25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında, Türkiye’nin birçok yerindeki kadınlar farkındalık oluşturmak için, çeşitli açıklamalarda bulunarak bu soruna karşı çözüm üretilmesi gerektiğini vurguladılar. Sadece bir gün değil, yılın her döneminde çalışmalarına devam eden grupların arasında yer alan Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği tarafından sürdürülen Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı ( KİHEP ), Çanakkaleli kadınlar ile eğitimlerine devam ediyor.
 
KİHEP Kepez Grubu sözcüsü Sema Çoban, yapılan çalışmalar hakkında bilgi verirken, uzun yıllardır araştırmalarına devam eden Prof. Dr. Gülbu Tanrıverdi ise yapılan araştırmaların sonuçlarını yorumladı. İstanbul Sözleşmesi’ne dikkat çeken Çoban ve Tanrıverdi, bu sözleşmenin uygulanmasının önemine vurgu yaptı. Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı ( KİHEP ) Kepez Grubu Sözcüsü Sema Çoban, program hakkında bilgi vererek, “Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneğinin yaklaşık 15 yıldır, Kıbrıs ve Türkiye geneli dahil 15 bine yakın kadını, yerelde belediyeler kanalıyla kurumlar kanalıyla, sürdürülebilir kamusal politikalar ürettiği, insan haklarını kadın üzerinden kadının aslında insan haklarını öğrenmesiyle dönüşümün elde edilebileceğinin inandığı bir proje. Biz de Kepez KİHEP grubu olarak Kadının İnsan Hakları Eğitim Programını Kepez’de yapılandırdık. Gayet güzel aktif içerikler üretmeye başladık. Eğitimler, insan temelli, haklar temelli özelde ve kamusal alanda kadının kendini bilmesiyle alakalı, elde ettiği hakları işlevsel hale getirmesi, kullanılabilir hale getirmesi ile ilgili destekler içeriyor, modül bu şekilde. Her geçen gün daha da güçleniyoruz çünkü örgütlü olmanın gerçekliğine ve gücüne inanıyoruz” diye anlattı.
 
“LOKAL HAREKETİ ÇOK ÖNEMSİYORUZ”
Çoban, İstanbul Sözleşmesi ile ilgili düşüncelerini de dile getirerek, “Kanunlar çıkıyor, sözleşmeler imzalanıyor ama kapalı kapılar ardında, dosyalar içerisinde kalan imzalardan olmasını kesinlikle istemiyoruz. Hayata geçmesi ve işlevsel olmasını istiyoruz. Kapalı kapılar ardında sönen hayatların, sönen ocakların politikalarla engel olunması gerektiğine inanıyoruz. Bu anlamda yerel yapılanma, lokal hareketi çok önemsiyoruz. Belki başlangıç noktamız Kepez olacak ama arka sokaklara, mahalle aralarına, hanelerin içine girerek kadına bir değer olduğunu, öz varlığını yerine getirebileceğini, hakların olduğunu bir ışık yakabilirsek, hedefimiz idealimize de kavuşmuş oluruz. Bu anlamda da İstanbul Sözleşmesi’ni yaşanır kalmış oluruz. Temennimiz bu yönde; toplumsal mücadele kazandırır, İstanbul sözleşmesi yaşatır” ifadelerini kullandı.
 
“ÇANAKKALE İÇİN ASLINDA BİR DEĞER ÜRETME ÇABASINDAYIZ”
KİHEP’in Kepez grubu ile ilgili bilgi veren Çoban, “Kemik eğitim grubumuz 12 kişi ama devamında ciddi talep alan ve gerçekten grup olma bilincine erildiğinde, o gücü hissettiğinde insanlar bunu yaymak için insanlar daha çok cesaret kazanıyorlar. Bu anlamda daha çok kitleye hızla ulaşacağımızı gözlemliyoruz. Hızla yayılacağız ve Çanakkale için aslında bir değer üretme çabasındayız.  Lojistik anlamda belediyemizin gösterdiği bir salonda eğitimlerimizi alıyoruz. Aralık ayında başladık haftalık periyotlarla, pandemi dönemi biraz sekteye uğrasa da, biz online birlikteliklerimizle konuya devam ediyoruz. Yeni katılımlar konusunda da belediyemizin bu süreçten sonra daha somut iletişim çalışmaları olacak. Çağrılar açıp eğitimlere devam edeceğiz insanları. Kepez Belediyesiyle de iletişime geçebilirler. Sosyal medyada bulunurluğumuz var zaten” bilgisini verdi.
 
ŞİDDET ÇOK BOYUTLU
Kadına şiddet konusunda araştırmalar yapan Çanakkale Onseki Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Prof. Dr. Gülbu Tanrıverdi ise akademik anlamda yapılan anket ve çalışmalar üzerinden değerlendirmelerde bulundu. ‘Neden şiddet’ sorusunun üzerine düşüncelerini paylaşan Prof. Dr. Gülbu Tanrıverdi, “Şiddet çok boyutlu bir kavram. Kültürel, siyasi, hukuksal, ekonomik, eğitim boyutları var, son zamanlarda bir de teknoloji boyutları eklendi. Bu kadar geniş boyutları olan bir kavramın, nedeni de çeşitleniyor. Ataerkil yapı, yetiştirme tarzı, ekonomik yetersizlikler, hukuksal olarak ele alınan İstanbul Sözleşmesi gibi kanun düzeyinde uygulanması gereken bir takım sözleşmelerin hayata geçirilmesindeki bir takım sıkıntılar ve bununla beraber gelen birçok şey hepsi birbiri ile bağlantı olarak şiddetin nedenleri. Nedenler, birbiri içine o kadar geçmiş ki, birbirinden ayırt edemiyoruz ama toplumsal kurumların, bu durumun temelini incelemesi gerekiyor. Ben sağlık ve kültür çalışan bir akademisyenim. Şiddetin en önemli belirleyicisi kültür ve kültürün etkilediği siyaseti hukuk, eğitim, din ve diğer toplumsal kurulumlar olduğunu düşünüyorum. Literatürde de genellikle bu doğrultuda” dedi.
 
“YAŞAM BOYU ŞİDDET YÜZDE 55”
Tanrıverdi, 10 yıldır kadın ve şiddet konusunda araştırmalar yaptığını söyleyerek, “ ‘Kadına şiddet boyutu arttı mı’ derseniz, sadece pandemi süreci ile ilgili bilgi vereyim çünkü özel bir durum. Mesela, 2020 Mart ayında fiziksel şiddet yüzde 80, psikolojik şiddet yüzde 93, sığınma evlerine olan talep yüzde 78, genel olarak da şiddet oranı yüzde 27,8 oranında artmış. Bu pandemi durumuna has bir durum. Genel olarak baktığımızda, şiddet yerel çalışmalarla çok fazla şey söyleyemeyiz. Biz şuna bakıyoruz; çok daha geniş yapılmış çalışmayı bir araya getirip, bizlere bir takım sonuçlar veren araştırmalara bakıyoruz. 2019’dan günümüze sadece sistematik inceleme dediğimiz, meta analiz dediğimiz kanıt düzeyi yüksek 18 bin çalışma var son 2 yılda. Son 2 yılda kadın ve şiddet konusunda kaç çalışma yapılmış dediğimizde 33 bin çalışma yapılmış. Dolayısıyla bu 33 bin çalışma içerisinden, benim size bir oran söylemem neredeyse olanaksız ama büyük evrenlerle yapılmış çalışma sonuçlarından bahsedeyim; dünyada yapılan geniş evrenlerle yapılmış çalışmada yaşam boyu şiddet yüzde 55. Yani neredeyse iki kişiden bir tanesi şiddet görüyor. Cinsel şiddet yüzde 20, psikolojik şiddet yüzde 46, fiziksel şiddet yüzde 39. Son bir yıla baktığımız zaman, her dört kişiden bir tanesi şiddet görüyor. Diyeceksiniz ki geçmişte nasıldı;  Türkiye’ye baktığımız zaman 2009-2014 yıllarına ait büyük çaplı çalışma var Türkiye’de ve başka bir çalışma yok. Hala o çalışma sonuçları yeniden yorumlanıyor. Oraya baktığımızda Batı’da dört kadından bir tanesi, Doğu’da da üç kadından bir tanesi şiddet görüyor. Çanakkale’ye baktığımız zaman, bu 10 yıl içerisinde çalışmalar farklılık gösteriyor. Bizim kendi çalışmamızda, bu biraz daha eski bir çalışma, on kadından sekizi herhangi bir şiddete uğruyor Çanakkale’de. Yakın zamana bakıyoruz iki kadından biri herhangi bir şiddete uğruyor. Yani oranlar da evren ile birlikte değişiyor. Eğer bu çalışmayı Çanakkale Merkezi’nde eğitim düzeyi daha yüksek bir grupta yaparsanız sonuç farklı çıkıyor” şeklinde anlattı.
 
“ŞİDDET GÖREN HER KADINDAN SORUMLU OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUM”
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasının önemine vurgu yapan Gülbu Tanrıverdi, “Şiddet toplumsal bir sorun ve bütün dünyanın sorunu. Amerika’daki kadın da şiddet görüyor Japonya’daki de, Uganda’daki de… Bu nedenle zaten İstanbul Sözleşmesi var. Şiddet uluslararası bir sorun. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni ilk onaylayan ilk uygulayan ve hiçbir şekilde çekince koymamış bir ülke. Dolayısıyla bunu takdir edip, bunun uygulayıcısı olmamız gerekiyor. Böyle bir kanunu sahiplenmemiz gerekiyor, buradan geri dönmemek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Bu çok önemli ve bu anlamda takdir ediyorum Avrupa ülkeleri arasında çekincesiz imza atan nadir ülkelerden biriyiz. Bu harika bir şey ama buna sonuna kadar sahip çıkmamız lazım.  İstanbul Sözleşmesi’nin bir kanun hükmünde olduğundan birçok insanın haberi yok. Orada yazan her kelime aslında devletlere, herkese bir sorumluluk yüklüyor. Hepimiz sorumluyuz. Şiddet gören her kadından sorumlu olduğumuzu düşünüyorum. Eğer şiddet varsa, o şiddetin içinden mutlaka sorumluluğumuzu almamız gerekiyor. O nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin devam etmesi için, kadınlar ve erkekler, hep beraber sorumluluğu almamız lazım.  Bir kere bunu bireyselleştirmekten vazgeçeceğiz” ifadelerini kullandı.
 
“MEDYANIN DA BU KONUDA SORUMLULUĞU ALMASI GEREKİYOR”
“Araştırmalar şunu ortaya koyuyor medya şiddeti ele alırken konuyu bireyselleştiriyor. Konuyu kadına mağdura çeviriyor. Bu yüzden bunun toplumsal bir sorundan ziyade, kadının namusu, kadının ahlakı boyutuna getiriyor ama bu sorun böyle bir sorun değil” diyen Tanrıverdi, “Bu sorun toplumun sorunu, dolayısıyla bunun çözümü de kadınlarla olacak bir şey değil. Kadınla ilgili bir toplantı oluyor bir bakıyoruz bütün yöneticiler, kadın yöneticileri göndermiş, erkekler gelmiyor. İzleyicilere bakıyoruz hepsi kadın. Biz kadının sorununu sadece kadınla aşamayız, kadın zaten burada mağdur. Kadının sorunu için, bütün taraflara ihtiyacımız var. Bütün kurumlara ihtiyacımız var. Bu sorunu sahiplenmemiz gerekiyor. Medyanın da bu konuda sorumluluğu alması gerekiyor” diye konuştu.
 
“YAŞLILAR ŞİDDET GÖRMEYE DEVAM EDİYOR”
Prof. Dr. Gülbu Tanrıverdi, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan bilgileri ise şu şekilde anlattı: “2019’da yapılmış bir çalışma; ilkokul mezunu kadınlar fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddete daha fazla maruz kalırken, üniversite mezunu kadınlar cinsel şiddete daha fazla maruz kalıyormuş. Engelliler, LGBT bireyler, yaşlılar, gebeler bunlar şiddete daha fazla maruz kalan gruplar. Yani gebelik, yaşlılık döneminde hiç şiddete maruz kalmaz algımız var. Ama maalesef yaşlılar şiddet görmeye devam ediyor. Odak grup görüşmeleri ile yapılmış, 2019-2020 yılına ait 52 tane yapılmış çalışma var. Bu çalışmada kendi ifadeleriyle şunu ortaya koymuşlar; şiddet gördüğü zaman, acı, yalnızlık, pişmanlık, suçluluk. Yani yaşlılar bu şekilde hissediyor. Tecavüzle ilgili yapılmış çalışmalar var. 28 kadınla yapılan araştırma var. Bu süreçte ne yaşadıklarına dair konuşulmuş. Onların en çok yaşadıkları sıkıntı, öğrenilmiş çaresizlik. Yani ‘ben tecavüze uğradığımı söylediğim zaman ailemin bunu kaldıramayacak olması, etrafın beni yargılayacak olması, söylediklerimin sorgulanacak olması, rezil olma duygusu, suçlanmak, susturulmak, ötekileştirilmek’. Bütün bunlar tecavüze uğrayan kadınlar susmasına neden olan sonuçlar olarak saptanmış.”
 
“TOPLUM ŞİDDETTEN NEYİ ALGILIYOR ONU GÖRMEK LAZIM”
“Lise ve üniversite öğrencileriyle şiddeti nasıl algıladığıyla ilgili bir çalışma yapılmış ve lisedeki kadın öğrencilerle yapılmış. Şiddeti haklı görüyor çocuk. Tıp Fakültesi’nde 4 ve 5.sınıf öğrencileriyle yapılmış bir araştırma var, yüzde 31’i kadın erkeğin kontrolünde olmalıdır diyor. Başka bir çalışmada ise şu söyleniyor; kadın eğer kılığına kıyafetine, hal ve hareketlerine dikkat ederse tacizden kurtulabilir cümlesine erkekler yüzde 30 oranında buna inanıyor, kadınlar da yüzde 20. Bütün bu çalışma sonuçlarının bize getirdiği nokta var. Toplum şiddetten neyi algılıyor, toplumsal cinsiyetten ne algılıyor bunu görmek lazım.”
 
 Gizem Tuğçe BAYHAN