AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, Daily Sabah gazetesine verdiği röportajda Başkanlık sistemi tartışmalarını ve gündemi değerlendirdi.
 
 Turan röportajında geçtiğimiz haftalarda Güneydoğu’da AK Partili yöneticilerin PKK tarafından hedef alınmasını da değerlendirerek:” Bütün tehditlere rağmen AK Parti kadroları demokratik siyasi mücadelelerini sürdürüyor. Bu durum, PKK’yı rahatsız ediyor” dedi.
 
AK Parti Grup Başkanvekili Av. Bülent Turan’ın Daily Sabah’a verdiği röportaj;
 
•Geçtiğimiz haftalarda AK Parti’nin Güneydoğu Anadolu’daki yöneticilerinin PKK tarafından hedef alınarak katledilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu cinayetlerle PKK ne hedefliyor?
Bölgede PKK’nın silah zoruyla hâkimiyet kurma çabasına karşı mücadele eden tek parti AK Parti. Bütün tehditlere rağmen AK Parti kadroları demokratik siyasi mücadelelerini sürdürüyor. Bu durum, PKK’yı rahatsız ediyor. Rahatsız ettiği ölçüde de AK Parti’ye yönelik saldırılarını artırıyor. AK Parti’yi provoke ederek, bizi de şiddet zeminine çekmek istiyorlar. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar AK Parti, bölgeyi terör örgütüne yar etmeyecek. Edirne’de, Trabzon’da, Antalya’da nasıl ki memleketin birliğini, bütünlüğünü korumaya çalışıyorsa Diyarbakır’da, Van’da, Şırnak’ta da aynı şekilde ülkenin birliğini korumaya devam edecek.
 
•HDP Eş Genel Başkanı ve Van Milletvekili Figen Yüksekdağ’ın PKK’nın üstlendiği bu cinayetlerle ilgili olarak ‘‘Sorumlusu siyaset alanını kapatan iktidardır.’’ diyerek AK Parti’yi işaret etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Birçok çevre, PKK’nın terörden vazgeçmesi noktasında HDP’nin bir şans olduğunu düşünüyordu. Hatta HDP seçimlere girerken de insanlardan “barış ortamını tesis etmede etkin rol oynayacağım” diyerek oy istedi. Ancak gelinen aşamada HDP, Kandil’in vesayetini kabul ederek terör örgütünün gönüllü sözcüsü oldu. Bir popstar havasıyla ekranlarda saz çalıp, espri yapan genç bir siyasetçi, sokak tehditlerine başladı. Bugün de sözüm ona siyasi cinayetleri kınıyorlar. PKK’nın adını anmadan yapılan her kınama failleri örtme çabasından başka bir şey değildir. Terörden ötürü AK Parti’yi sorumlu tutan bu dil, Kandil’deki eli kanlı teröristlerin dilinden farklı değildir. Demirtaş’la Bayık’ın, Yüksekdağ’la Karayılan’ın kullandıkları dil bakımından birbirlerinden pek bir farkı yok.
 
•Benzer siyasi cinayetlerin önlenmesi için Güneydoğu’daki AK Parti teşkilatlarında alınması düşünülen yeni önlemler var mı acaba?
Biz, demokratik siyaseti kendisine şiar edinmiş bir siyasi hareketiz. Başkaları gibi elimize silah alacak halimiz yok. Siyaset yaparken Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Kolluk birimleri elbette önlemlerini artıracaktır. Onun dışında bizim özel olarak bir tedbir almamız zaten düşünülemez.
 
•Başbakan Binali Yıldırım Başkanlık sistemini de içeren yeni bir Anayasa’nın önümüzdeki günlerde Meclis’e sunulacağı söylediler. Bu süreçte AK Parti’nin yol haritası ne olacak bu konuda bilgi verebilir misiniz lütfen?
2011 seçimlerinden bu yana parlamentoda olan bütün siyasi partiler, seçimlere giderken yeni anayasa vaadinde bulundular. Dolayısıyla bu konuda herkesin elini taşın altına sokması gerekiyor. AK Parti olarak, başkanlık sistemine dayanan yeni bir anayasanın Türkiye’nin önünü açacağını ve yönetimde istikrar sağlayacağını düşünüyoruz. Bu anlamda MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin çıkışını önemsiyoruz. Ortaya çıkan bu uzlaşma fırsatını heba etmeden somut bir sonuca ulaştırmak siyasetçilerin görevi olmalıdır.
•AK Parti’nin anayasa değişikliğini referanduma taşımak için yeterli milletvekiline sahip olmaması nedeniyle yeni anayasa ve başkanlık sistemi üzerinde MHP ile gizli bir anlaşma mı yapıldığına ilişkin spekülasyonlara ilişkin cevabınız nedir?
2001’de kurulduğumuzdan bu yana diğer siyasi partilerle uzlaştığımız konular üzerinde yaptığımız işbirlikleri her zaman şeffaf bir tarzda oldu. Gerek 22. gerek 23. yasama döneminde de kimi zaman CHP kimi zaman da MHP ile bazı yasa görüşmelerinde vardığımız işbirliği her daim kamuoyuna açık oldu. Bugün de bundan farklı bir şey yok. Biz başkanlık sistemi talebimizi uzun bir zamandır zaten dillendiriyoruz. Sayın Bahçeli de bir çağrı yaptı. Bu çağrı açık bir çağrı. Gizlisi saklısı yok.
 
•Öte yandan bir diğer spekülasyon da AK Parti’nin anayasa teklifinin kabul edilmeyeceği bile bile meclise getirip sonra bu sonucu erken seçime gitmek için bir bahane olarak kullanacağı yönünde. Sizin 2017’de erken seçim olacağına ilişkin söylentilere yönelik cevabınız nedir?
Toplum iş yapmamız için bize seçimlerde oy verdi. Meclis aritmetiği anayasayı tek başına yapmamıza müsaade etmediği için diğer partilere çağrı yaparak Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun kurulmasına önayak olduk. Ancak ne yazık ki CHP daha işin esasına girilmemişken taleplerini dayatarak masayı terk etti. Bugün de uzlaşma olması için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Erken seçime gitmek için bahane aramamıza gerek yok. 2002’den beri var olan iktidar pratiğimiz de göstermiştir ki, AK Parti seçimlere bahanelerle gitmedi. 2007’de Cumhurbaşkanlığı krizinden ötürü erken seçim oldu. 2011’de ve 7 Haziran 2015’te de seçimler zamanında yapıldı. 7 Haziran sonrasında hükümet kurulamadığı için 1 Kasım’da erken seçime gidildi. Dolayısıyla AK Parti’nin taktiksel olarak anayasa taslağını Meclis Genel Kurulu’na getireceği yönündeki iddia gerçekle bağdaşmıyor. Milletimizin bize verdiği 4 yıllık yetkiyi sonuna kadar kullanmak istiyoruz.
 
•Yeni Anayasa’da AK Parti için başkanlık sistemi olmazsa olmaz mıdır? MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önerdiği gibi parlamenter sistemin güçlendirilmesi formülü sizce Türkiye’nin sistem krizini çözmek için uygun bir çözüm olmaz mı?
Bizatihi parlamenter sistemin kendisi sorunlu bir sitemdir. Sorunlu olan bir sistemi güçlendirme önerisi sorunları çözmeyeceği gibi daha fazla sorun yaratacaktır. Ayrıca, “parlamenter sistemi güçlendirelim” derken neyi kastediyorlar? Yeniden Cumhurbaşkanı’nı Meclis’in seçmesini mi istiyorlar? Cumhuriyet’in başından beri parlamenter sistem darbeler ve krizler üretti. Parlamenter sistemin doğasından kaynaklı kurulan koalisyon hükümetleri uzun süreli olmadı ve Türkiye’nin gelişmesinden ziyade gerilemesine neden oldu. Parlamenter sistemle ilgili en son krizi 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşadık. Seçimlerden %41 oyla birinci çıkmış bir parti tek başına iktidar olamadığı gibi koalisyon hükümeti de kurulamadı. Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde siyaset kurumunun güçlü ve yönetimin istikrarlı olması için başkanlık sisteminin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Zayıf siyaset sadece darbeler üretir.
 
•Başkanlık sistemiyle ilgili AK Parti’nin ortaya attığı ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ önerisinde denge ve fren mekanizmalarının olmayacağı için Türkiye’nin otoriter yönetime doğru kayacağı endişelerini nasıl yanıtlıyorsunuz?
Kimi tezviratlar üzerinden soyut endişeler yaratılıyor. AK Parti’nin hangi önerisinde denge ve fren mekanizması yokmuş? Tam tersine başkanlık sistemi, parlamenter sistemden daha fazla fren ve denge mekanizmasına sahip. Parlamenter sistemin mevcut halini ele alalım, misal. Parlamentonun çoğunluğu iktidar partisinde. Yürütmenin bir başında çoğunluk partisinin Genel Başkanı varken, diğer başında bu partinin kurucu Genel Başkanı var. Başkanlık sistemiyle kıyaslandığı zaman aslında mevcut sistemdeki fren ve denge mekanizması daha kısıtlı. Türkiye’deki fren ve denge mekanizması iş yaptırmama üzerine kurulmuş. Ancak fren ve denge mekanizmasının esas etkisi daha demokratik iş yapma üzerine kuruludur. Örneğin kaliteli bir arabayı ele alalım. Araba aynı zamanda hem hızlıdır hem de sağlam bir fren mekanizmasına sahiptir. Hızlı gidersiniz ama bir tehlike durumunda yavaşlarsınız ya da durursunuz. Dolayısıyla biz de böyle bir fren ve denge mekanizması getirmek istiyoruz. Yani hem hızlı bir şekilde iş yapacak hem de bir tehlike anında işi yavaşlatacak ya da durduracak. Türkiye’de vesayet sistemi fren ve denge mekanizması olarak algılanıyor. Bu yanlış bir algı. Bu yüzden bu tür endişelerin var olması yersiz. Kaldı ki gelin tartışalım diyoruz.
 
•Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi (AYM)'nin CHP'nin KHK'larla ilgili başvurusunu reddetmesine ilişkin kararını bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’nin OHAL döneminde çıkan KHK’lar ile meclisin devre dışı bırakıldığına ilişkin eleştirisine katılıyor musunuz?
Bırakın bir hukukçuyu, okuma yazma bilen biri bile Anayasa’yı okuduğu zaman, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun ne kadar yanlış olduğunu görür. Anayasa’nın 121. maddesi, olağanüstü hâl dönemlerinde hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriyor. Bu yetkiye dayanarak çıkarılacak kanun hükmünde kararnamelerin de Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemeyeceği de Anayasa’nın 148. maddesinde belirtilmiş durumda. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin denetleme yetkisi olmadığı bir konuda Anayasa Mahkemesi’nin inceleme yapması mümkün değildir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar, Anayasa’ya uygun olup, isabetlidir. OHAL KHK’larını denetleme yetkisi Meclis’tedir. CHP, eski dönemlerde olduğu gibi mahkemeler üzerinden siyasete yön vermeye çalışmaktadır. Ancak şunu herkesin iyi bilmesi gerekir, siyaset dışı aktörlerle siyasete yön vermek artık eski Türkiye’de kaldı. Siyasete istikamet çizecek olan yegâne unsur, millettir.
 
•Son olarak gözaltında kaybolduğu iddia edilen Hurşit Külter, geçen hafta Kerkük'te ortaya çıktı. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş da Hurşit Külter üzerinden Kürt gençlere mesaj verilmek istendiğini ve direnişin artması gerektiğini söylemişti. Külter’in ortaya çıkması ve Demirtaş’ın açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Külter olayı bir tiyatro olarak HDP ve destekçileri tarafından organize edildi. Türkiye ve dünya kamuoyu bu algı operasyonlarına sahne oldu. Külter üzerinden, devletin 90’lara döndüğü ve gözaltında sorgusuz infazların yapıldığı algısı işlenmek istendi. HDP ve kimi CHP’liler hemen her gün Külter’i Meclis’te gündem yaparak, Meclis çalışmalarını sabote etmeye çalıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby bile, Külter’in kendi gündemlerinde olduğunu söyledi. Ancak günün sonunda Külter’in yaşadığını ve Kerkük’te ortaya çıktığına şahit olduk. Külter için basın açıklaması yapan, tweet atan, Meclis’te konuşma yapan hiçbir CHP’li ya da HDP’li çıkıp özür dilemedi. Özür dilemedikleri gibi PKK tarafından şehit edilen AK Partili yöneticiler için seslerini bile çıkarmadılar. Oysaki Hurşit Külter’in öldürüldüğü iddiası yalandı ama Ahmet Budak, Naci Adıyaman, Aydın Muştu ve Deryan Aktert’in şehit edildiği doğru. Diğer taraftan Hurşit Külter olayı HDP’nin ilk yalanı değildi. Daha evvel HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından Osman Karadeniz adında bir askerin kaybedildiği iddiası dile getirilmişti. Ancak kısa sürede anlaşıldı ki, Osman Karadeniz askerden kaçmış ve PKK’ya katılmıştı. Karadeniz askerlerle girdiği bir çatışmada öldürülünce gerçek ortaya çıkmıştı. Külter olayında olduğu gibi Karadeniz olayında hiçbir HDP’li özür dilememiş, yine bildik ezberleri kullanarak AK Parti’ye saldırmaya devam etmişlerdi. HDP ilk günden beri Külter’in yerini biliyordu.


Kaynak: Haber Merkezi