Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sosyoloji bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Cumhur Aslan, sosyal medyada yaptığı canlı yayında koronavirüs hakkında toplumda yanlış bilgilerin yayıldığını ve bu konu hakkında merak edilen soruların doğru şekilde bilgilendirilmesi için ÇOMÜ Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Alper Şener konuk aldı. Şener, katıldığı söyleşide koronavirüs hakkında en çok ikilemde kalınan konular hakkında doğru bilgileri paylaştı.
 
Prof. Dr. Cumhur Aslan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen canlı yayına katılan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Alper Şener, vatandaşlar arasında merak edilen ve ikilemde kalınan sorular hakkında açıklık getirdi.
 
Toplumda covid olmaktan utanıldığı ve bu yüzden de koronavirüs hastası kişilerin bunu gizleyerek, gezmeye devam ettiğini söyleyen Cumhur Aslan, bu konuda Şener’in fikrini sordu. Şener, “Temel sıkıntı şu, koronavirüs tanısı aldığınızda karantinaya alınıyorsunuz. Bu işyerinizde bir geçici gelir kaybına uğrayacaksınız. Birinci neden bu. İkincisi ise, bu bir nevi etiketleme gibi oldu. Koronavirüs enfeksiyonu sizde varsa etrafınıza yayma ihtimaliniz var, bu yüzden sosyalleşme anlamında insanlar sizden kaçıyor. Bir şekilde bu virüsü sizden alırlarsa, onlar da hastalık olarak etkilenecekler ve iş gücü kaybına uğrayacaklar. Özel sektör anlamında geçici süre de olsa iş yerinizin kapanma riski var. Ama hangi durumda koronavirüsten şüphelenmemiz lazım; ateş, baş ağrısı, kuru öksürük, ishal, tat ve koku kaybı semptomlarından ikisi varsa, öncelikle koronavirüs düşünmemiz gerekiyor. Yüzde 90 hastada kas ağrısı, eklem ağrısı oluyor. Bu saydığımız bulguların yanına eklem, kas ağrısı da varsa, aksi ispat edilene kadar korona olduğumuzu düşünüp testlerimizi yaptırmamız lazım” ifadelerini kullandı.
 
“HANGİ AŞI TÜRKİYE’YE EN ERKEN GELİRSE ONU YAPMAMIZ LAZIM”
Koronavirüs aşısı konusunda da fikirlerini söyleyen Şener, “Türkiye’nin dünyanın şartları belli. Eğer kendi ürettiğimiz bir aşı yoksa, en erken hangi aşıya ulaşacaksanız kendinizi korumak adına öncelikle onu yaptırmanız lazım. Aşının koruyuculuğu ile bağışıklığıyla bu kadar kafa yorucu bir ortam yok şu anda. Teknik olarak piyasadaki bütün aşıların menşei Çin. Çünkü virüsünün kökeni Çin. Hepsi virüsün partiküllerini sağlayarak Çin benzeri bir aşı elde ederek ortaya çıkan aşılamayı sağlıyor. Hangi aşı Türkiye’ye en erken gelirse onu yapmamız lazım. Ama unutmamamız lazım Türkiye en erkenden aşı teknolojisini aktif hale getirmesi lazım. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığı gibi aşı üretim tesislerini ortaya çıkarması lazım. Bu milli bir sorun. Bugün korona olur yarın başka bir şey olur. Biz halihazırda kızamık aşısı gibi bunları yurtdışından alıyoruz. Türkiye’nin buna yönelik bir entelektüel bilgi birikimi var. Bunu üretebilir Türkiye hatta üretip dışarıya da satabilir” şeklinde konuştu.
Şener, toplumun komplo teorilerine daha çok inanmak istemesi hakkında ise, “Bence aşı karşıtlığı pohpohlanıyor. Onun da sponsorları var. Aşı olarak mı daha uzun süre yaşarsınız, aşı olunca mı? Tabi ki aşı olarak. Eğer dünya nüfusunu kontrol etmek istiyorsanız dersiniz ki ‘Aşı olmayın’. Bu daha paranoyakça belki ama bence esas bunun araştırılması lazım” dedi.
 
“KORONOVİRÜS İLE İLGİLİ 12 FARKLI AŞI ÇALIŞMASI YÜRÜYOR”
Aşılanma eğer düşünüldüğü gibi olursa 2021 yılı içerisinde, sonraki periyotta normal yaşama dönüleceğini söyleyen Dr. Şener, “Buradaki temel sorun salgının kontrol altına alınması. Hastane yükünün minimum seviyede tutulması. 2021 yılı içerisinde düşündüğümüz kadar aşılanma oranı tamamlanırsa belki bir ihtimal milli aşımız da hazır konumuna gelirse, 2021 eylül döneminde maske ve mesafemizi biraz daha gevşetebiliriz. Türkiye’de şu anda koronovirüs ile ilgili 12 farklı aşı çalışması yürüyor. Bunların hepsi Dünya Sağlık Örgütü’ne kayıtlı faz 1 aşamasında. Bir tanesi faz 2’ye geldi. Faz 1,2,3 ne demek bunu açmamız gerekirse; faz 1 aşaması bir hedef molekül bulmayla başlıyor. Bir kişide koronavirüs kapmasını engellemeye yönelik antikor oluşturma potansiyeline sahip molekül araştırılıyor. O molekül bulunduktan sonra, önce cansız olarak uygulamaları yapılıyor. Eğer 1.fazda laboratuvar ortamında bakıldığında o aşamayı geçerse sonra faz 2 aşamasına geçiliyor. Faz 2’de ise, kısıtlı çevrede kontrol altında olan denekler seçiyorsunuz. Örneğin 18-59 yaş arası yaştan bağımsız, yandaş hastalığı olmayan 13 bin denek seçtik. Bu 13 bin denekte verdiğimiz molekül sonrası oluşan antikor yanıtına bakarak etkinliğini tespit ediyoruz. Oluşan antikoru ölçüyoruz. Ondan sonra faz 3 aşamasına geçiliyor. Kişilere aşıları yapıyorsunuz, bu kişileri iki inkübasyon dönemi boyunca topluma salıyorsunuz. Bu saldığınız kolda, bir kol serum alıyor, bir taraf aday molekülü alıyor. İki grup arasında, iki inkübasyon dönemi sonucunda kaç kişi korona olduysa, o aşının koruyuculuğunu ve etkinliğini ortaya çıkarıyor. Ama faz 3 aşaması ne kadar çok kişiye yaparsanız, bu aşının koruyuculuğunu güvenirliğini arttırıyor” diye anlattı.
 
“COVİD GEÇİREN BİRİNİN AŞI OLMASINA GEREK YOK”
“Her hastalıkla ilgili çok kısa sürede aşı bulunabilir. Ama bunlarla ilgili kurallar var. Kurallar diyor ki, faz 3 aşamasında en az 3-5 yıl arasında izlenmesi gerekiyor kuralı var bazı aşılarda. Şimdi bu tüm dünyayı sarsan, yaygın olarak görülen bir hastalık olduğu için dünya bu kuralı çiğnemek ile ilgili fikir birliği yaptı” diyen Şener, “Normal şartlar altında 8-10 yıl arasında geliştirilebilecek aşı, 15 ayda ortaya çıktı. Bu inanılmaz bir ışık hızı. Bu bir avantaj mı avantaj, dezavantajları da olabilir. Ama kâr-zarar hesabı yapıp hareket etmek lazım. Avantajlı kısmı, ne kadar çok kişiye ulaştırırsan salgın bitecek, maddi ve manevi olarak dünya bu külfetten kurtulacak. Dolayısıyla da insanlar ölmeyecek. Aşı iki doz yapılacak. Covid geçiren birinin aşı olmasına gerek yok. 6 ay antikorlar koruyor çünkü enfeksiyon olduktan sonra. Olmamasını da istiyoruz. İkincil aşı ile beklenmeyen etki artabilir” dedi.
 
“MASKE VİRÜSÜN YAYILMASINDAKİ EN ÖNEMLİ BARAJ”
Maske kullanımına ilişkin detaylı bilgilendirme yapan Alper Şener, “PCR testi pozitif çıkan kişinin maskeyi dört dörtlük takacağından emin olsak, toplumun genel olarak maske takmasına gerek kalmazdı. Çünkü maske aslında teknik olarak virüsün yayılmasındaki en önemli baraj, virüsü yayacak kişinin ağzına taktığın zaman. Ama toplumsal olarak baktığımızda insanların çok büyük bir kısamı bunu etkin olarak kullanamadığı için, ayrıca mesafe kaybolduğu için maskeyi herkes için uygulanabilir hale getirdi Dünya sağlık Örgütü. Salgının başında ben dahil birçok kişi, maskenin yaygın kullanılmasında taraftar değildik. Ama bakıldı ki hem Dünya Sağlık Örgütü hem sağlık otoriteleri bu bilinç düzeyinde bu uygulamayı sağlamak, bu kadar yaygın kitlesel olarak mümkün değil.  Mümkün olmadığı için herkes maske taksın, hem bireysel korunma olsun hem de pozitif kişiler de takılma zorunluğu içerisine dahil etsinler kendilerini” ifadelerini kullandı.
 
“KIŞ AYLARINDA HAVADA KALMA POTANSİYELİ YÜKSEK”
Şener, virüsün cansız yüzeyden bu zamana kadar bir bulaş olmadığını söyleyerek, bulaşın nasıl olduğu ile ilgili şunları anlattı: “Yaz ve kış aralığında farklı dinamikler işliyor. Yaz aylarında, her ne kadar farklı itirazlar olsa da günışığından etkilendiğini biliyoruz. Dolayısıyla yaz aylarında olgu sayısı daha az görüldü. Yazın ağzımızdan çıkan partikül, dış ortam sıcak olduğu için havada asılı kalma ihtimali düşük. Dağılıyor hemen. Ama kışın vücut ısınız yüksek, dış ortam ısısı düşük olduğu için ağzınızdan çıkan buhar ve virüs partikülleri dahil olmak üzere, havada kalma potansiyeli yüksek. Havada kalma anlamında, kış aylarında buna dikkat etmek lazım. Özellikle kış aylarında park, bahçede dolaşıyorsanız sosyal mesafeyi kullanmalısınız. Eğer spor yapmak istiyorsanız sosyal mesafenizi koruduğunuzda maskenizi takmanıza gerek yok ama otobüse bindiniz, kapalı bir alana girdiniz maskeyi takmanız gerekiyor. Kapalı alanda pozitif olduğunuz bir kişinin yanında 15 dakikadan uzun süre kalmamanız gerekiyor. 15 dakikanın üstünde kalındığı, partikül yoğunluğu artıyor. Partikül yoğunluğu maskeden geçişi arttırıyor ve beraberinde virüsü alma riskiniz artıyor.”
 
“HEM BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ İLE İLGİLİ HEM DE KARŞILAŞILAN VİRÜS İLE İLGİLİ”
Pozitif kişiyle temasa geçen bazı kişilerin negatif olmasının nedeninin, karşılaşılan virüs miktarı ile ilgili olduğunu söyleyen Dr. Şener, bir kişinin ne kadar çok virüsle karşılaşırsa o kadar çok vücuduna girdiğini, virüsün daha çok çoğaldığını ve bulguların daha çok ortaya çıktığını söyledi. “Semptom göstermeyenler daha az virüsle karşı karşıya kalmış ve bağışıklık sistemi onu yok etmiş. Hem bağışıklık sistemi ile ilgili hem de karşılaşılan virüs ile ilgili” diyen Şener, “Ama başka bir faktör de var, tam tersi. Bir aileye giriyor herkes ölüyor. Orada da başka bir genetik yatkınlık ortaya çıkıyor. Bütün virüslere savaşmada etkili olan tip bir interferon var, o sentezi sağlayan genin bazı kişilerde eksik olduğu için tablo ağır oluyor. Bu şu demek değil; koronavirüse yatkınlık ölçülebilir bir şey değil. Tek baktıkları değer koronavirüsü aldığınız zaman gerçek anlamda mortal seyredip seyretmeyeceği yönünde bir test yapılabiliyor. Ama yaygın olarak yapılması gereken bir şey değil. 65 yaş üstündeki kişilerle ilgili ise dünyanın deneyimi şu; bu kişilerde hastaneye yatış oranı daha yüksek. 75 yaş üstünde de ölüm daha yüksek. O yüzden 65 yaş üstünde hastaneye yatış riski artıyor, hastanede yattığı zaman yoğun bakıma yatış riski artıyor, yoğun bakıma yatış olduğunda ölüm riski artıyor.  Bu yasaklar aslında onları korumak için yapılan bir şey” şeklinde konuştu.
 
“HERKES TATİLİNİ YAPTI AMA KORONA TATİLE ÇIKMADI”
Şener, Çanakkale’nin son durumu hakkında da değerlendirmelerde bulunarak, “Yaklaşık 3 hafta önce Sağlık Bakanı bir açıklama yaptı, Türkiye’de olgu sayısı artan 15 ilden biri Çanakkale’ydi. 1 hafta 10 gün sonra ise devlet hastanesinin bir kısmı da pandemi servisi oldu. Bu şu demek; olgu sayısı o kadar arttı ki üniversite hastanesindeki yataklar doldu, dolayısıyla devreye devlet hastanesinin de girmesi gerekti. İlçelerde pandemi hastalarına bakılıyor. Orada ağırlaşan hastalar hastanemize geliyordu. Son yaklaşık 1 haftadır devlet hastanesi de hasta bakmaya başladığına göre Çanakkale’de durum hız kesmiş diyemeyiz. Merkezdeki önlemler diğer yerlere çok yansımadı. Köylere, bazı ilçelere yansımadı. Seyrelme önlemleri buralarda olmadı, normal hayat devam etti. Bu süreçte düğünler, evde toplanmalar devam etti. Ev içerisinden kapanlar çok geliyor bize. Bunun dışında fabrikalara gidiş gelişte kullanılan servislerde bulaşla karşı karşıya kaldık. Çanakkale’ye mevsimlik iş için gelenlerle sorunlar yaşandı. Bunları bir türlü engelleyemedik. Yaz döneminde şehir trafiğini çok engelleyemedik. Herkes tatilini yaptı ama korona tatile çıkmadı. Bunların hepsi birer faktör” ifadelerini belirtti.
 
“KENDİMİZİ DEĞERLENDİRELİM”
Maske, mesafenin yanı sıra temas süresinin de önemli olduğunu söyleyen Şener, “15 dakikanın altında tutmak çok önemli ziyaretleri ve konuşmaları. Hafta sonları toplanmayı engelleyemeyiz. Toplumsal kaçaklar olacağını biliyoruz ama bunu minimumda tutmaya bakalım. Ateş, kas ağrısı, eklem ağrısı var bir araya gelmeyelim. Kendimizi değerlendirelim. İnsanların kendilerini kontrol etmesi gerekiyor. Böyle bir durum varsa hemen sağlık kuruluşuna gelip, testini yaptırması gerekiyor. Virüsün dağılım hızını başka türlü kırma şansımız yok. Aşı gelse bile her hâlükârda bireysel korunmalara devam edeceğiz. Aşı sizi yoğun bakımdan, ölümden koruyor. Buna bir süre daha devam etmemiz gerekecek” dedi.
 
“EN İYİ STRATEJİ BU HASTALIĞI ALMAMAK”
Covid geçiren kişilerin kalıcı zarar vermesi ile ilgili bilgi veren Şener, bu zamana kadarki deneyimleri ise şu şekilde paylaştı: “Kalple ilgili ciddi yan etkileri oluşuyor. Kalp yetmezliğine sebep oluyor. Enfeksiyondan önce gayet sağlıklıyken, iyileştikten sonra kalp hastası olabiliyor. Akciğerde kalıcı hasar bırakabiliyor. Damarda pıhtılaşma yaparak beyinde bir hasar yapabiliyor. Devam eden koku hasarları bırakabiliyor. Bir de tabi ki uzun dönem covid ve yoğun bakımda yatan hastalarda gördüğümüz, ‘yoğun bakım sendromu’ dediğimiz tablo oluşuyor. Bu daha çok konuşulacak bir şey. En iyi strateji bu hastalığı almamak.”
 
D VİTAMİNİ KULLANIMI ÖNEMLİ
“D vitamini düzeyi çok önemli. D vitamini düzeyi düşük olan Covid-19 enfeksiyonunda daha fazla ölüm, yoğun bakıma yatış olmuş” diyen Şener, şunları söyledi. “D vitamini mutlaka bütün yaş grupları için geçerli, bir bakıp hekim kontrolünde destek almak lazım. Özellikle solunum yolu virüslerinde, etkinliği bilinen C vitamini var. Bunun tüketimini arttırmak lazım. Bir insanın günlük C vitamini ihtiyacı 5 grama denk geliyor. Bunu yemek için 5 kilo yeşil yapraklı sebze yemeniz lazım. Bu da teknik olarak mümkün değil. Bu yüzden bunu vitamin olarak almak en akılcısı. Ayrıca çinko, E vitamininin de artı değeri var. Bunu tabi ki doktor kontrolünde yapmanız lazım. D vitamini bir hormondur, çok fazla kullanılırsa yan etkisi oluşur. Kemik erimesi yapar. Bu tip vitaminleri alırken hekime danışılmalıdır. Etkinliği bilinen ama çok fazla tartışılan ürünler var, propolis bir tanesi. Propolis, bütün viral enfeksiyonlarında iyileşmeyi dengeleyici etkinliği var. Bunlara dikkat etmek lazım.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN