağını söyledi ki bu iyi bir adım. Ama biz bunu sebzede de dikimi yaparken haşatını kaça satacağımızı aşağı yukarı bilmemiz gerekiyor. Bazı ürünlerde eğer ki üreticiyi de korumak istiyorsanız, tüketiciyi de korumak istiyorsanız, taban- tavan fiyatı diye bizim üzerinde ciddi şekilde çalıştığımız, bunu bakanlığa da rapor ettiğimiz, kendi birliklerimize de rapor ettiğimiz ve bunu zaman zaman da anlatacağımız programı gündeme alınması taraftarıyım. Yani üretici domates mi üretti, ürettiği domatesin maliyet hesaplarının bir şekilde bilirkişiler tarafından yapılarak, üreticinin zarar etmeyeceği taban fiyatının oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.  Yani ne olmalı? Ne olursa olsun domates 1 liranın altında tarladan satılmasın” diye konuştu.
 
“KLİMALI ODALARDA ÜRETİCİNİN SORUNUNU ÇÖZME ŞANSINIZ HİÇ YOK”
“Burada bir sürü ziraat mühendisi arkadaşımız yetişiyor. Biz bu arkadaşlarımızın tarımı daha iyi öğrenebilmeleri için, tarımın altından gelmeleri için gerekli adımlar atılması gerektiğini nasıl gerekli adımların atılmasını istiyoruz” diyerek üniversitenin tarım bölümleri ile ilgili görüşlerini dile getiren Kaya, ”Bu adımlar nasıl atılır? Buradaki arkadaşlarımız en azından stajlarını, üretim yapan bizim üreticilerimiz var ciddi üreticiler, bu bölge üretim bölgesi.  O üreticilerimizin yanında staj yaparak, çalışarak veyahut o üreticilerimizin yanında çıraklık yaparak diyelim, bunun eski ismini söyleyeyim ben size çıraklık yaparak öğrenmeleri, sahada öğrenmeleri, yarından sonra o diplomaları aldıktan sonra masaların başına geçtiklerinde üreticinin halini daha iyi anlayacaklardır, üreticinin halini daha iyi sorgulayacaklardır. Klimalı odalarda, klimalı çalışma ortamlarında kırk derece sıcağın altında çalışan işçinin veyahut üreticinin sorununu çözme şansınız hiç yok. Dolayısıyla bizim burada ben İl Gıda Müdürlüğü’müzdeki mühendislerimize de, üniversitemizdeki öğretim üyeleri arkadaşlarımıza da, öğrencilerimize de üretim aşamasından üretici tarlada üretiminin ilk aşaması olan tohumla toprağı buluşturduğundan, o planlamayı yaparken daha buluşturmadan o planlamayı yaparken ben üretim sezonunun, hasat sezonunun sonuna kadar üreticinin devamlı yanında olmaları, sahada olmaları, bu planlamaları birlikte yapmaları, hastalıklarla mücadele noktasında birlikte karar vermeleri, bir sonraki yılın üretim planlamasını birlikte yapmaları, tohum seçimini gübre seçimini birlikte yapmaları gerektiğini düşünüyorum” dedi.
 
“ÜRETİCİYLE SAHADA BULUŞMAMIZ GEREK”
Kaya, “Ben son dört yılda üç defa tarım bakanı değiştiğini biliyorum. Her tarım bakanı iyi niyetli bir şeyler yaratmaya çalışıyor, tarımı tanımak istiyor. Nasıl tanıyacak? İşte birisi bölge toplantıları yapıyor, birisi ortak akıl toplantıları yapıyor. Şura için hazırlıklar başladı yine biliyorsunuz. Yine tarımı tanımak için yapılacak. Baş tacı, çok iyi niyetli geliştirilmiş, iyi niyetli düşünülmüş bir proje, yapılsın. Ama ben özellikle tarımı tanımak istiyorsak kırk derecede üretim yapan üreticimizin yanına inmeden ben tarımın sorunlarının çözüleceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla burada bizim üreticiyle sahada buluşmamız gerektiğini, tarlada buluşmamız gerektiğini, ilaç atarken buluşmamız gerektiğini, gübre atarken ürün desenini seçerken işte üretim aşamasının başından sonuna kadar bizim üreticiyle buluşmamız gerekiyor ki tarım sorunlarını önce tespit edelim, sahada görelim sorunları, hangi sorun neden yaşanıyor sonra da oturalım o sorunları bir bir çözelim. Hayvancısının başka sorunları var, sebze üreticisinin başka sorunu var yanlarında olmak gerekiyor. Bir diğer konu tarımın sorunlarını yalnızca Ankara’daki çiftçilik yapan kişiyi takip etmekle olmaz. Ankara’da farklı, Mersin’de farklı, Adana’da farklı, Çanakkale’de farklı tarım yapılıyor. İklimler de değişik. Dolayısıyla bizim Çanakkale’de biliyorsunuz burada Batak Ovası dediğimiz yerde yapılan tarımla biz yine Musla Köy tarafında, Çan yolu üzerinde veyahut Yukarı Okçular dediğimiz birazcık da tepe noktalarda yapılan tarım aynı tarım değil. Aynı sorunlar da değil. Bir tanesi sulu tarım yapıyor farklı sorunları var, bir tanesi kuru tarım yapıyor farklı sorunları var. Bir tanesi meyve üretiyor farklı sorunları var, bir tanesi hayvancılık yapıyor yine farklı sorunları var. Dolayısıyla biz ürün ürün sorunların üzerine gitmemiz gerekiyor. Biz eğer ki ürün ürün bu sorunların üzerine gitmezsek başarılı olacağımızı ben düşünmüyorum ama eğer ki bu sorunların mısırda ne sorun var, nasıl çözebiliriz, yani üretici nasıl sorunlar yaşıyor nasıl çözebiliriz diye gidersek ürün ürün bölgemizdeki sorunları ülkemizle beraber ülkemizdeki sorunların üzerine gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Burada herkesin kendi dalında ama sahada” ifadelerini kullandı.
 
“ÜRETİM YAPAN NOKTADAN KONTROLÜMÜZ SAĞLANSIN”
“Geçmiş yıllarda ziraat mühendisleri vardı köylerde, şimdi ben duyuyorum kimileri memnun değilmiş oldu o ortamdan çektiler. Merkeze çektiler” diyen Kaya, “Şu anda köylere gidip gelme usulü ziraat mühendislerimiz var veyahut merkezden idare ediliyor. Hayır, bizi üretim yapan noktadan kontrolümüz sağlansın. Eğer işini severse işine değer verirse bakın hiç sorun çıkartmadan o işten karnını doyurmuş olur. İşi niye yapıyoruz? Kendinizin ve ailenizin ihtiyaçlarını karşılamak için, hepimiz böyleyiz. O arkadaşlar da eğer ki böyle bir iş seçtilerse bu işin değerini bilip sahada, yerinde, sahadan ayrılmayarak, orada mesai yaparak, fazla mesai yaparak yani saat beş oldu ben buradan ayrılacağım demeden üreticinin yanında olmaları gerektiğini düşünüyorum. Biz zaman zaman bu tarz arkadaşlara ulaşmak da zorluk yaşıyoruz. Birisine ulaşacaksın mesela onu yetkilisini arıyorsun onu getirebilmek için falan. Hayır, birisinin gönülden sevmesi gerekiyor ve gönülden üreticiye yardımcı olacak insanlarla bizim yol yürümemiz gerekiyor. Eğer bir şey gönülden yapılmıyorsa yollarını ayıracaksın. O da sevdiği bir işi yapsın, bu işi yapmasın. Ben öyle arkadaşlar tanıyorum bazen, üreticiyi neredeyse üretimden vazgeçirecekler. Hayır bu işi biz seven insanlarla yol yürümemiz gerekiyor. İnşallah da bundan sonra bakıyorum ki kadrolar biraz daha güzelleşmeye başladı. Yeni nesil daha istekli, arzulu. İnşallah sayıları çoğalarak artar ve biz üretimin sorunlarını sahada öğrenir ve daha sonra da bunları yine sahada çözeriz diye düşünüyorum” şeklinde düşüncelerini aktardı.
 
“ÜRETİCİ PAZARDA YER İSTEYİP MALINI DEĞERLENDİREBİLMELİ”
Köylülerin pazara girişlerinde sıkıntısı olduğunu ve olmaması gerektiğinin altını çizen Kaya, ”Üretici pazarları adı altında pazarlar var. Çanakkale’de de ilçelerimizde de. Ama bu pazarlar satılmış. Bu Pazar yerleri ikişer üçer metre ayarlanmış, haftada iki defa üç defa pazar olan yerlerde bu yerler satılmış. Kime satılmış, üreticilere satılmış. Kaç tane üreticiye satılmış, 50 tane 100 tane üreticiye satılmış. Çanakkale’de 50 bin tane üretici aile var. 50 bin tane üretici ailenin yaşadığı ilde yaşıyoruz. Dolayısıyla bunların tamamının pazara çıkacak diye bir şey yok ama eğer ben bir ürün ürettiysem ve bu ürünü pazarlayamadıysam ve ben bunu pazara götüreyim, domatesim çürümesin satayım diyorsan ben sabah pazar yerinin önüne geldiğimde ben şunu istiyorum; oradaki zabıta arkadaşa, görevli arkadaşa ‘ ben buraya 500 kilo domates getirdim, kendim ürettim, belgem bu’  diye gösterip, ‘bana bir yer verir misiniz’ dediğinde oradaki görevli arkadaşın, üreticimize yer gösterme zorunluluğunun gelmesini istiyoruz. Tüketicinin de daha sağlıklı ve daha hesaplı mala ulaşabilmesi için çok önemli bu. Üreticinin de malını satabilmesi için, malını israf etmemesi için çok kıymetli buluyoruz ve her gittiğimiz yerlerde belediye başkanlarını ziyaret ederek, onlara bu taleplerimizi iletiyoruz. İnşallah önümüzdeki günlerde, bunun adı ‘Misafir Pazar Yeri’ mi olur, ne olur bilemem ama üretici köyünden, beldesinden ürününü toplayıp getirdiyse Çanakkale pazarlarında yer isteyip malını değerlendirebilmeli, satabilmeli, çoluğuna çocuğuna rızkını götürebilmeli. Pazar yerlerinin kapıları üreticiye açılmalı. Bu üreticinin elini güçlendirir, tüketicinin elini güçlendirir. Üreticinin malının ziyan olmasının önüne geçilir. Tüketicinin de daha hesaplı mal alması sağlanır diye düşünüyoruz ve bunun arkasındayız. Her gittiğimiz yerlerde de bunu belediye başkanlarımızdan talep edeceğiz” diye belirtti.
 
“TOHUM SANDIĞI PROJESİNİ ÇOK OLUMLU VE BAŞARILI BULUYORUM”
Çanakkale Belediyesi’nin hayata geçirdiği Tohum Sandığı projesini bulduğunu söyleyen Başkan Kaya, “Tohum bizim dünümüzdü, bugünümüz ve yarınımız olacak. Ben şuna çok karşıyım, biz zaman zaman ülkemizin menfaatleri için çok büyük sıkıntılar yaşadığımız ve ciddi atışmalar yaşadığımız ülkelerden tohum almak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla bunun önüne geçilmesi için bu tarzda farkındalık yaratacak, çok büyük bir proje değil ama farkındalık yaratma açısından yapmış oldukları Tohum Sandığı projesini çok olumlu ve başarılı buluyorum. İnşallah artarak da devam eder. Şimdi kullanılan hibrit tohumlarından çok daha fazla ürün alıyoruz belki ama çekirdeğini alıp attığımızda ürün olmuyor. Çünkü bir pazar var. Burada bu pazarda biz tohum da üretmeye başladık son zamanlarda ama ne kadar üretirsek üretelim, çoğu tohum çeşidinde dışa bağımlılığımız hala devam ediyor. Ama dediğim gibi klimalı odalarda üreticinin sorunu çözülmez. Ne zamanki üretici ile yan yana bir gün akşama kadar çalışırsan, onunla domatesini veya diğer ürünlerinin dikim ve pazarlama noktasında onunla beraber olursan asıl o zaman üreticinin sorunları kayıt altına alınır ve o sorunlar çözünür. Kayıt altına alamadığımız, tespit edemediğimiz sorunu nasıl çözeceğiz? Öncelikle bizim tespit etmemiz gerekiyor. Kesinlikle üreticinin yanında olmak gerektiğini düşünüyorum” dedi.
 
“BİZİM BU MARKAYI YARATMAMAMIZ GEREKİYOR”
Kaya, “Bizim kesinlikle yurtdışına mal satabiliyor durumda da olmamız lazım, yurtdışından devamlı mal alabiliyor olmamamız da lazım. Bizim yurtdışılarında masalarımız olması gerektiğini düşünüyorum tarımla alakalı. Yurtdışında hangi ürüne talep var, neye ihtiyacı var, yurtdışılarında hangi ürünlerin fazlalığı var, yurtiçinde de hangi ürünlerin fazlalığı var, hangi ürünü alacağız, hangi ürünü satacağız, fiyat dengelerini bu şekilde kurabiliriz. Bu sistemi ayakta tutarsak, iyi üretici olursak dünyada bu önümüzdeki günlerde en büyük silah gıda olacak. Bizim tekrardan üretimimizi ele alıp, en kalitelisi, en sağlıklısını üretmek için… Bir dergi Çanakkale’yi en yaşanılabilir kent ilan etti. Neye göre ilan etti, geçen sene Çanakkale kaçıncı sıradaydı, geçen yıl kimi birinci seçtiler, bunların hepsine bakmak gerekiyor. Bazı şeyleri sorguluyorsun. Bizim bazı konularda marka olmak istiyorsak, marka olacak hamleler yapmamız gerekiyor. Daha sağlıklı gıda, daha sağlıklı hava, daha sağlıklı su ve toprak, bizim bunların hepsine sahip çıkmamamız gerekiyor. Bazı şeyler tartışmadan bundan sonraki yıllarda da Çanakkale’nin en yaşanılabilir kent olmasını önün açık ara açılması bizim en büyük hayalimiz. En yaşanılabilir kent olarak biz bunu çok iyi noktalarda tutabilirsek o zaman bizim bazı şeylerimizin de değeri artacak. Burada yaşamanın bir bedeli olacak. Bizim bu markayı yaratmamamız gerekiyor. Çanakkale yerelinde konuşacak olursak, üretimimizle, havamızla her şeyimizle bizim daha kaliteli olduğumuzu açık ara kanıtlamamız gerekir” diye konuştu.
 
“GÜNDEM YARATACAĞIZ”
Kaya, meyve suluk için üretim hakkında değerlendirmelerde bulunarak ise şunları söyledi: “Meyve sulukta fiyat 40 kuruştu, 50 kuruşu çıktı. Bizim hedefimiz 70 kuruşlar, 80 kuruşlar meyve sulukta özellikle. Sahaya inmeden bunun ne kadar zor toplandığını, bu ürünlerin ne kadar zor yetiştiğini, yağmurun bu ürüne zarar verdiğini, dolunun bu ürüne zarar verdiğini, sıcağının bu ürüne zarar verdiğini görmemiz açısından ve önümüzdeki yıllardaki dikim planlamalarımızı daha iyi yapmamız adına, ürünlerimize daha iyi bakmamız adına bizim meyve sulukta özellikle 70, 80 kuruşların konuşuluyor olması lazım. O 200 CC’lik ufak meyve suların bundan 4-5 sene önce sanayiciler 40 kuruşa meyve suluk toplarken, meyve suları oda 50 kuruş, 60 kuruştu. Şimdi bakıyorsun o 2 liraya satılıyor, meyve suluğu yine 40 kuruşa almaya çalışıyorlar. Sanayici sen karını arttırdın, fiyatını artırdın bundan 4-5 sene önce aldığın fiyattan daha niye almaya çalışıyorsun. Bu üretici olmazsa sende olamayacaksın. Bu üretici bunu üretmezse, ‘ben bu işten çıkacağım’ derse sende bu işte olamayacaksın. Sen marketteki fiyatları artırıyorsun. 60 kuruşluk şeyi 1.80 ile 2 liraya marketlerde fiyatın var. Meyve suluk fiyatını neden 40 kuruşlarda tutmaya çalışıyorsun. Biz bunu gündeme taşımaya çalıştık.  Bizim için çok önemli bir konu meyve suyu özellikle meyve üreticilerimiz için ciddi şekilde önemli bir konuydu. Bu konuyla alakalı bizi Bursa’dan arayanlar oldu. Yardım isteyenler oldu. O bölgelerdeki odalarımızın da ciddi şekilde bu yönde sıkıntıları vardı.  Biz onlara destek olmak açısından kendi bölgemizdeki üreticilerimize de destek olma açısından ve bu konuyu gündeme getirme açısından basında da, normal köy toplantılarında da, kahve toplantılarında ve kendi yapmış olduğumuz toplantılarda da defalarca gündeme getirdik.  Bundan sonrada hangi ürünümüzde sıkıntı varsa biz bağırmaya, gündeme getirmeye devam edeceğiz. Çünkü bizim işimiz bu. Gündem yaratacağız. İnşallah yarattığımız bu gündemle üretici lehine sonuçlar çıkar diye düşünüyoruz.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN