Çanakkale İl Müftülüğü tarafından yayınlanan sohbet programları kapsamında İl Müftü Yardımcısı Mehmet Ali Bal, Ahilik Haftası nedeniyle ‘İslam’da Ticaret Ahlakı’ konusunu işledi. Müftü Yardımcısı Bal, ticarette dürüstlük, nezaket gibi kavramların önemine vurgu yaparak, önemli kişilerin düşüncelerine de yer verdi.
 
Cumhurbaşkanlığının ‘Büyüklere Vefa’ kapsamında Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran ve Yunus Emre’yi vefatlarının yıldönümlerinde anma çerçevesinde İl Müftü Yardımcısı Mehmet Ali Bal, Ahi Evran ve Ticaret Ahlakı sohbetinde bulundu.
 
Müftü Yardımcısı Bal, “Allah, yeryüzünde insanla birlikte bütün canlılara yetecek kadar rızık ve nimet kaynakları yaratılmıştır ancak insanın fiziki ve manevi varlığının devam etmesi için gerekli olan bu nimetlerin ölçülerini helal ve haram olarak belirlemiştir. İnsan hayatının en önemli meşguliyetlerinden olan ticaretin de bir ahlakı olması lazım. Prensiplerin özümsenmesi için bu hususlar büyük önem taşımaktadır. Zira kişinin kişisel ahlaki yetişkinliği, kul hakkını ihlalden sakınma duyarlılığı, kendine ve yaratanına karşı sorumluluk duygusuna sahip olması Müslüman toplumlarda ticari hayat için sağlam bir zemin oluşturur” dedi.
 
“MALIN KUSURUNU AÇIKÇA SÖYLERLERSE ALIŞVERİŞLERİ ALLAH TARAFINDAN BEREKETLENDİRİLİR”
Hz. Muhammed’in hayatında ticaret yaptığını ve doğru sözlülüğü ve dürüst kişiliği ile ‘El Emin’ yani ‘güvenilir kişi’ anıldığını vurgulayan Bal, “Peygamberlik vazifesi verildikten sonra da iş ve ticaret hayatında belli ölçüler ve prensipler getirmiş. Alışveriş yapanlar birbirinden ayrılmadıkları sürece alışverişi kabul edip etmeme konusunda serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve malın kusurunu açıkça söylerlerse alışverişleri Allah tarafından bereketlendirilir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, yaptıkları alışverişin bereketi gider şeklinde buyurulur. Bu tavsiyelere uyarak başta Hz. Ebubekir, Hz. Osman gibi birçok seçkin kişi ticaretle uğraşmış ve kazançları ile de İslam’a hizmet etmişlerdir. Tarih boyunca bu anlayışla Müslümanlar, ticareti sadece bir geçim yolu değil, dünyanın en uç noktalarına ulaşarak, yeni yerlerde güzel ahlak ve muamele ile İslam’ı yerleştirmişlerdir” ifadelerini kullandı.
 
“TİCARET PRENSİPLERİ OLUŞTURAN AHİLER ÖNEMLİ ROL GÖSTERMİŞLERDİR”
“Bu çerçevede esnaf teşkilatı olarak temelde Kur’an ve sünnetten aldıkları dini ve ahlaki emirlere uyarak, ticaret prensipleri oluşturan ahiler Anadolu ve Balkanların Türkleşme ve Müslümanlaşmasında önemli rol göstermişlerdir” diyen Bal, “Ahilerin piri Ahi Evran ve ondan sonra büyük alim ve mutasavvıf Şeyh Edebali de bir ahi olup, teşkilat mensuplarını vefa, doğruluk, güven, cömertlik, tevazu ve kötü davranışlardan uzak durmak gibi ahlaki konularda terbiye ederek, usta-kalfa ve çırak münasebetleriyle mesleğin usul, adap ve erkanını talim ettirerek, iktisadi hayatı düzene sokmuşlardır. Diğer taraftan, Anadolu’da köylere kadar yayılan ahilik, birçok devlet adamını, askeri zümre mensuplarını, kadı ve müderrisleri, tarikat şeyhlerini bünyesinde toplayarak, memlekete dışarıdan gelen düşman saldırısı,  istila ve işgal tehlikesi veya işte meydana gelen isyan ve kargaşalara karşı siyasi ve toplumsal güçlerini ortaya koyarak devlet ve milletin beka ve huzurunun teminin de önemli roller üstlenmişlerdir” bilgisini paylaştı.
 
“İSLAM, RIZA VE GÖNÜL HOŞNUTLUĞUNU TEMEL İLKE OLARAK KURMUŞTUR”
Bal, “İslam, iş ve ticaret hayatıyla ilgili karşılıklı rıza ve gönül hoşnutluğunu temel ilke olarak kurmuştur. Müslümanların ticaret hayatında, dinin insan ilişkileri ve ticaret hayatı ile ilgili koyduğu açıklık, dürüstlük, güven ve doğru sözlülük ve sözünde durma, zayıflık, bilgisizlik ve sıkıntıda olmayı suiistimal etmeme gibi genel ilkelere bağlı kalmaları gerekir. İslami ve insani duyarlılığa sahip olan hiçbir kimse gerek ürettiği ürünlerle, gerekse piyasaya arz ettiği hizmetlerle insanlara zarar vermemelidir. Sağlığı tehdit eden süresi geçmiş ya da bozulmuş temel gıda ürünlerini satışa sunmamalıdır. Müşterilerin bilgisizliğinden yararlanarak onlara fahiş fiyatla mal ve hizmet satmamalıdır. Haksız kazanç ve rant sağlamak, ölçü ve tartıda hile yapmak, tüketiciyi aldatmak, ekonomik gücü kötüye kullanmak, çalışanın hakkını vermemek ya da verilen işi hakkıyla yapmamak, devlete vergisini fakire ise zekatını vermemek, özellikle kazandığı topluma hizmet için yatırımdan uzak durmak gibi, kişiyi Allah’ın rızasından uzaklaştıran durumların ödenmesi çok zor birer kul hakkı ihlali olduğu unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.
 
“ANCAK BU İLKELERİN DOĞRULTUSUNDA MEŞRU KAZANÇ ELDE ETMEK MÜMKÜNDÜR”
Bal, sohbetinin devamında, “İslam alimleri hem dini bilgiler hem de hayat tecrübelerinden hareketle haram lokmayla beslenen vücudun ibadet ve faaliyetlerinin faydasız ve verimsiz, gayrimeşru yollarla oluşturulan sermayenin, kazancın ve kârının bereketsiz olacağını, haksız kazancın kişiye dünyada huzursuz ve mutsuz bir hayat ve ahirette de sıkıntılı bir hesaptan öte bir şey getirmeyeceğini ifade ederler. Kanunların, polisin ve hukuki müeyyidelerinin nüfuz alanının çok sınırlı olduğu ve ticari hayatın genelde ikili ilişkiler şeklinde kapalı devre seyrettiği günümüzde, ancak bu ilkelerin doğrultusunda helal ve meşru kazanç elde etmek mümkündür” diye belirtti.
 
Gizem Tuğçe BAYHAN