İAÜ Batı Araştırmaları Merkezi’nin sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği canlı yayınların konuğu Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük oldu. ‘Batı'nın Kendilik Bilinci ve Ötekileştirdikleri: Truva ve Anadolu’ konusuyla ilgili tarihsel değerlendirmelerin aktaran Gölcük, Troya’nın başka milletler tarafından kendi tarihlerine yontulmaya çalışıldığını söyleyerek, “Bu kadar her şey ortadayken, tarih yontmak, kendine mal etmek konusunda bu hırsı anlamakta zorlandığım noktalar oluyor” ifadelerini kullandı.
 
İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Batı Araştırmaları Merkezi’nin sosyal medyada canlı olarak düzenledikleri söyleşide geçtiğimiz haftalarda ‘Batı'nın Kendilik Bilinci ve Ötekileştirdikleri: Truva ve Anadolu’ konusu işlendi. Moderatörlüğünü İAÜ Dr. Öğretim Üyesi Murat Lüleci’nin yaptığı programın konuğu İAÜ Dr. Öğr. Üyesi Esma Tezcan ve Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük oldu.
 
İlk önce Troya’nın tarihi hakkında bilgi veren Müdür Rıdvan Gölcük, “Troya demek Homeros demek. Bizim için Troya’yı var eden adam. Homeros ilk önce İlyada’yı kaleme alıyor. M.Ö. 730-750’lerd kaleme aldığı düşünülüyor. Eserin ortaya çıktığı tarih çok önemli çünkü yaklaşık 450 yıl önce yani M.Ö. 1200’de bir karanlık çağa giriliyor. Deniz Kavimleri Göçü deniliyor, sebebi tam olarak bilinemiyor. Birden hem Yunanistan’da hem Anadolu’da krallıklar çöküyor, saraylar çöküyor ve yazı ortadan kalkıyor. Homeros, yazı ortadan kalktıktan 450 yıl sonra adeta doğan bir güneş. Bu karanlık çağın ardından geliyor. Homeros’un İlyada’sı; Akalarla, bugün bunu Yunanlılar diyebiliriz, Yunanlılar ile Troyalılar arasındaki savaşı anlatıyor. Destana göre; bizim Troya prensi Paris, güzel Helen’i Yunanistan’dan alıp buraya getirmiştir ve savaşın çıkış nedeni de güzel Helen’dir. İlyada bu savaşın son 51 gününü konu ediniyor. Savaş 10 yıl sürüyor destana göre son 51 günü ve ilk başlangıç kelimesi ise, ‘öfke’. Kimin öfkesi, Yunanlı kahraman Akhilleus’un öfkesi çünkü orduların başı Agemennon bir sebepten Akhilleus’un elindeki kadını almıştır ve Akhilleus önce savaşmamaya karar verir. Sonra arkadaşı Patraklus’u kaybettikten sonra savaşmaya karar verir. Ardından gelen süreçte de her iki tarafın, kimi zaman Troyalıların kimi zaman Akalıların üstünlüğünde geçen bu savaşta Troya’nın çöküşüne kadar olan süreci görürüz. Anlatı sadece Homeros’un anlatısı olmadığı yönünde geniş kabul görür çünkü çağdaşlarının da çokça bu öyküyü seslendirdiği söylenir ve kendi döneminde de oldukça popülerdir” dedi.
 
“SAVAŞTAKİ HİKAYE DÜNYA ÜZERİNDE VAR OLDU MU BU MERAK EDİLİYOR”
Gölcük, Troya’nın bulunma hikayesinin devamında, “19.yüzyıla gelindiğinde bu savaş oldu mu, bu savaştaki hikaye dünya üzerinde var oldu mu bu merak ediliyor ve cevap bulabilmek için de Troya diye bir yer var mı bunu bulmak lazım. 19.yüzyıl gezginleri çoğunlukla bu merak peşinde koşuyorlar. Bunun peşinde koşan isimlerinden biri Schliemann. Bu savaşın ve kentin var olduğuna inanıyor. Schliemann, 1870’de önce kaçak bir kazıya başlar ve Nazırı Saffet Paşa’ya gider izin almak için. Saffet Paşa da Schliemann’ın burada kazı yapacağını, çıkanlara da sahip olmak istediğini hisseder çünkü Schliemann araziyi satın almak ister, satın aldığında çıkanlardan da pay sahibi olacaktır. Saffet Paşa, Schliemann’ı Çanakkale’ye yollar ardından da bir memur gönderir ve Troya arazisinin büyük bir bölümünü devlet adına kamulaştırır. Bu Doğu’yla Batı’nın Troya üzerindeki hak sahipliği konusunda 19.yüzyılda önemli çekişmelerden birisidir.  Sonra Schliemann o kadar hırslanır ki ‘Şeytan Saffet’ diye bahseder ve bu hakaretlerinden en küçüklerinden birisi. Schliemann kazıları ortaya koyar ki, 1871 gibi bunu dillendirir; ‘Evet, burası Troya, bu savaşın yaşandığı yer’” şeklinde anlattı.
 
“TROYA’NIN BU MAHZUN ANADOLU’NUN BİR KENTİ OLABİLECEĞİNİ KABUL ETMEK İSTEMEZLER”
“Destan da bir coğrafya anlatır. Coğrafyayla mitos eşleşmektedir. Demek ki Homeros bunları yazarken, bunlar tamamen hayal ürünü, tamamen bir kurgu değil bir coğrafya üzerinde hikayeyi inşa etmiştir. Dahası bahsettiği savaşa ilişkin izler olabilir mi” diyen Gölcük, “Schliemann der ki; ‘Evet, bahsettiği izler var, o savaş bu savaş.’ Schliemann 1891 yılına kadar bu kazıyı yönetir. Ardından Alman Doerfer iki sezon kazıyı yönetir. O da Troya Savaşı’nın olduğu kent olarak burayı kabul eder. 1932 ile 1938 yılları arasında Cincinnati Üniversitesi’nden Blegen hoca kazıları yürütür ve der ki; ‘Troya Savaşının olduğu tabaka, Troya altıdır.’ Sonra anlamsızca kullanılacak olan bir argümana sebep olan arkeolojik tespit yapar. ‘Troyalılarla Mikenlerin, Akaların savaştığı katman Troya altı tabakasıdır. Ama Troya altı tabakasında bir Yunan yerleşmesi var’ der. Bu sonra şuna kadar gider; ‘iyi Homeros okuyucusu der ki bu Homeros destanın hiçbir yerinde Troyalılara barbar demiyor’, yani barbar demesi konusunda bir beklenti var açıkçası. ‘O zaman bu savaş Yunanlılarla Troya altı tabakasına yerleşmiş Yunanlılar arasında yani iki ayrı Miken grubu arasında bir savaş olmalıydı, iç savaş olmalıydı.’ Ne destanda ne de arkeolojik verilerde bunu doğrulayacak veri olmamasına rağmen o kadar tarih yazımında kendilerine yontmayı hedef edinmişlerdir ki Troya’nın bile bu mahzun Anadolu’nun bir kenti olabileceğini kabul etmek istemezler. 1988 yılında kazılara bir başka Alman Manfred Korfmann hoca başlar. Rahmetli olduğu 2005 yılına kadar devam eder ve Korfmann hoca der ki, ‘Ben burada yunan kenti göremiyorum, burada bir Anadolu kenti var.’ Hatta Blegen hocanın Miken yerleşkesi dediği tabakaya Yüksek Anadolu Kültürü adını verir” diye belirtti.
 
“KENDİNE MAL ETMEK KONUSUNDA BU HIRSI ANLAMAKTA ZORLANDIĞIM NOKTALAR OLUYOR”
Kim halkıdır sorusunu yönelten Gölcük, şunları söyledi: “Seramikler arkeolojide kültürü açıklarken ana başvuru kaynaklarımızdan birisi. Troya kazılarında çıkan Miken seramiği toplam çıkan seramiğin yüzde 1’ine tekabül eder. O yüzde !’in de büyük kısmı Troya’da üretilmiş kopya Miken seramikleridir. Batı Homeros’un İlyadası’nı o kadar sahiplenmiştir ki, Batı’nın yazılı edebiyatı İlyada ile başlar derler. Homeros’u antik çağda sahiplenen 7 kent var. 7’si de bizim batı Anadolu kenti. Başka toprakta doğmuş olma ihtimali hiç yok. Ama kuvvetli veriler gösterir ki, Homeros İzmir doğumludur. Bizim İzmir doğumlu Homeros’un Çanakkale’de olmuş savaşı yazdığı destanı bizden daha çok İngiliz’in olmuştur. Sanki kayıp bir İlyada var ve bu kayıp İlyada’da Britanya’daki iki kentin savaşını anlatıyor ve doğal olarak onlar da bizim yazılı edebiyatımızın temelidir diyorlar sanıyorum çünkü bu kadar her şey ortadayken, tarih yontmak, kendine mal etmek konusunda bu hırsı anlamakta zorlandığım noktalar oluyor.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN