Dünyada 2020 yılında 2.3 milyon yeni meme kanseri vakası tespit edildiğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Eser, “Meme kanseri; vakalarda son yıllarda yaşanan hızlı artış sonucunda akciğer kanserini geride bırakarak en sık görülen kanser türü oldu” dedi.
 
Meme kanserinin, erkek ve kadınlarda görülen kanser vakalarının yüzde 11,7'sini oluşturduğunu ifade eden VM Medical Park Pendik Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Eser, “Dünyada 2020 yılında 2.3 milyon yeni meme kanseri vakası tespit edildi. Meme kanserindeki bu artış, daha önce en sık görülen kanser türü olan akciğer kanserini geride bırakarak en sık görülen kanser türü olmasına yol açtı. Avrupa ve Kuzey Amerika’da 1980’li ve 1990’lı yıllardaki aşırı artış son yıllarda stabil bir hal alarak yıllık yüzde 0,5’lik bir artış oranını yakaladı. Önceki yıllardaki artışın nedenleri arasında radyolojik taramanın da etkisi olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de ise son 5 yılda meme kanserinde önemli bir artışın tespit edilmediği belirtilmektedir” diye konuştu.
 
TÜRKİYE’DE GÖRÜLME ORANI 100 BİNDE 46
 
Meme kanseri gelişmiş ülkelerde gelişmemiş ülkelere kıyasla daha çok görüldüğünü belirten Prof. Dr. Eser, “Dünya’nın en sık meme kanseri görülen ülkeleri; Avustralya, Yeni Zelanda ve Belçika’dır. Avustralya’da meme kanseri görülme sıklığı yüz binde 95.5, Belçika’da 90.5, Kuzey Amerika’da 89.4, Kuzey Avrupa’da ise 86.4’tür. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı Asya’da meme kanseri görülme sıklığı yüz binde 46.6’dır” ifadelerini kullandı. Kovid-19 pandemisinin ilk dönemlerde meme kanseri hastalarının hastaneye gelmeye korkmaları sonucunda tüm dünyada bir gecikmeye ve daha ileri evrede hekime başvurmalarına neden olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Eser, ancak ilk dalga atlatıldıktan sonra bu etkinin çok azaldığını belirtti.
 
ARTIŞTA OBEZİTE FAKTÖRÜ GÖZ ARDI EDİLMEMELİ
 
Artışın nedenlerinde gelişmiş ülkelerdeki yaşam stilinin en etkili faktör olarak düşünüldüğünün altını çizen Prof. Dr. Eser, şunları söyledi: “İkinci sırada ortalama yaşamın uzun olması ve sağlık kontrolleri ile tespit edilebilir olması da istatistiklere artış olarak yansımaktadır. Batı tipi yaşam stilinde kadınlar geç evlenmekte, çocuk sahibi olamamakta veya daha az çocuk sahibi olup, daha az emzirmektedirler. Doğum kontrol haplarının kullanımı daha fazladır, menopoz sonrası hormon tedavileri daha sık uygulanmaktadır. Artışta bu hormonal faktörlerin rolünün de olduğu düşünülmektedir. Batı tipi yaşam stilinde dikkat çeken ikinci önemli faktör ise beslenme şekli ve obezitedir. Batı toplumunda alkol tüketimi fazladır, Akdeniz ülkelerine göre daha az bitkisel gıda tüketilmekte, yağ oranı fazla beslenme daha ön plandadır. Gelişmiş ülkelerde obezite oranı, gelişmemiş ülkelere göre oldukça yüksektir. Obezite meme kanserinin gelişmesinde etkili olan faktörlerden birisidir.”
 
MEME CİLDİNDEKİ ÖDEM VE KIZARIKLARA DİKKAT
 
Meme kanserinin gelişmiş toplumlarda genelde radyolojik takiplerde daha bulgu vermeden tespit edilebildiğini söyleyen Prof. Dr. Eser, “Az gelişmiş ülkelerdeki hastalar ise en sık memelerinde kitle fark ederek doktora başvururlar. Meme kanserinin diğer önemli belirtileri meme ucunda veya cildinde çekinti, ödem, meme ucundan sıkmadan kendiliğinden gelen akıntı, koltukaltında ele gelen kitle, memenin tümünün birden kızarıp şişmesi olabilmektedir” dedi.
 
ONKOPLASTİK AMELİYATLAR TERCİH EDİLEBİLİR
 
Meme kanseri cerrahisinde ameliyatlardaki teknik tecrübenin artması, hastaların uzun dönem sonuç bilgilerinin birikmeye başlaması nedeniyle daha çok onkoplastik ameliyatların yapıldığını ifade eden Prof. Dr. Eser, “Artık mastektomi yapıp memesinin tamamını aldığımız hastaların büyük bir çoğunluğu, eğer kendileri tercih etmiyorlarsa memesizliği hiç yaşamıyorlar. Bu hayat kalitesi açısından çok önemli bir faktör. Aynı ameliyat seansında memenin içini boşaltıp memeye silikon veya kendi kas ve cilt-cilt altı yağ dokuları ile yeni meme oluşturabiliyoruz. Son zamanlarda daha önce kas altına yerleştirdiğimiz silikonları bazı biyolojik materyaller kullanarak direk cilt altına, yani memenin doğal planına yerleştirmek yönündeki eğilim arttı. Bu şekilde hasta daha az ağrı duymakta, ameliyat daha kısa sürmekte, çoğu hasta cilt altına konan silikon ile daha doğal bir meme görünümüne sahip olabilmektedir” diye konuştu.
 
Erken evre meme kanserinde memedeki kitlesi küçük, koltukaltına yayılım tespit edilmemiş hastaların ameliyat edilmesi gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Eser hastalık lokal ileri evredeyse (memedeki kitle büyümüş cildi tutmuş ve koltukaltına yayılmışsa) önce kemoterapi yapıldıktan sonra ameliyat yapılması gerektiğini belirtti.
 
MEME KORUYUCU CERRAHİ TÜMÖRÜN BÜYÜKLÜĞÜNE GÖRE DÜŞÜNÜLEBİLİR
 
Memenin tamamının alınmayıp sadece tümörün geniş ve temiz sınırlarla çıkarıldığı ve sonrasında da memeye radyoterapi uygulanan cerrahi operasyona ‘meme koruyucu cerrahi’ denildiğini ifade eden Prof. Dr. Eser, sözlerine şöyle devam etti: “Ameliyatı yapmak için meme yapısının yeterli büyüklükte, tümör kitlesinin de çok büyük olamaması gerekir. Eğer tümörü temiz sınırlarla çıkardıktan sonra memenin yüzde 20’sinden fazlasını almak zorunda kalacaksak, bu hasta meme koruyucu cerrahiye uygun değildir. Ameliyattan sonra ise hastalara takipleri aksatmamalarını, aylık kendi muayenelerini yapmalarını öneriyoruz. Kilo almamaları çok önemli. Mümkünse vücut direncini korumak açısından günlük egzersizler, düzenli uyku, düzenli hayat ve varsa vitamin eksikliklerinin giderilmesini istiyoruz.”
 
ERKEKLERDE DAHA GEÇ EVREDE TESPİT EDİLİYOR
 
Her 100 kadına karşılık 1 erkekte meme kanseri görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Eser “Erkeklerde rutin takip olmadığı için genellikle meme kanseri daha geç evrede tespit edilebiliyor. Erkeklerde meme hacmi meme koruyucu cerrahiye çok uygun olmadığı için rutinde mastektomi ameliyatı yapılmaktadır” dedi. 
 
 


Kaynak: Haber Merkezi