Türkiye’nin en güzel şehirlerden biri olan Çanakkale’nin kendine hayran bıraktıran doğal güzelliğini bilim ışığında ele alan ‘Çevre ve Doğa Dergisi’nin ilk sayısı yayımlandı.
 
Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu’nun girişimiyle ortaya çıkan ‘Çevre ve Doğa Dergisi’, gerek Çanakkale ve çevresinin sorunlarını dillendirmeyi gerekse şehrin saklı güzelliklerini tanıtmayı amaçlıyor. Bölgenin en çok zarar gördüğü madenler, rüzgâr enerjisi, termik santraller, atıklar, su yatağı kirlilikleri gibi temel sorunlarının kapsamlı bir şekilde ele alındığı dergi, ilk sayısıyla okurlarıyla buluştu. ‘Bizim söylediklerimiz bilim ile çelişiyorsa bilimi tercih edin’ başlığıyla yayımlanan ‘Çevre ve Doğa Dergisi’ hakkında derginin Genel Yayın Yönetmeni, aynı zamanda Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu Başkanı Bünyamin Nami Tonka, “Çanakkale’de doğru bir çevrecilik olsun, bilgiler yerine otursun” ifadelerini kullandı.
 
Doğal dengesi bozulan dünyaya saygı göstermek ve bilinçli bir çevrecilik anlayışı geliştirmek için bu yola çıkan ‘Çevre ve Doğa Dergisi’, Çanakkale’de gerçekleşen çevre sorunu mücadelesine objektif bir göz ile ele alıyor. ‘Çevre ve Doğa Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu Başkanı Tonka, “Bundan 2 sene önce Kepez Çayı bütün bölgenin dışkısını denize atıyordu. Biz de Çanakkale’de çevreci zannettiğimiz insanlara dedik ki, ‘bu mavi vatanı kirletiyor, Kepez Belediyesi’ni protestoya gidelim, bunu yapmasınlar’.  Ben gittim, Başkan Yardımcısıyla görüştüm. Bir çaresizlikten dolayı, mecburen böyle yapıyoruz, üç ay kadar sürecek dedi. Ama bunun bir yönteminin de olması lazım. Mesela siz bunların vidanjörlerle kamyonlara yüklersiniz, bir arabalı vapur kiralarsınız, ardından da açık bir yere götürüp bırakabilirsiniz. Böylece Boğaz, temiz kalmış olur. ‘Bu maliyetli bir iş, biz bundan vazgeçtik, bu işi birden bitirelim diye buna tevessül ettik’ dedi. Ben tabii buna da karşı geldim. Ama ben tüm çevreciler bunu protesto edecek sandım. Meğer Çanakkale’de bu anlamda güdümlü bir çevreciliğin olduğunu gördüm. Bu olayın ardından Kaz Dağları’nda bir protesto yapılacağını öğrendim ve Kaz Dağları deyince aklımıza Ayazma geliyor. Ben Ayazma ’ya gittim fakat etrafta hiç çevreci göremedim. Sonra oradakilere sordum, bu protesto nerede diye. ‘Burada değil o, Balaban’da’ dediler. Balaban ve Kaz Dağları farklı dağ silsilesi. Birisi Kaz Dağları, birisi Biga Dağları diye geçiyor. Kirazlı ve Balaban tepeleri farklı, arada bir dağ var sonra ova var sonra Ağı tepesi var, ardından bir ovacık daha var ve bu böyle gidiyor. Çevrecilerin coğrafya terimlerine takla attırdıklarını, canları nasıl istiyorsa böyle anlattıklarını gördüm. Bu dedim yanlış, önce biz konumu net ortaya koyalım istedik. Bu arada protestolar yapılıyor, biz de ‘Lâpseki’de bir maden çalışması var, onda siyanür kullanılıyor şu anda burası siyanür kullanmıyor, eğer doğayı düşünüyorsak Lâpseki gidelim’ dedik. Oraya kimse gelmedi. Neyin nasıl olduğunu oradaki yetkililere sorduk ve öğrendik ki orada siyanür kullanılıyor. Ama Kirazlı ’da siyanür yok, biz yanlış yeri protesto ediyoruz. Çanakkale’deki çevreciliği daha bilimsel bir temele oturtturmak istiyoruz, sevdiğimiz ve korunmasını ama söylemlerimizi bilime dayandırmak istiyoruz. Bilim ne diyor ise o… Çevrecilik, hayali Kaz Dağlarıyla, siyanür kullanılan yeri görmezden gelerek olmaz. Sarıçay mahvolmuş protesto edelim dediğimizde kimse gelmiyor. Bu arada biz Kaz Dağları’nın Edremit Körfezi tarafına gittik. Bir baktık ki, Küçükkuyu, Edremit, Akçay, o bölgedeki tüm belediyeler zeytinliklerinin tamamını tarumar edilmiş durumda. Dedik ki, bakın bunlar 3 buçuk milyon ağaç kesmişler. Yine bunları protesto edelim dedim, kimse gelmedi. O zaman dedik ki biz, Çanakkale’de her şeyden önce doğru bilgilerin verildiği, doğru çevreciliğin yapıldığı bir yapıya sahip olalım. Biz doğru bilgileri kim verecek? Üniversite; Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü verecek; İl Özel idaresi verecek, Belediye; İl Tarım Orman Müdürlüğü; İl Sağlık Müdürlüğü; Devlet Su İşleri hatta Tapu Kadastro Müdürlüğü verecek. Yine Boğaz’dan tehlikeli yük taşıyan gemiler var, bunları öğrenmemiz lazım. Örneğin Çanakkale’de bir kaza meydana geldiğinde neler olacak, bunlar hakkında bilgi almak istedik. Yaklaşık 10 kamu kuruluşuna dilekçeler verdik. Bunların bir kısmı bize cevap verme tenezzülünde bulunmadı. Dergimizin bir sonraki sayısı tamamen Sarıçay üzerine olacak. Biz edindiğimiz tüm bilgileri, kamuoyuyla paylaşacağız. Örneğin, İl Özel İdaresi’ne ‘Çanakkale’de altın çıkaracak olan ruhsat verdiğiniz madenler kaç tanedir, nerelerde faaliyet gösteriyorlardır ve Kaz Dağları’nda faaliyet gösteren madenlerin isimlerini bize söyleyin” şeklinde yazdık. Onlar da bize cevap verdiler: Kazdağları’nda faaliyet gösteren 1 tane bile maden şirketi yoktur” Kazdağları diye gidiyoruz ama orada altın madeni yok. Nerede var? Kazdağlarının dışında Ağı Dağı’nda var. Hatta şu anda 3 tane ruhsat verilmiş. Biri Lâpseki Şahinli’de bir tanesi Kirazlı Balaban’da ve bir tanesi de Atıkhisar Barajı’nın biraz içinde. Çayın içinde faaliyet gösteren maden şirketine ruhsat vermişler. Yani şu anda ruhsat verme konusunda bir protesto gerçekleştirmek istiyorsak önce bu şirket protesto edilmelidir. Bu konuda arkadaşlarımızın hiç sesi çıkmıyor. Lâpseki’deki tamam ama Balaban’daki gitsin. Biz, tüm madenlerin devletleştirilmesinden yanayız. Devletleştirilmeyecekse ve ille de çıkarılacaksa diyoruz ki, bu madenleri biz Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu olarak biz denetlemek istiyoruz. Oradan tahliller alarak, onları akredite olmuş tarafsız laboratuvarlarda inceletmek istiyoruz. Parasını yine o şirketler karşılasın, biz de halk adına tahliller yapalım istiyoruz. Neler varsa bunları değerlendirelim ve bu bilgileri de kamuoyu ile paylaşalım istiyoruz. Şimdilik mücadelemiz bilim zemininde ilerliyor” dedi.
 
“MADEN BİTTİKTEN SONRA BÖLGEYİ REHABİLİTE ETMEK İSTİYORUZ”
“Bizim önceliğimiz Çanakkale” diyerek sözlerine devam eden Tonka, “On birinci 5 yıllık kalkınma planında devlet diyor ki, ‘madenleri çıkartma önceliğimiz olacak’. Gayri Safi Milli Hasıla’nın şu anda yüzde 0.85’i madenler üzerine kurulu, batıda ise en düşüğü yüzde 5 iken bizdeki katkısı yüzde 1 bile değil. Bu Türkiye’nin gelişmeyeceği anlamına gelmektedir. Özel şirketler madenleri çıkarsa bile kontrollü çıkarsın istiyoruz. Bunu yaparken çevreyi kirletmesinler, biz denetleyelim. Maden 3-5 sene sonra bitti burayı rehabilite etmek için maden şirketi bir bütçe ayırsın bu parayı da bizim kontrolümüze versin. Herhangi bir devlet bankasına parayı yatırsın, buradan çevreyi yeniden düzenlemeyle ilgili masraflar bizim kontrolümüzde yapılsın. İşte buraya ağaçlar dikelim, şuraya endemik bitkiler ekleyelim, rehabilite edelim veya sanayiye yönelik olmak üzere zeytin ağaçları dikelim. Çam ağaçlarının odun dışında bir faydası yok, sanayide kâğıt olarak kullanılıyor, o kadar. Ama zeytinin kisvesinden, yağından faydalanılabilir. Zeytin ağacı uzun yıllar yaşıyor. Ben Geyikli çevresinde 500-600 yıllık ağaçlar gördüm. Fatih Sultan Mehmet’i görmüş olan zeytin ağaçları var. Çam ağaçlarının kaç tanesi görüyor? Her 30-40 yılda bir büyük yangınlar oluyor, hiçbir ağaç yaşamıyor. Bu yüzden biz de, kesilmiş olan ağaçların yerine madenler bittikten sonra Dümrek Kooperatifi ile işbirliği yapmak istiyoruz. Oradan önce o yörenin insanlarına arazilerini versinler çünkü binlerce dönüm arazi var. Kalanı da Dümrek Kooperatifi’ne işletmesi için versinler. Zeytin ağaçları dikelim daha sağlıklı bitkileri halkımızla buluşturalım istiyoruz. Şimdilik hedeflerimiz bunlar” ifadelerini kullandı.
 
KÜNYE’DE 20 KADAR PROFESÖRÜN ADI VAR
Tonka, dergiden ileride ele alınacak konulardan ve katkıda bulunan isimlerden bahsederek, “Kent Konseyi bir rapor hazırlamış en son atıfta bulunan makalenin tarihi 2003’te yazılmış. Dünyada her 6 ayda bir bilim kendisini yeniliyor. Bilim kendini geliştiren bir unsur ve kendini katlayarak ilerliyor. Yani 2009’da yapılan bir rapor için 2003 tarihli bir makaleye atıfta bulunulmuş. Düşününki arada 16 yıllık bir geriden gelme var. Şu anda 2018-2019-2020’de eklenmiş bilgiler var, bu bilgileri gündeme getirin. Böyle çağdışı raporlar hazırlamayın ve bu yönde de Kent Konseyi Çevre Meclisi ile çatışıyoruz.  Bu insanları doğru yola getirebilmek için bakın derginin künyesine bakın 15-20 tane profesör var. Hepsi de benim arkadaşım. Dergimize Paris’ten Günser Nuroğlu ve Polonya’dan da Benek Güvenilir Erdemir diye bir kızımız destek veriyor. Ukrayna’dan Dmytro Chystiak;  Sakarya’dan Ozan Yılmaz diye bir arkadaşımız da katkı sağlayacak” dedi.
 
“KAMUDA KİM İŞİNİ YAPMAMIŞSA BİR SONRAKİ SAYIMIZDA ONLARI FAHİŞ EDECEĞİZ”
Derginin Çanakkale Çevre ve Doğa Dernekleri Federasyonu’ndan alınıp okunabileceğini ve künyede bulunan telefon numarası ile herkesin onlara ulaşabileceğini aktaran Tonka, “Çanakkale’de doğru bir çevrecilik olsun, bilgiler yerine otursun. Bu arada kamuda kim işini yapmamışsa bir sonraki sayımızda onları fahiş edeceğiz. Mesela Orman Baş Müdürlüğü sormuş olduğumuz tüm sorulara doğru cevap verdi, onları tebrik ediyorum. Çevre Müdürlüğü tam istediğimiz gibi değil. Çanakkale Belediyesi hiçbir dilekçemize cevap vermiyor. Biz, kanayan yaralarımıza neşter vuracağız, daha da güzel hale getirilmesi için çalışacağız. Dediğim gibi kamuda görevini yapmayan herkesi kamuoyuyla paylaşacağız. Gerekli yerlere şikâyetlerimizi edeceğiz, Cumhuriyet Başsavcılığı’na da diyeceğiz ki, ‘bu arkadaşlar görevlerini yapmıyorlar, haklarında işlem yapın diyeceğiz’ çünkü çevre, anayasal bir haktır. Bu çevreyi biz dedelerimizden ödünç aldık, torunlarımıza bize nasıl verildiyse aynen aktarmak zorundayız. Onun için bu anlamda çevreyi kim kirletiyorsa onlar da cezalarını çeksin istiyoruz” diyerek amaçlarından bahsetti.
 
İLK SAYININ İÇERİĞİ
Çanakkale’nin en kapsamlı ‘Çevre ve Doğa Dergisi’nin ilk sayısında; en çok merak edilen ve bir yıldır gündemde olan Kirazlı Balaban Yöresi Jeomorfolojisi Hidrojeolojisi ilk sırada yer alırken, ardından Çanakkale’nin en önemli diğer çevre sorunu olan Termik Santraller Meselesi yer alıyor. İlk sayıda sırası ile Büyük Bir Tehlike İle Karşı Karşıyayız, Çevre İçin Düstur, Ağı Dağı, Türkiye’de Madencilik Mevzuatı Süreçleri, Türkiye’de Çevre Eylemlerine Bir Bakış, Çok Çok Tehlikeli Bir Kimyasal ‘Dihidrojen Monoksit’, Yer Yüzündeki İklim Değişiklikleri ve Paris İklim Anlaşması, 1875 Erenköy-Güzelyalı Depremi ve Depremin Neden Olduğu Heyelanlar, Çanakkale Şehir Merkezi Sismik Mikrobölgelendirilmesi, Çevrecilikte Bilim, Maden Meselesi, Ormandaki Kirlilik, Atatürk ve Madencilik, Sarıçay, Kepezçayı gibi Çanakkale’nin çevre sorunlarının yaşandığı başlıklar yer alıyor.
 
Sevi Gözay UĞURLU