Hani bir psikolog geyiği vardır söylenir durur 'Uzan şuraya seni çocukluğuna döndüreceğim' diye. Lütfen çok ciddiyim rica ediyorum nereye uzanayım? Ben tekrar çocukluğuma dönmek ve mümkünse...


 
Hani bir psikolog geyiği vardır söylenir durur "Uzan şuraya seni çocukluğuna döndüreceğim" diye. Lütfen çok ciddiyim rica ediyorum nereye uzanayım? Ben tekrar çocukluğuma dönmek ve mümkünse orda kalmak istiyorum...
 
Yıllar önce daha teknolojinin yaygın çılgınlığı bizim buralara uğramamışken, bizler daha cep telefonu şöyle dursun ev telefonu nedir bilmezken LCD, Plazma, LED TV’leri rüyamızda bile göremeyip, sırtı kambur tüplü TV’lerin soluk siyah beyazında tek kanallı dünyamızda uykudan önce masalları dinlerken, ikide bir kopan yayın arasına giren evimizin tek lüksü necefli maşrapaya bile hayran hayran bakarken SMS’le bayram kutlanacakmış ileriki yıllarda dese biri kazma sapıyla kovalanacakken…
 
Bayramların küskünlerle barışma vesilesi, büyükleri arayıp halini hatırını sorma vesilesi, küçüğün küçüklüğünü büyüğün büyüklüğünü bildiği, insanların tatile değil de bayrama ihtiyacı olduğu dönemlerde, velhasıl kelam her şeyin daha bir samimi ve candan yürekten olduğu dönemlerdi. Evlerde günler öncesinden bayram temizliğine hazırlığına başlanmıştı bile. Bak Ayşe teyze camları siliyor, Fatma teyze halı yıkıyor, Hayriye teyzede alışverişe gidiyor eline pazar çantasını almış. Kim bilir azıcık parasıyla ne kadar güzel şeyler alacak…
Bende kınayı çok sevdiğim için annem mutlaka Arife günü akşam ellerime kına yakacak sonra boksörler gibi ellerimi sarıp sarmalayıp kocaman yapacağım uyuyacağım. Bayram sabahı da misler gibi kına kokan ellerimi yıkayıp rengi ne güzel olmuş diye bakıp bakıp koklayacağım… Erkenden edilen kahvaltının ardından aileyle bayramlaşıp mahalledeki komşularla bayramlaşmaya çıkılacak. Tabi bizim derdimiz şeker ama olsun el öpmekte güzeldi. O zamanlar el öpmekle dudak aşınmıyordu yani… Ben kına seviyorum diye herkes sevecek değil ya! Bir teyzede elini öpmek için uzandığımda elimin kınasına bakıp "Ay ben kına sevmem. Öpme elimi" diyecekti. Çocukluğuma aldırmadan ve ben o teyzeyi hep o haliyle hatırlayacağım…
 
Mahallede Bayram gezmemiz bitip de bu sefer akraba ziyaretlerine gelirdi sıra.
Akrabalarında bayramı kutlanır şekerler harçlıklar çantaya doldurulur arada sırada kaç para topladığımız sayılırdı. O bozuk paraların şangırtısı da ayrı bir güzel gelirdi. Ne güzel herkes bir arada tam bayram olmuş, ne kadar kalabalık olduk öyle. Kahveler içilir, tatlılar yenir, yemekler yenir, her şey kalabalıkla daha mı güzel oluyor ne? Ve bayramın ikinci günü annemin köyüne gitmek için hazırlık başlar. Tabiki de bayram öncesi ben mutlaka dedemlere bayram kartı yollamışımdır. Hiç aksatmazdım, dedemde pek severdi. Her gittiğimde benden önce gelen bayram kartının elektrik düğmesinin üstünde asılı olması çok hoşuma giderdi. Ramazan Bayramında daha çok şekerli çiçekli kartları tercih ederdim Kurban Bayramında koç resimlileri seçerdim yada şu sonradan daha süslüleri çıkmıştı pullusu parıltılısı onlardan alırdım. En saf duygularımla bayramlarını kutlar yollardım.
1 saat uzaklıktaki köye gitmek o zaman ne meşakkatliydi. Hele hele bayramlarda! Şimdiki gibi yol üzerindeki her köyün ayrı arabası yoktu. Tek otobüsle kaç kişi yolculuk ederdi. Şimdi balık pazarı olan yer eskiden garajdı küçücüktü, gerçi şimdiki terminalde küçük ama olsun Gelibolu'da küçük...
Neyse ortanca abimi araba tuttuğu için onu mutlaka koltuğa oturtmalıydık. Bizler ayakta da gitsek olur. Aslında her seferinde babam bize de bilet alırdı ama yolcunun fazla olmasından dolayı illa çocukları anne babalarının kucağına aldırırlardı da yine de ayakta yolcu eksik olmazdı. E tek otobüs firması olması kolay değil. Şimdi buradan ismini vermiyorum. Neyse herkes bindiyse otobüse tamamdır. Kalkıyo kalkıyo… Daha yoldan yolcu alacak dur bakalım! Ama yolda da yolcu indirecek hep devir daim. Hayırlı yolculuklar olsun. İlerde trafik kontrolü var ayaktaki yolcular çökün!... Çöktüler alışkınlar zaten… Onlar çökünce tabi polis amcaların yanından geçerken otobüste ayakta yolcu yok havası oluşuyor ama yarısı çömelik vaziyette. Kontrolü geçince tekrar ayağa kalkın bakalım hop… Allah aşkına o zaman trafik polisleri bunu bilmiyor muymuş? Aslında biliyor da otobüsü durdurmuyor. Durdursa görecek fazla yolcuyu, kesecek cezayı ama iki tarafta suçlu. Şoför fazla yolcu aldığı için suçlu, yolcu bir sonraki otobüsü beklemeyip gideceği yere ayakta da olsa daha çabuk gideceği için suçlu. Alan memnun veren memnun! Trafik polisine de bunu kanıtlayıp ceza kesmek düşüyor ama böyle bir şey olmuyor. Belki de oluyordur da bize denk gelmemiştir…
 
Çok da sıcak oldu otobüsün içi ya açsanıza azcık şu camları!.. Açık ya zaten abim çok açınca da cereyan yapıyor. Al kolonya dökeyim, istifra eden var poşet yok mu arabada? Var geliyor… Az kaldı zaten şimdi geliyoruz sabır sabır! Sonunda geldik, inin arabadan hadi çıkın temiz havaya kendinize gelin. Ay anlatırken bile başım döndü inan ki neydi o nefes nefese sigara dumanı ter kokusu!... En güzeli anneannemlerin bizi bekliyor oluşu. Bak daha kapıda karşılar hemen meraklanmış az gecikince.
 
Arife gününden daha pişirmiştir lokmalarını leğen dolusu, tencere dolusu yapmıştır yemeklerini bahçedeki ocağında. Misler gibi toprak kokuyor. Koskocaman badem ağaçlarının olduğu bir bahçe karşılar bizi, içinde bir kuyusu bulunan evinin önünde üzüm asması çardak olmuş gölgesi yeter. Ayağına dolanan kediler de ayrı güzel… Bahçesinde rengarenk çiçekleri biraz sebzesi meyvesi ağaçları, damdan gelen buzağıların sesleri! Ben ineklere bakmaya gideceğim… ‘Ha gidersin sonra gel içeri otur önce dinlen kızanım üstünü batırma bak annen ne güzel giydirmiş’
 
Ah ah dedem az önce küçücük penceresinin aydınlığı önünde Kur'an-ı Kerim okumuş belli. Allah kabul etsin gözündeki gözlüklerinden anladım. Bütün torunlarının evlatlarının doğumlarını bilen hatırlayan dedem, önemli konuları not eden dedem takvim yapraklarını bile atmayıp tekrar tekrar okuyan dedem şimdilerde evlerinde ciltler dolusu kitabı olup da okumayanların ibret alası dedem...
 
Oh biz geldik diye az sonra dayımlarda yengemlerde gelir teyzemin çocukları gelir ne oyunlar oynarız bahçede, anneannem içerden seslenir bir telaşla kuyunun üstünü kapadınız mı? Aman kızanım çocuklar düşüp etmesin!... Kapadık anne…. Yengem en çok kahrımızı çeken, şu yaşıma rağmen hala kendisine nazım geçen yengem. E kolay mı o bize gelin geldiğinde ben 8-9 yaşındaydım daha hey yıllar... İçerde büyükler sohbete dalar bayramlaşmanın ardından ufak köy evinin gönlü büyük insanlarının  yer sofrasında yemek yenmiştir biz çocuklarda çoktan oyuna koyulmuşuzdur.
Oyuncağımızda yok ki ama bir sürü oyunumuz vardı oynayacak saklambaç, kuka, isim şehir, amiral battı, kovalamaca bunlardan bazıları. Günün nasıl bittiğini anlamazdık bile! Gecede ayrı bir güzel olurdu gelen misafirler yada gidilen gezmeler. TV’de mutlaka oynayan Çağrı filmi ve Kemal Sunal filmleri o yıllara imza atıp çıkanlardı. Hala bir çok yerde bu ve buna benzer sahneler yaşanıyor. İyi ki de yaşanıyor… Lütfen yaşanmaya da devam etsin. Tamam gelişelim, ilerleyelim teknolojiyi her anlamda yakalayalım, ayak uyduralım ama şu güzelim örflerimizi, adetlerimizi de yitirmeyelim lütfen. Evlerimizde eşyalarımız arttıkça meşguliyetimizde artmasın. İşte bende böyle duygularla bir bayram daha geçti. Bunlar benim geçmişimdeki bayramlarımda yaşadıklarıma dair hatırladıklarımdan bazılarıydı. İnanın daha fazlası var ama şimdilik bu kadar yeter.
Hepinizin geçmiş bayramı mübarek olsun. Gelecek bayramları da inşallah daha güzel olsun. Rabbim öyle güzellikler versin ki çektiğimiz acıları, duyduğumuz üzüntüleri unuttursun inşallah. Hakkımızda en hayırlısı neyse onu bize versin Allah'ım.
Sevgiyle...