UCİM Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı İle Mücadele Derneği Çanakkale Hukuk Koordinatörü Bahar Mayıs, cinsel istismar konularında en çok konuşulan ‘idam veya kimyasal hadım’ hakkında hukuki anlamda ve sosyolojik anlamda değerlendirmelerini paylaştı.
 
UCİM Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı İle Mücadele Derneği Çanakkale Hukuk Koordinatörü Bahar Mayıs, ‘idam veya kimyasal hadım’ konusuyla ilgili olarak açıklamada bulundu. Mayıs, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuğun cinsel istismarı vakaları kamuoyunda infial uyandırmaktadır. Şüphesiz söz konusu vakalarda istismarcılara en ağır cezanın verilmesi tüm toplumun ortak temennisidir. İstismar suçunun faillerine karşı oluşan bu toplumsal tepki ve öfke, Türk Ceza Kanunu'nda yer almayan ölüm cezası(idam) ve kimyasal kastrasyon(hadım) gibi yaptırımların uygulanmasına dair tartışmaları da beraberinde getirmektedir” dedi.
 
“CAYDIRICILIĞIN SAĞLANAMADIĞI GÖZLENMEKTEDİR”
Mayıs, “Çocuğun cinsel istismarı suçunda en ağır yaptırımlardan biri olarak kabul edilen idam cezasının uygulandığı ülkelere bakıldığında ise caydırıcılığın sağlanamadığı ve istismar vakalarının her geçen yıl artış gösterdiği gözlenmektedir. Cezanın amacı suçlunun ıslah edilmesidir. İdam cezasının ise ıslah etme yönü olmadığı ortadadır. İstismarcının aile bireylerinden biri olması halinde ise ailelerin suçu bildirmekten imtina ettikleri görülmektedir. Ayrıca idam cezasının uygulanması halinde istismarcının arkasında delil bırakmamak adına mağduru öldürmesi sonucuyla da karşılaşılmaktadır. Bir başka husus ise idamın geri dönüşü olmayan bir ceza olmasıdır. Zira nadiren de olsa suçsuzluğu ispatlanan kişinin idam edilmesi telafisi mümkün olmayan bir sonuca sebebiyet verecektir. Tüm bu nedenlerden dolayı idam cezasının istismarı önlemede kesin bir çözüm olacağını söylemek mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
 
“DİĞER BİR SORUN BU YÖNTEMİN HAPİS CEZASI İLE UYGULANIP UYGULANAMAYACAĞI”
Kimyasal kastrasyon (kimyasal hadım)uygulaması ile ilgili olarak ise şunları söyleyen Mayıs, “Bireyin vücut bütünlüğüne müdahale eden bir yöntem olduğu aşikardır. Anayasa’nın 17.maddesinde; herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kimsenin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamayacağı düzenlenmiş; kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı; insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir. 12. maddede, Herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu ifade edilmektedir. 13. maddede ise bu hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın ve yalnızca Anayasa’da belirtilen sebeplerle ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. madde hükmü  “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz”  şeklindedir. Bu doğrultuda kimyasal kastrasyon uygulamasının Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olacağı söylenebilir. Kimyasal kastrasyon uygulamasıyla ilgili diğer bir sorun ise bu yöntemin hapis cezası ile birlikte uygulanıp uygulanamayacağıdır. Kimyasal kastrasyon yönteminin hapis cezası ile bir arada uygulanması durumunda  ‘Non Bis In Idem’ olarak ifade edilen bir kimsenin aynı suç nedeniyle iki kere cezalandırılamayacağı prensibi ihlal edilmiş olacaktır” diyerek bilgi verdi.
 
“İSTİSMAR VAKALARI HER ZAMAN FİZİKSEL TEMAS İÇERMEMEKTE”
“Kimyasal kastrasyon (hadım)uygulamasının failin tekrar suç işlemesini engelleyeceği ve istismar vakalarını azaltacağı yönünde genel bir kanı olmasına karşın, kimyasal kastrasyonun tekerrürü önlemede etkili bir yöntem olduğuna dair kesin bulgular bulunmamaktadır” diyen Avukat Mayıs, “Zira kimyasal kastrasyon yalnızca uygulandığı müddetçe etki göstermekte ve tedavi bırakıldığı takdirde etkisini yitirmektedir. Bunun yanı sıra istismar vakaları her zaman fiziksel temas içermemekte, çoğu zaman temas olmadan da gerçekleşebilmektedir bu da yöntemin istismarı önlemede kalıcı bir çözüm olmadığını gösterir. Kimyasal kastrasyon uygulamasına ilişkin değinmemiz gereken önemli bir nokta ise ihbarda bulunulmadığı için tespit edilemeyen istismar vakalarıdır. Bu durum kimyasal kastrasyon (hadım)uygulamasının kimler üzerinde uygulanacağının tespitinde belirsizliğe yol açacaktır” ifadelerini kullandı.
 
“İDAM CEZASI İLE İSTİSMARA UĞRAYAN ÇOCUKLAR SUSACAKLAR”
Mayıs, ayrıca bu durumun psikolojik açıdan şu şekilde ele aldı: “Şu da var ki biz çocukların kendilerine yapılanları anlatmaları için çabalarken idam cezası ile istismara uğrayan çocuklar susacaklar çünkü babası amcası komşusu ona bunu yapan kişinin konuşursa öleceği ona söylenecek ve bastırılacak. Bu çocuğun yaşadığı travmanın daha da katlanmasına neden olacak ve çocuk belki babası ölmesin ya da amcası ya da komşusu ölmesin diye konuşmayacak ve istismar vakaları saklanmaya artmaya devam edecek. Çocuğa bunu yüklemek çocuğun kendi yüzünden birinin öleceğini düşünmesi çok vahim bir durum halini alır.”
 
“BİLİNÇLİ ANNE BABALAR BİLİNÇLİ ÇOCUKLAR İLE DEĞİŞECEK DÜNYA”
“Onlar kahraman çocuklar onlar konuşacaklar başlarına gelenler onların suçları değil bunu bilecekler” diyen Mayıs, “Ve öğrenecekler küçük yaştan itibaren verilen mahremiyet eğitimleri ile birlikte bilinçli çocuklar olacaklar. Bilinçli anne babalar bilinçli çocuklar ile değişecek dünya” vurgusunu yaptı.
 
Gizem Tuğçe BAYHAN