Vatandaşların Koronavirüs salgınından dolayı evlerine kapanmasından dolayı hayat rutinlerinin oldukça değiştiğini vurgulayan Uzman Klinik Psikolog İpek Örgüt, bu konuda değerlendirmelerde bulundu. Örgüt, “İş hayatımız, sosyal akışımız baştan şekillenmek durumunda kaldı. Bu değişimler bir insan hayatında azımsanacak değişimler değildir ve sinir sistemimiz rutinimizde, çevremizde ve global düzende olan bütün değişimlere farklı ölçülerde tepki verebilir” ifadelerini kullandı.  
 
“GÜVENDE TUTACAK DAVRANIŞLARA YOĞUNLAŞABİLİRİZ”
“Değişim öncelikle güvende olma duygumuzu temelden sarsar” diyen Örgüt, “ ‘Evimde, işimde, süpermarkette, dışarıda, sevdiklerimin yanında güvende miyim’ soruları ile zihnimiz bolca meşgul olduğu için bu sorgulama bizi çok temel bir insan modu olan savaş-kaç modunda tutabilir. Bunun anlamı şudur; kendimizi gevşemiş, keyif almaya yatkın, anın tadını çıkaran halden çıkmış; zihni sorgulayıcı, dikkati hep açık ve kontrol etme arzusu çok yüksek bireyler halinde bulabiliriz. Kendimizi koruma güdüsü ile kollektif, toplumsallığı gözeten bakıştan sıyrılıp kendimizi ya da çekirdek ailemizi güvende tutacak davranışlara yoğunlaşabiliriz” dedi.
 
“KAYGI VE OLUMSUZ DÜŞÜNCE SÜREÇLERİNİN KABULÜ İLE BAŞLAYABİLİRİZ”
Bu süreçte ortaya çıkan sonuçlarda kişiler kaygı ve olumsuz düşünceler ile baş edebilme yöntemlerini anlatan Psikolog Örgüt, “Öncelikle bu süreç daha önce hiçbir kişinin yaşamadığı, emsalinin hafızalarımızda olmadığı biricik bir süreç. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz durumun bizde yaratacağı kaygı ve olumsuz düşünce süreçlerinin kabulü ile başlayabiliriz. Evet, hepimiz kaygılanabilir ve olumsuz senaryolar kurarken bulabiliriz kendimizi. Yalnız beynimiz ve bedenimiz bu tip tepkiler veriyorsa bunun bir sebebi olduğunu unutmayalım. Zorlayıcı duygu ve düşünceler ile varlığımızı korumaya çalışan bir içsel sistemimiz var ve işini gayet iyi yapıyor. Bu noktada algıladığımız tehdit oranında bedenimiz de tepki verecektir.  Öyleyse algıladığımız tehdide tekrar bakmak belki iyi gelebilir. Ben sosyal mesafemi koruyarak dışarıda bulunuyor, mümkün olduğu kadar evimde kalmaya özen gösteriyor, bulaş riskini indirgeyecek önlemlerimi alıyorsam öyleyse kendi güven alanımda güvendeyimdir. Bu gerçekliği cebimize koyarak başlayalım” şeklinde konuştu.  
 
“YALNIZLAŞMAYA MARUZ BIRAKMAYALIM”
Örgüt, tavsiyelerine şu şekilde devam etti: “Bunun yanı sıra sosyal mesafemizi korurken kendimizi sosyal izolasyona yani yalnızlaşmaya maruz bırakmayalım çünkü biz insanlar için temel tehlikelerden biri yalnızlık. Kendimizi yalnız hissediyorsak aldığımız mesaj ‘tehlikedeyim’ olacaktır. Evlere kapandığımız bu dönemde teknolojiyi de kullanarak yalnızlığımızı gidermemiz çok mümkün. Göreceksiniz ki ne kadar göz teması kurar, ne kadar duygu, düşünce alışverişi yaparsanız kendinizi o kadar kapsanmış sarıp sarmalanmış hissedeceksiniz. Güvende olma duygusu tam da böyle bir şey. Bir diğer kolaylaştırıcı yöntem ise anda kalma çalışmalarına yer açmak. Zihinlerimiz bugünlerde ne olacağı, nasıl olacağı gibi sorular ile tam da gelecekte takılıp kalıyor. Tahmin edilebilir bir gelecek bizi güvende tutar varsayımı ile bol bol yarını, sonrasını özellikle de olumsuz senaryolarla tasarlamaya çalışıyoruz. Zihnimiz bunu yapıyorsa tabii ki ihtiyacına saygı duyarak bir an için zihnimizi gelecek zaman diliminden şimdiye çekmek mümkün mü sorusunu araştırabiliriz. Bunun için meditasyon, bilinçli farkındalık teknikleri temel araçlardır. Bu araçlar ile ilgili detaylı videolar, metinler bol bol internette mevcuttur. Bütün bunların ötesinden kaygımızın bizi ele geçirdiği zaman dilimleri daha fazla ve yaşamımızı zorlaştırıyor ise bir uzmandan destek almak önemlidir.”
 
GÜNLÜK RUTİNLERE DEVAM ETMEK ÖNEMLİ!
Örgüt, bu dönem boyunca olumsuz etkilerden korunmak adına evde de olsak rutinleri devam ettirebilmek güvenlik duygusu için esas olduğunu belirterek, “Rutinlerimizin bu derece saptığı bu dönemde küçük, günlük rutinlerimize tutunmak bize kendimizi bilindik bir alanda tutacaktır. Sabahları ebeveynimiz ya da arkadaşımızla yaptığımız düzenli telefon konuşmamız, öğle yemeğinden sonra içtiğimiz kahvemiz, akşamüstü çocuğumuzla oynadığımız oyunlarımız yerinde kalmaya devam etmeli. Bu düzenli davranışlara devam ettikçe beden ve zihin bildiği ve tanıdık hissettiği yerde bir parça daha az kaygılı olabilmeyi sağlayacaktır” diye konuştu.
 
“HAREKETE BAĞLI ETKİNLİKLER KEYİF ALMA ZAMANLARIMIZI ARTTIRACAKTIR”
“Bir diğer olumsuz etki de internet ve sosyal medyadaki bilgi kirliliğine maruz kalmaktır” diyerek bu konuda önerilerde bulunan İpek Örgüt, “Hepimiz dışarıda, dünyada olandan haberdar olmak istiyoruz fakat kontrol ve tahmin etme arzumuz bizi ele geçirdiğinde internette geçirilen zaman oldukça artıyor. İnternet aracılığıyla duyu organlarımızın, beynimizin maruz kaldığı bilginin sinir sistemimizde bir izi var. Biz etkilenmediğimizi düşünsek de yorgun düşen sinir sistemimiz buna zaman içinde tepki verebiliyor. Kaygı, tedirginlik, aşırı uyarılmışlık hali bunun örnekleridir. Belki net bilgiyi aldığımız belli haber kaynaklarına günde üç kere on beş dakika bakmak zaten yeterli olacaktır. Bunların yanı sıra olumsuz etkilerden korunmak için kendimizi duygusal olarak güçlendirmek de önemlidir. Fiziksel hareketimizin kısıtlandığı bugünlerde sinir sisteminin hareket yoluyla deşarjını sağlayabilmek için evde kendimizi zorlamayacak biçimde esneme hareketleri, yoga yapabilir, müzik açarak dans edip vücudumuzun rahat hareket edebilmesine izin verebiliriz. Harekete bağlı etkinlikler bizi anda tutacak ve keyif alma zamanlarımızı arttıracaktır” ifadelerini kullandı.
 
“ÇALIŞMA PROGRAMI BİZE GÜNLÜK AKIŞIMIZ İÇİN ÇERÇEVE OLUŞTURACAKTIR”
Bu dönem boyunca işini evine taşıyarak, evden çalışmaya devam eden kişiler içinse Psikolog Örgüt şu ifadeleri kullandı: “Evde çalışıyor olmak her ne kadar avantajlı görünse de zorlayıcı tarafları olabilir. Öncelikle dikkat ve konsantrasyon için alışık olmadığımız bu yeni düzende kendimizi olması gerekenden daha faza motive etmeye ihtiyaç duyabiliriz. Burada zaman yönetimine dikkat etmek gerekebilir. Bir iş yerinde ya da sınıfta grup halinde çalışırken beraber hareket etme dürtüsü ile zamana bu denli özen göstermek gerekemezken evde kendi zamanımızı kendimiz belirleyeceğiz. Dolayısıyla gün evvel yapılmış bir çalışma programı bize günlük akışımız için çerçeve oluşturacaktır. Oluşturduğumuz programımız yapacağımız çalışmayı, vereceğimiz molaları içerebilir. Günün verimli hissettiğimiz saatlerini araştırabilir ve çalışmalarımızı o saatlerde yapabiliriz. Çalışma programımız kadar günlük akışımızı da esnek bir biçimde programlamak mümkün. Ev içinde yapacağımız diğer aktiviteler ile günümüzü bir bütün olarak belirlemiş olmak bize yarına dair bir tahmin edilebilir akış sunar.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN