Senede bir ya da iki defa tekne batışına şahit olduklarını olduğunu ifade eden Çanakkale Deniz Ürünlerini Küçük Balıkçıları Koruma ve Yaşatma Derneği Muhasibi Ümit Aksaç, Sarıçay yatağı üzerindeki sorunlara çözüm bulunması gerektiğini, yatak üzerinde de yaklaşık 300 adet sandal bulunduğunu belirterek, “Her sandalın bir eşi iki de çocuğu olsa, bin 200 kişi buradan ekmek yiyor. Buna bir çözüm bulalım. Belediye, DSİ baksın diyor; DSİ, bizden çıktı diyor. Sarıçay; öksüz, sahipsiz, yetim kalmış durumda…” ifadelerini kullandı.
 
BELEDİYE ARACI YANLIŞ PEYZAJDAN DOLAYI YANAŞAMIYOR
Teknelerin sahiplerinin olduğunu ancak Çanakkale’de olmadıklarını ya da uzun süredir bakım yaptıramadıklarını söyleyen Aksaç, yağmur sularının biriktiğini, ahşapta ufak tefek arızalar olabildiğini, şaft veya pervane tarafından su alabildiğini aktardı. Kimse ilgilenmediğinde battığını ve batışının ardından da Belediye’ye konuyla ilgili haber verildiğini ve ancak atılacak vaziyetteyse gelip alındığını iletti. Ancak Belediye’nin aracıyla yaklaşmasının sıkıntılı olduğunu belirten Aksaç, “Yanlış peyzajdan dolayı o bölgeye araç yanaşamıyor. Zaten teknelerin sahibine de ulaşılamıyor. Bazıları var, sahiplerinin kim olduğu bile bilinemiyor. Bu teknelerin kamu malına da zararı var. Deniz, çay yatağı bir kamu malı, kirlilik arz ediyor. Hiçbir şey olmazsa görüntü kirliliği oluşturuyor” dedi.
 
“TEMİZLİĞİ DÜŞÜNÜLMEDİ”
1999’dan itibaren Sarıçay’ın idaresinin, Devlet Su İşleri (DSİ)’nden alındığını aktaran Aksaç, “Sarıçay’ın bakımının yapılacağını söylediler. '0 ile 3 km arasındaki, yani yaklaşık olarak İzmir-Bursa yolu üzerindeki köprüye kadar imar sahası içinde olan kısmın işletmesini ben yapacağım' dedi Belediye… Derneğimize sandal çekilecek yer yapıldı, köprü altındaki yere köy minibüslerine park ve barınma yeri yapıldı” dedi. Pazar yerinin de aslında çay yatağının alanında bulunduğunun altını çizen Aksaç, “Troya Köprüsü’ne doğru basket oynama yerleri yapıldı ama Sarıçay’ın temizliği ile ilgili düşünülmedi. Sahillere peyzaj yapıldı, kilit taşı kaplamalar… Ağaçlandırmalar… Ama çay kirlendiğinde, dolma olduğunda ne olacağı bilinmedi” dedi.
 
ÇAYIN TABANINDA TOPRAK BİRİKİYOR
Sarıçay’ın adının Atikhisar Barajı’nın yanında bulunan Çileder Deresi’nden geldiğini ifade eden Aksaç, derenin hızlı aktığını ve eğimli olduğunu söyledi. Çileder Deresi’nin getirdiği çakılın, eğimsiz olan Sarıçay’ın tabanını doldurduğunu ekleyen Aksaç, “Dolgudan dolayı da kaçınılmaz olarak bir kirlilik oluşur. Ben gördüğümde çok üzülüyorum. Şu an Troya Köprüsü’nden bu yana atık dolu durumda… Arıtma çalışmıyor da olduğu gibi Çanakkale’nin bütün kanalizasyonu sanki çaya atılmış gibi bir görüntü veriyor. Çünkü zaten barajdan dolayı Sarıçay akış vermiyor, Atikhisar Barajı suyu tutuyor, yağışlar da yok. Ancak ve ancak kaçak su olursa akış olur. Birçok oto yıkama işyerinin suyu oralardan tahliye oluyor” şeklinde konuştu.
 
ÇAYIN TABANINDA BİRİKEN DOLGUNUN TAHLİYE EDİLMESİ GEREKİYOR
Sarıçay’ın atıl durumda olmasının temel nedeninin Belediye’nin ilgisizliğinden kaynaklandığını belirten Aksaç, ”Pisliğin ne olduğu yönünde dedikodular dolansa da, yatak boyunca faaliyet gösteren tüm sanayiler kaldırıldı. Ne yağ, ne mandıra, ne de atık su atacak bir fabrika var… Sadece dört yolun olduğu yerde Belediye’nin kendi arıtması var. Onun dışında gelecek başka bir pislik de yok. Hali hazırda bu bölgedeki Sarıçay’ın eğimi durgun, temizlenmesi için pisliklerinden arındırılması gerekiyor. Islah edilmesi, deniz suyunun girmesi gerekiyor. Belediye biz büyükşehir belediyesi değiliz, benim param yok diyor. Bütçelerinin yetmeyeceğini söylüyorlar. Sarıçay’ın kaderi bir türlü yoluna girmedi” ifadelerini kullandı.
 
“KURUMLAR ARASINDA BİRLİK YOK”
Susurluk Çayı’ndan vakumla kum alındığını gördüklerini ve dernek olarak gerekli yerlere çeşitli projeler sunduklarının altını çizen Aksaç, “Alınan kum, karaya dökülüyor. Meriç Nehrinde de yazın sular çekildiğinde benzer çalışmalar yapılıyor. Sarıçay’ın da ıslah olması için temeldeki dolgu oluşturan kumlar alınmalı. Bunları ya denizden taşımalı yapacak ya da vakumla emerek belirli yerlere çıkaracak, kumlar kuruduktan sonra da başka yerlere nakil edilecek. Zaten şöyle bir durum da var, buranın peyzajını yaparken ne kamyon ne de başka bir araç giremeyecek şekilde yapmışlar. Bilinçsiz bir çalışma var burada. Bizim sandalcıların kışın ekmek kapısı lüferden oluyor ancak çıkamıyorlar. Çünkü bu tortu çayda birikmiş vaziyette. Çok büyük bir sorun var ortada… Kurumlar arasında bir birlik de yok. DSİ, ‘ben 99’da Belediye’ye verdim benden çıktı. Tarım arazisi olsa ıslah yaparım’ diyor” ifadelerini kullandı.
 
BASİT BİR SANDALIN SENELİK BAKIMI EN AZ 20 BİN TL
“Mazot 20 TL’yi geçti” diyen Aksaç, “Bir sandalın maliyeti metre başı 10 bin TL… Ama bu ham fiyatı… Bunun boyası, motoru, diğer aksesuarları da var. Bunlar işin içine girdiğinde 6 metrelik bir sandal aşağı yukarı 200-250 bin TL’yi buluyor. Basit ahşap, 20 yaşında, 5-6 metrelik çok ucuz bir tekne almaya kalksanız, 50-60 binden aşağıya alamazsınız. 20 bin TL’den de bakım yaptırırsınız. Sağlıklı bir tekne sahibi olmak istiyorsanız, 6 ayda bir bakım yapmak gerekiyor. Durumu müsait olmayanlar senede 1 defa yaptırıyor. Ahşabın delinme, patlama özelliği çok fazla. Dikkatli kullanmak gerekiyor. Kayalık yerlere götürmemek lazım ancak çay yatağında çok fazla atık var. Çuval var, bez var, bisiklet, çapa var… Çapa tekneye geçtiği an inanılmaz zarar veriyor. Ayrıca, burada birçok teknenin evrağı eksik, denize çıkamıyor. Çıksa ceza yer. Çıkamadığı için durduğu yerde battığı da oluyor” dedi.
 
SARIÇAY ÖKSÜZ KALMIŞ DURUMDA
Aksaç şu ifadelerle sözlerine son verdi: “Artık iş ekonomiye dayandı. Avcıların makinaları büyük, bir saatte aşağı yukarı 7-8 litre mazot yakıyor. Bir kere çıkıp boş geri geldiğinde balık yoksa avcı bir düşünüyor. 2014 yılında yönetime girdiğimden beri, gerek Kent Konseyi toplantılarına katılarak, gerek projeler sunarak sesimizi duyurmaya çalışıyorum. Burada 300 adet sandalımız var. Her sandalın bir eşi iki de çocuğu olsa bin 200 kişi buradan ekmek yiyor. Buna bir çözüm bulalım. Belediye, DSİ baksın diyor; DSİ, bizden çıktı diyor. Sarıçay, öksüz, sahipsiz, yetim kalmış durumda…”
 
Sevi Gözay UĞURLU