Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, her gün açıkladığı koronavirüs vaka sayılarında artış gözüktüğüne dair uyarılarda bulunmasına ve kişileri tedbirli olmaya davet etmesine karşın, Çanakkale’de de rehavetin ortaya çıktığı gözlemlenmeye devam ediyor. Kişilerini tedbirleri elden bırakmasının sebeplerini psikolojik açıdan anlatan Psikolog Tahsin Şerifoğlu, kişilerin deneyimlemedikleri şeylere karşı duyarsızlaşmalarının bir sonucu olarak bu durumun ortaya çıktığını söyledi.
 
Psikolog Tahsin Şerifoğlu, normalleşme sürecinde vatandaşların tedbirleri biraz daha gevşettiğinin gözlenmesi hakkında, bu durumun nedenlerini psikolojik açıdan anlattı. Pandeminin insanlar üzerindeki etkileri kademelere ayrıldığını söyleyen Şerifoğlu, “Öncelikle bir panik durumu yaşandı. Sonra etrafındakilerin Covid-19’a yakalanmaması, ‘salgın var ama bizim yakınımızda değil’, ‘bugüne kadar önlem aldık yakalanmadık, bu kadar önlem yeterli olabilir mi, alamazsak daha ne kadar önlem alabiliriz’ gibi bir algı ortaya çıktı. Bir şeye karşı yoğun bir şekilde savaşmak da mümkün olmadı çünkü beyin duyarsızlaşıyor. Beynimizin duyarsızlaşma özelliği var. Bir noktada ‘madem başıma kötü bir şey gelmedi, o zaman gelmeme olasılığı daha yüksek’ gibi düşünülmeye başlanıyor. Bu durum ‘güven oyununa’ benziyor. Kendimizi arkaya bıraktığımızda birinin tutacağını bilsek de ilk önce tereddüt yaşıyoruz ama bir kez bizi tuttuklarında ikincisinde daha rahat kendimizi bırakıyoruz. Yani daha iyi tutacaklarına yönelik bir inanç gelişiyor. Covid-19’un uzun süredir var olması ama yakalanmayan kişiler ve civarında yakalanmayan kişiler tarafından bir inanç oluşturdu ve bu yüzden daha az önlem alınmaya başlandı. İlk başlarda çok ciddi önlem alındı, herkes panik yapıyordu. Sonra ise ‘bu oluyor ama ne yapalım, başımızı da bir şey gelmiyor’ diye düşünülmeye başlandı” şeklinde konuştu.
 
“DUYARSIZLAŞMA SÜRECİ YAŞANIYOR”
Tahsin Şerifoğlu, “Danışanlarımızın arasında kaygı duyan kişiler şöyle düşünmeye başlıyor; ‘biz bu kaygı duyduğumuz şey işle baş edemeyeceğiz.’ Sonra o kaygıya maruz kaldıkları zaman ve başlarına çok büyük kötülükler gelmediğini gören kişilerin beyinlerinde duyarsızlaşma başlıyor. Nietzsche'nin sözü aklımıza geliyor, ‘öldürmeyen şey güçlendirir’.  Aslında beyin ölmediğini gördükçe o şeye karşı güçlendiğini hissediyor. Cesaret göstermeye başlıyor. Bizler de Covid-19’a karşı daha bir cesur hale gelmiş durumdayız. Danışanlarımdan da görüyorum; Covid 19’a karşı anksiyete geliştiren danışanım pek yok çünkü maruz kalma ve duyarsızlaşma süreci yaşadıkları için aşırı kaygılı görmüyorum” ifadelerini kullandı.
 
“YÜKSEK ANSİYETELİ KİŞİLER EVDEN ÇIKMAZSA DAHA KÖTÜYE GİDEBİLİR”
Pandemi sürecinde hiçbir psikolojik yardım almadan, kendini tamamen eve kapatan ve o günden bu yana hiç çıkmayan bir kişi ile karşılaştığını söyleyen psikolog Şerifoğlu, o kişinin henüz duyarsızlığını sağlamadığını gördüğünü söyledi. Şerifoğlu, “Hep evde kaldığı için anksiyetesi iyice artmış. Çünkü hiç maruz kalmamış. Hayat evde güzel dedik ama bir kişinin normalleşme sürecinde dahi evde kalması, aylar boyunca kalması da sağlıklı bir durum değil. Belki kimse evden çıkmasa ve virüs ortadan kalkacak bir durum olsa, belki işlevsel olabilir. Fakat bugünkü durumumuza baktığımızda, bazı anksiyeteli kişiler normalleşme süreci ile tekrar dışarıya çıkmaya başlamış olsak dahi dışarıya çıkmıyor ve bu onları kötü etkiliyor çünkü beyin şuna inanıyor; ‘ben evden çıkmıyorum, çıksam başıma kötü bir şey gelir’ diye inandıkları için evden çıkmamaya başlıyorlar. Yüksek ansiyeteli kişiler evden çıkmazsa daha kötüye gidebilir” dedi.
 
“BEYNİMİZ DUYARSIZLAŞSA DA TEDBİRİ ELDEN BIRAKMAYALIM”
“Bana göre toplumda bir duyarsızlaşma oluştu ve bunun nedeni, bir şey duyup, deneyimlememeleri” diyen Şerifoğlu, “Ergenlik döneminde yaşanılan durum gibi. Ebeveynlerden birçok felaket senaryosu duyulabilir ama o ergenin başına gelmediği için daha cesur davranabilir. Biz de bence deneyim yaşamadığımız için, yakınımızdan birinin başına gelmediği için Covid-19’a karşı duyarsızlaştık ve bu yüzden de önlem almayı bırakıyoruz. Bu tabi ki yanıltıcı bir durum çünkü zaten çevremizden birinin başına bu durum gelmiş olsa, bizler de o risk altında olacağız. Daha fazla anksiyete duyma gibi bir durum olacak. Burada bir biyolojik savaş var. Beynimiz duyarsızlaşacak buna karşı ama bunu bilerek yine de önlemleri elden bırakmayalım” diye tavsiyede bulundu.
 
BİLİNÇLİ DÜŞÜNEN BEYNİMİZ ‘HAYIR’ DESE DE…
Şerifoğlu, kişilerin maske takması konusunda uzmanların farklı görüşlerinin olmasının da etkisi olduğunu söyleyerek, “Bir anket yapsak ve şöyle bir şey söylesek; çok eğleneceksiniz, çok güzel zaman geçireceksiniz ama sağlınızı riski atacaksınız desek ve bunu yazılı olarak sunsak ‘evet deyip imzalar mısınız’ diye sorsak birçok kişi eminim ki imzalamaz bilinçli düşündüğünde. Şimdi bizim bir duygusal beynimiz bir de bilinçli düşünen beynimiz var. Bilinçli düşünen beynimiz bunu gördüğünde onu imzalamak istemiyor ama duygusal beynimiz de diyor ki, ‘ama ben iyi hissedeceğim, şu an bunu yapmak istiyorum, buna ihtiyacım var’ diyor. Sigara, alkol bağımlılığında olduğu gibi. Beynimiz sağlık yönünden risk taşıdığını ve çok kötü olabileceğini biliyor ama duygusal beyni deneyimi olmadığı için, başına kötü bir şey gelmediği için daha çok kaynakları düşünüyor. Kâr-zarar analizi yapıyor. Eğlenmeyi kâr olarak sağlıyor ama risk alacak ve o zaman bilinçli düşünen beynimiz diyor ki ‘hayır, yapmayayım’. O evrede duygusal beyin, ‘ama benim burada kötü bir tecrübem yok ki’ diye düşünüyor. Bu istek ne kadar o anda ötelense bile, bir- iki gün sonra artık ötelenmemeye başlıyor ve keyif alınıp, zarar görülmediği görülünce de deneyim alınmasının ardından artık hep kaynak sağlama seçeneği aktive oluyor. Bu yüzden ne kadar sağlığa zararlı olduğunu bilsek de seçmek zor oluyor çünkü duygusal beynimiz bizi diğerine yönlendiriyor” diye belirtti.
 
“ ‘SORUNLARIMIZ ÇÖZMEYECEĞİM’ DERSEK FIRSATLARI EDİNEMEMİŞ OLURUZ”
Şerifoğlu, pandeminin oluşturduğu şartlardan olumlu tecrübeler kazanmak adına, kişilerin kendilerine içsel bir yolculuk yapmasının önemli olduğunu vurgulayarak, “Pandemi yeni bir yaşayış tarzı getirdi bize. İnsanlar önceden daha çok dışadönük keyif alabilme şansına sahiptiler. Birisi kendini kötü hissettiğinde dışarıya çıkıyor, sosyalleşiyor kendin rahatlamış hissediyor ama sorun çözülmüyordu. Yani daha çok kendilerinden kaçabiliyorlardı. Anı kurtarıyorlardı baş etme yöntemi olarak. Sorunu kendilerini görmüyorlar, yapabilecekleri bir şey olduğunu düşünmüyorlardı ve bu şekilde anları, hayatlarını geçirebiliyorlardı ve bu da bireysel gelişimlerine olumsuz etkide bulunuyordu. Belki de ilişkilerinin de kalitesini azaltıyorlardı ama daha keyifli hissediyorlardı. Covid-19 ile beraber kişiler aktivitelerini azaltmak durumunda kaldı ve şu anda bazı korkulardan, endişelerden kaçamaz durumuna gelindi. Yüzleşmek zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz bence. Buna direnirsek, ‘ben kendime dönmeyeceğim, sorunlarımız çözmeyeceğim’ dersek, bu dönemin getirebileceği fırsatları edinememiş oluruz veya bu dönemde de huzurlu ve mutlu olma ihtimalimiz azalır” bilgisini verdi.
 
“DIŞA DÖNÜK OLMASI SAĞLIKLI OLDUĞU GİBİ İÇE DÖNÜK OLMASI DA SAĞLIKLI”
“Kişiler daha içe dönerek, pandemiye de uygun şekilde keyif alma yöntemlerini ehlileştirebilirlerse kazançlı çıkarlar” diyen Şerifoğlu, şunları anlattı: “Online şekilde kurs alma, meditasyon yapma, evde spor yapma, kitap okuma, bir olayın sonucu ile ilgili bireysel süreçleri düşünmek gibi eylemler gerçekleştirebilirler. Duygularına, düşüncelerine, olaylarına bakabilirler. ‘Ben şu an nasıl hissediyorum, neden böyle hissediyorum, ne olursa böyle değil de şöyle hissederim’ sorularını kendilerine sorsunlar. Olayların içindeki rolleri bu şekilde fark etmeye başlarlar. Mutlu ve huzurlu, anlamlı hissedebilmeleri için neler yapabileceklerini keşfetmeye başlarlar bence pandemiyi biraz daha fırsat oluşturan yönlerine odaklanarak geçirmeye çalışırlarsa, hem bugün için hem gelecek için çok yararlı olur çünkü pandemin ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Belki de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İster istemez böyle bir evrime doğru gidiyoruz gibi. Ama gitseydik gitmeseydik de sağlıklı bir birey için dışa dönük olması sağlıklı olduğu gibi içe dönük olması da sağlıklı. Bunu dengeleyebilmeleri adına yararlı olacak. Biz toplum olarak dışadönük bir toplumuz. İnsanlar zaman içerisinde içine dönmeye başladı ama pandemi ülke olarak içe dönme anlamında fırsat sağlayabilir diye düşünüyorum.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN