Nerden çıktı bu yazma arzusu?


 
Nerden çıktı bu yazma arzusu?
Doğuştan gelen bir yetenek miydi yoksa sonradan mı gelişmişti?
Aklı başında insan işi miydi yoksa hayal gücünün eseri miydi? Ya da insanların aklından geçen düşünceleri içinden geldiğince gönlü erdiğince kalemi yettiğince kağıda dökme sanatı mıydı?
Sebep her ne olursa olsun yazılanlar ister makale ister şiir ister roman ister günlük ister mektup olsa bile hepsinin sonucu bir ihtiyaç ya da rahatlama deşarj olma biçimiydi...
Kimisinin ekmek parası için kimisinin yaşam biçimi kimisinin amatörce uğraşısıydı.
Hepsi emek hepsi duygu birikimi hepsi yürek gücüydü, hiç biri küçümsenemezdi...
Bazen okulda bir kompozisyon ödevi sonrası elde edilen dereceydi "Ey Türk Kadını! Sen Yerlerde Sürünmeye Değil, Omuzlar Üzerinde Göklere Yükselmeye Layıksın" Sözü üzerine Ulu Önder Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün...
Belki de çocuksu bir heyecanla yazılan 23 Nisan şiiri ile dereceye girip kazanılan yıllarca kullanmaya kıyamayıp saklanan bir dolma kalem sevinciydi...
Ve okuma yazma bilmeyen komşunun gurbetteki kızına olan hasretini özlemini mektuplara döküp sonuna acele cevap kestane kebap yazmaktı sonrasında onu postaneye götürüp yollamak günler belki haftalar sonra gelecek olan cevabı okumak için merakla beklemekti...
Bir diğer komşunun askere giden oğullarına yazılan mektuptu yazmak. Bir annenin asker oğluna özlemini evinden mahallesinden haberleri usulünce kağıda dökmekti yazmak...
Ah o mektuplara yazılacak öyle çok şeyler olurdu ki...
Bazen de arkadaşların hatıra defterlerine yazmak "Bana kalbin kadar bu temiz sayfayı ayırdığın için" diye cümleye başlayarak....
Bazen de "Biliyor musun sevgili günlük" demek en masumundan en gizlisinden en sevimlisinden....
Ve bir kartpostala yazmak en içten dileklerinle güzel cümlelerini...
Bir de bakmışsın yıllar geçmiş teknoloji gelişmiş günlüklerin yerini pcler, bloglar, tabletler, akıllı telefonlar, mektupların, kartpostalların yerini smsler, whatsapp mesajları anı defterlerinin yerini facebook yorumları messenger mailler vb... almış ve buralar eskiden hep dutluktu esprileri de almış yürümüş...
Yıllar geçerken seni senden alıp gitmiş...
Ve yazmak en sevdiğin programcıya mailler atmak içinden geldiğince okur mu, görür mü acaba cevap yazar mı düşüncesiyle ve aldığın her cevapla dünyaların senin olmasıydı belki de...
Sonra 2007 yılında bir blog macerası başlayıvermiş zaten içimde hep bir yerlerde duran yazma arzum depreşivermiş elişi yemek etkinlik falan filan derken yazılar birikmiş.
Kimisi az kimisi çok okunmuş kimisi hiç okunmamış. Yayınlanmış yayınlanmamış kendine saklanmış kimseler bilmemiş amma velakin hepsi yürekten süzülüp kalemden klavyeden dökülüp dilimiz döndüğünce elimiz erdiğince gücümüz yettiğince bizi bizim gibiler anlar düşüncesiyle bir şeyler karalanmış...
İçinde hep bir umut belki bir gün daha fazla kişiye ulaşabilmek... Vazgeçmemek.
Şimdilerde Boğaz Medya' da naçizane yazmaya çalışmak. Minnetle...
Sevgiyle...