Çanakkale Onsekiz Mart Ünivesitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Akademisyeni Dr. Öğretim Üyesi Ali Emre Şevik, katıldığı radyo programında bağımlılıkla mücadele yöntemlerini anlattı.
 
Bağımlılığın günümüzde çok çeşitli şekillerde ortaya çıktığını söyleyen ÇOMÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Akademisyeni Dr. Öğretim Üyesi Ali Emre Şevik, konuşmasına bağımlılığın tanımını yaparak başladı. Şevik, “Bağımlılık, birçok şekilde tanımlanabilecek bir kavram. En geniş tanımı, herhangi bir nesne, herhangi bir kişi, herhangi bir durum için yoğun bağlılık hissetme. Bu artık felsefi, siyasi bir kavram olarak da kullanılıyor, güncel hayatta da farklı şekillerde kullanılıyor ama psikiyatrik açıdan bunu ele aldığımızda artık bireyin bir durum veya bir nesne ile kendi isteği dışında, kendisi istemese de tekrarlayan, birlikte olma, onu kullanma, o ortamda bulunma, o davranış kalıbını tekrar sergilemeye dönük yoğun istek duyması hali. Altınız çiziyorum, bağımlılık oluşturması için artık bireyin bu davranış kalıbını sergilememe yönünde bir isteğinin olması gerekiyor ama iradi anlamda buna engel olan biyolojik bir süreç var. Bu sürece de biz patolojik bir gözle bakıyoruz ve hastalık olarak ele aldığımız bağımlılık süreci bu oluyor” diyerek bilgi verdi.
 
“ÇEŞİTLİ DAVRANIŞ KALIPLARI HAYATIMIZDA BAĞIMLILIK YERİNİ ALIYOR”
Bağımlılığın çeşitlerinden bahseden Şevik, teknolojinin gelişimi ile beraber sosyal ağlar ve online oyun alanında da bağımlılık çeşitlerinin çoğaldığını söyledi. “Aslında hiç farkında olmadan içine dâhil olduğumuz çeşitli davranış kalıpları olarak hayatımızda bağımlılık yerini alıyor” diyen Şevik, “Belki ilk akla gelecek ve dikkat çeken sosyal ağlar üzerinde fazla vakit geçirme olabilir. Online internet oyunlarında çok uzun zaman geçirme, online kumar oynama gibi hayatımızda teknolojinin de getirdiği ama altında aslında benzer bir nörobiyolojik,  psikolojik bir döngünün yattığı bağımlılık kalıpları da ortaya çıkıyor. Medya bunu kullanıyor ama bunun dışında kumar oynama, risk alma, kaybetmeye rağmen, kaybetme riskinin yüksek olduğunu bilmene rağmen tekrar tekrar oynama davranışı. Kolay erişilebiliyor, yaşı kontrol etme şansımız ortadan kalkıyor. Çok çeşitli şekillerde internet üzerinden bağlanılabildiği için farklı ülkelerden bu tarz oyunlara girilebiliyor veya burada kaybedilen şey para, pişman olunuyor. Oynamayacağım deniliyor ama tekrar aynı davranış sergileniyor ‘ya kazanırsam’ heyecanıyla. Ama bir taraftan belli oyunları çok uzun süre online kalarak devam etme. Bunlara obsesif, takıntılı uğraşılar diyoruz. 10 saat odasından çıkmayan genç ergenler, genç erişkinler bu popülasyon içerisinde yer alıyorlar. Çok ciddi zaman geçirdiklerini, ertesi gün sınavı olmasına rağmen oyuna daha çok zaman ayırdığını ve akademik başarısı anlamında kayıp yaşamasına rağmen ben bugün oynamayacağım diyemediğini görüyoruz. Bu tarz davranış kalıpları da bir şekilde hayatımıza bağımlılık anlamında giriyor” diye konuştu.
 
“RİSK HEPİMİZ İÇİN VAR”
Şevik, bu konuda herkes için risk olduğunu söyleyerek, “Risk hepimiz için var. Madde anlamında, maddeye erişebilecek herkesin riski var. Teknolojik anlamda cebinde internet erişimi olan bir telefon taşıyan herkes için risk var. Ama daha çok daha önce bahsettiğim ergenler ve genç erişkinler için bu risk fazla. Yani 12-30 yaş arasındaki grup, çünkü sosyal anlamda daha çok akranlarının etkisi altında kalabilme, karşılıklı etkileşime ihtiyaç duyma, kendi kimliğini geliştirme ile ilgili süreçlerin de işlediği bir dönem bu. Bağımlılığın hem madde anlamında hem davranış kalıpları açısından arkadaşlardan, rol modeli olan kişilerden de edinilen o masum başlangıçlarla bir şekilde patolojik sürece doğru evrildiğini görüyoruz bu yüzden bu kitle daha çok risk altında” dedi.
 
“NELER YAPABİLİRİZ BAŞKA DİYE İRDELEYEYİM”
Süreçte yapılması gerekenlerde her zaman eksik olunduğunun düşünülmesinin çaba göstermek açısından daha olumlu sonuçlar elde edeceğini söyleyen Doktor Şevik, “Ben sadece ailenin, okulun, toplumun bir eksikliği olarak ele almayalım ama neler yapabiliriz başka diye irdeleyeyim. Aile, çocuğu küçük yaştan itibaren o aile bağının içerisinde tutacak. Davranışlarını gözleyecek. Yalnız kalmaya mı başladı, içine mi kapandı ders başarısı ne durumda, arkadaşlarında bir değişiklik var mı, yorgun mu gelmeye başladı eve bunları takip edecek. Aynı zamanda yaş büyüdükçe psikiyatrik açıdan yatkınlığı olan kişilerde kendi kendini tedavi etme aracı olarak çeşitli maddelere yönelimi olabiliyor hem de sosyal fobisi olan bir bireyin odada oturarak internet üzerinden sanal bir iletişim kurması çok daha kolay. Sosyal fobisini bir şekilde kendisini yenmiş hissettiren bir süreç olarak yaşanıyor. Öncelikle ailenin desteği, bilgilendirilmesi ve takibi, sonraki süreçte ise altta yatabilecek olan depresyona yatkınlık, kaygı bozuklukları, sosyal içe çekilme davranışlarının bu kişilerde olup olmaması, kendileri ile ilgili farkındalıkları genç erişkinlerin, özellikle üniversiteye gelen gençler için geçerli olabilir, bu süreçleri kendilerinde gözlemlemeleri, artık ailelerinden kopuş yaşıyorlar ve stres altındalar. Bu stresle başa çıkmak için sağlıklı olarak ne yapabilirim gibi bir arayış. Yoksa arkadaş grubu içerisinde kalmak için teklif edilen bir sigara, bir maddeyi almak durumda değiliz. Bunun zorunluluğu içerisinde değil aslında genç ama o ilk tecrübe ve sonraki pişmanlık dönemine kadar bunu fark etmemiş oluyor bireyler ve bir bağımlılık süreci başlamış oluyor” ifadelerinde bulundu.
 
“BİREYSEL FARKINDALIK ÇOK ÖNEMLİ”
Şevik, teknoloji bağımlılığının yarattığı etkiler konusunda ise, “Her şeyden önce internet kullanımı birçok buluşmada, insanların bir araya geldiği ortamlarda sosyal diyaloğu azaltıyor. Bireyler telefonları veya sosyal medya üzerinden yine kendi arkadaşlarıyla sosyal medya üzerinden iletişim kurmayı yanındaki insanlarla konuşmaya tercih eder pozisyonda ellerindeki telefonlara bakar durumdalar. Bu sosyal iletişimin azalmasına neden oluyor. Aynı şey aile iletişimi için de geçerli. Küçük çocuklara tablet, bilgisayarlar veriliyor. Çocuk o anlamda o aileden duygusal bağ anlamında kopuş yaşıyor. Bir de zaman boyutu var bunun. Online oyunda geçirilen zaman. İnsan ömrü çok uzun değil, toplumsal anlamda da şimdi genç nüfusumuzun çok fazla olduğu bir ülkedeyiz her ne kadar bu oran düşüyor olsa da, 20 yaşındaki gençlerin günde üç saatlerine cep telefonlarındaki mesajları veya sosyal medyadan bana ulaşmaya çalışan var mı diye kontrol ettiğini düşünürsek, çok ciddi rakamlara ulaşıyoruz. Bir günde belki binlerce insanımızın hayatı kadar bir zaman. Bu belli bir hedefe dönük harcanmamış, kaybedilmiş bir zaman. Sonuçta da belli bir üretime dönük ürün ortaya konulamamış bir zaman. O anlamda bireysel farkındalık çok önemli” şeklinde konuştu.
 
“BUNA YÖNELMESİNDEKİ SEBEP NEYDİ DİYE SORGULAYARAK YAKLAŞMAK GEREKİYOR”
Bağımlılığın çeşitli basamaklarını anlatan Şevik, ilk önce bu bağımlılığa nedenlerin araştırılması gerektiğinin altını çizdi. “Öncelikle neden böyle bir davranış kalıbı içerisine giriyorlar. Bu madde olabilir, alkol, sigara veya farklı bir uyuşturucu madde olabilir veya yoğun internet üzerinden oyun oynama, eve gelince erkek alıyor telefonu ve yatana kadar oyun oynuyor” diyen Çevik, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bunun sebebi için karşılıklı bir diyalog kurulması gerekiyor ve karşı tarafa suçlayıcı olamadan, buna niçin ihtiyaç duyuyor, buna yönelmesindeki sebep neydi diye sorgulayarak yaklaşmak gerekiyor. Bir de bu anlamda çevremizdekileri korumada da farklı basamaklar var diyebiliriz. Birinci basamakta belki daha genç yaşlarda, bu işlere daha hiç teması olmamış, hiç eline telefon almamış küçük yaştaki çocuklarımız veya hiçbir maddeyle teması olmamış gençler için bilinçlendirmek. Bunun içeriği, zararı, yaptığı etkiler anlatılmalı. Gençlerimizin kafası çalışıyor. Bu birinci koruma aileler tarafından yapılabilecek bir şey. İkincil koruma ise,  bir şekilde maddeyle temasa geçmiş veya bir şekilde bu yaptığının kendisi açısından zararlı olabileceğini düşünen, bırakma isteği olan ama tam bağımlılık dönemine girmemiş bireylerin bilinçlendirme ve iradelerini olumlu yönde pekiştirilmelerini teşvik edici bilgilendirme. Burada bir şansımız var çünkü fizyolojik anlamda beyinde kimyasal değişimler oluşmamış durumda bireylerin kendilerini frenlemeleri. Gerek psikiyatriden yardım almaları gerek bu davranışlarını değiştiren örüntüler, farklı alışkanlıkları hayatına sokmaları. Üçüncü olarak da ortaya çıkmış ve yerleşmiş olan bağımlık sürecinin tedavisi. Bu üç aşamadan en güzeli o ailede bu işe hiç bulaşmadan, işin başındayken bilinçliyken uzak durabilme noktası.“
 
“KATI ENGELLER KOYARAK DEĞİŞTİREMİYORUZ BU DURUMU”
Kişilerin çevrelerindeki bağımlı tanıdıklarına yaklaşımlarının çok önemli olduğunu belirten Şevik, “Öncelikle bunun bir biyolojik kısmı var. Bunun farkında olmamız ve suçlayıcı olmamamız gerekiyor. Bu döngüyü biz onu uyararak, kızarak değil her ne kadar iyi niyetli de olsa, katı engeller koyarak değiştiremiyoruz bu durumu. Bu biyolojik sürece kimyasal bir destek, tedavi, belki psikoterapi süreci, o bireyle yapılacak bir psikiyatrik tedavi sürecin yer alması gerekiyor. Bireyin bu durumdan zarar gördüğünü kendisine açıklama çabası. Bunları yaparken de aşağılayan, yargılayan onu rencide edici konuşmalar yerine ‘bundan uzaklaşsan daha iyi olur, zaman kaybediyorsun, kendine zarar veriyorsun, paranı bu şekilde harcayarak kendine zarar veriyorsun’ şeklinde daha ılımlı şekilde tedaviye yönlendirmek gerekiyor. Dışlamamamız gerekiyor ve niçin başladıkları ile ilgili bizlerin de kafa yorup o açığı doldurmaya yönelik bir çaba içerisinde olmamız gerekiyor” önerilerinde bulundu.
 
Gizem Tuğçe BAYHAN