Çanakkale'nin Bozcaada ilçesinde yaşayan gazeteci yazar Prof.Dr. Haluk Şahin, artık dünyada bir gelenek haline gelmiş ‘gün batımı’ izlenmesini bloğuna taşıdı. Bozcaada da gelenekselleşen  gün batımının Amerika seyahati ardından geldiği adada nasıl başladığını yazan Şahin “Tabii, hemen aklıma geldi: Bizim adada niçin olmasın? Kaldı ki, bizim denizimiz daha güzel, manzaramız daha görkemliyd” dedi.
 
Bozaada’da yaşayan, adalıların sevilen ismi gazeteci yazar, Prof.Dr. Haluk Şahin bloğunda; ‘Ne güneşler batıyor’ başlıklı son yazısında artık dünyada olduğu gibi Türkiye’nin bazı yerlerinde de popüler hale gelen, Çanakkale’nin de özellikle Bozcada ilçesinde Habbele’den ve Polente Feneri’nden güneşin batışını izlenmesi hatırlattı. Şahin, bunun adada nasıl başladığı hikayesini de anlattı. ‘Beğenilmiş olmalı ki, iş büyüdü, bugünkü haline dönüştü’ diyen şahin günbatımı bölgesine dair bir öneride de bulunarak, “Örneğin, katılımcılar kendi otomobilleri ile değil, belediyenin işlettiği elektrikli shuttle’larla gelseler, örneğin çöplerini toplama konusunda sık sık uyarılsalar, örneğin baktıkları denizin nasıl bir deniz olduğu onlara anlatılsa” cümlelerini kurdu.
 
İşte Şahin’in bloğunda beğeni toplayan yazı;’’ Florida’da gördüğümüz gün batımı kutlaması adamıza çok yakıştı. Ancak bu haliyle değil. Son yıllarda adanın en popüler kültür turizmi etkinliğinin ‘gün batımı’ haline geldiğini görünce sevinsem mi yoksa yerinsem mi bilemiyorum! Çünkü, ne mutlu ya da ne yazık bize ki, biraz da bizim marifetimiz sayılabilir. Şimdiki toz duman, kargaşa görünümüyle değil, özgün fikir olarak. Efendim, 20 küsur yıl önce, biz iki adalı, eşim Belgin ve ben, son yıllarda adalı yaptığımız kadim dostumuz Nizamettin Aydın ile birlikte ABD’nin Boston kentinden yola çıkıp Florida eyaletine gitmiş, ta en Güney ucundaki Key West’e ulaşmıştık. Küba’nın karşısına düşen Key West büyük yazar Hemingway’in evi olarak da bilinen, cıvıl cıvıl bir “balıkçı kasabası”. Tropik iklimi nedeniyle, soğuk eyaletlerde yaşayanlar arasında çok popülerdi. Biz de Kuzeyden geliyorduk. Normal otel bulamayınca bir tekne otel bulup çevreyi keşfetmiş ve çok sevmiştik. Ne de olsa biraz Akdenizliydik! İkinci akşam akşam üzeri kordon caddesinde yürürken rengarenk, bol müzik ve eğlenceli bir bölgeye geldik. Bayağı bir kalabalık toplanmıştı. Ellerde şarap kadehleri ve içki bardakları vardı. Ne olduğunu sorduğumuzda ‘Gün batımını bekliyoruz’ dediler. ‘Öyleyse biz de bekleyelim’ dedik. Biraz sonra güneş, kırmızı bir balon gibi, Atlantik Okyanusu’na indi, suya daldı, tam ufukta gözden kaybolduğu anda bir alkış patladı. Herkes o gün dünyayı aydınlatma görevini tamamlamış olan güneşi alkışlıyor, ona teşekkür ediyordu. Biz de alkışladık. Biz de şanslıydık. Biz de orada olmaktan memnunduk. Meğer bu tören her gün yapılırmış! Ülkenin çeşitli yerlerinden insanlar katılırmış!
 
“TABİİ, HEMEN AKLIMA GELDİ: BİZİM ADADA NİÇİN OLMASIN?”
Bu gün batımının ABD’den Bozcaada’ya gelişinin nasıl olduğuna dair ise Şahin; “Tabii, hemen aklıma geldi: Bizim adada niçin olmasın? Kaldı ki, bizim denizimiz daha güzel, manzaramız daha görkemliydi. Ova’dan, Habbele’den, Polente Feneri’nin oradan Batı’ya bakıldığında Limni’nin ve Taşoz’un arkasında batan Ege güneşi ile kim yarışabilirdi? Onların Hemingway’i varsa bizim de şarap rengi denizi anlatan Homeros’umuz vardı! Geldikten sonra bunu adalı bir kaç dosta anlattım ve yazdım. Bir kaç yıl sonra rahmetli dostum Haşim Yunatçı traktör römorkunda bağ ve gün batımı gezilerine başladı. Beğenilmiş olmalı ki, iş büyüdü, bugünkü haline dönüştü: Özetle şöyle: Gidip gelmesi zor, toz toprak içinde otomobillerin parkedidiği, minibüs ve taksilerin vızır vızır sefer yaptığı bir curcuna… Artık dükkanlarda günbatımı sepetleri satılıyor. Pizzacılar özel pizzalar yapıyor. Gelenlerin çoğu şarap içmek ve Instagram’a resim çekmek dışında oraya niçin geldiğinin farkında değil. Tarihsel ve coğrafi içeriğinden kurtarılmış bir mesire olayı… Ben bizim Key West’ten getirdiğimiz fikrin adaya yakıştığına hala inanıyorum, ama bu haliyle değil. Ege Denizinin en güzel bağlarının bulunduğu, en kişilikli şaraplarının yapıldığı Bozcaada bunu çok daha iyi yapabilir. Örneğin, katılımcılar kendi otomobilleri ile değil, belediyenin işlettiği elektrikli shuttle’larla gelseler, örneğin çöplerini toplama konusunda sık sık uyarılsalar, örneğin baktıkları denizin nasıl bir deniz olduğu onlara anlatılsa… Mendirek Dergisi’nin 50. sayısından alıntılanmıştır.’’
 
İbrahim Akın KAZANCI