Uzun senelerdir müzik sektöründe yer alan Ahıskalı kendinden ve yeni şarkısından bahsederek, “Acı Mevsim, aslında baktığınızda benim en mutlu olduğum hayatımda dönemde yazdığım bir şarkı. Biz bazen besteciler hep kendimizi anlatmayız şarkılarda. Bazen bir arkadaşımızın duygularını yaşatırız, onu anlatırız. Bir dostumun, bir arkadaşımın yaşadığı aşk ıstırabını ve içinde bulunduğu durumu ben kaleme aldım. O yüzden etkilenmiştim o andan, sözler öyle çıkıverdi. Hayatta mutlu etmek kadar hüzünlendirmek de var. Çünkü biz yaraların üstünü kapatmak yerine açıp dökülsün ne çıkacaksa çıksın ondan sonra gerçek iyileşme süreci başlasın istiyoruz hep. Kendi hayatımızda da öyle. Hiç gizli saklı bir şey kalmasın istiyoruz. O yüzden dinleyicileri biraz hüzünlendirdiğimiz için kusura bakmasınlar diyorum. Efkâr bizim kanımızda var” İfadelerini kullandı.

“ÜRETMEYİ SEVİYORUM”
Kısaca kendinden bahseden Ahıskalı, “İnsanın kendini anlatması zor. Biyografi gibi girmek istemiyorum dinleyicilerimizi de sıkmak istemem. Ben 76 senesinde Antalya’da doğdum, 93 senesinde konservatuar için İstanbul’a geldim. Hemen akabinde 97 Yeni Türkü grubuna dahil oldum ve 14 sene Yeni Türkü grubuyla müzik yaptım. Çoğu dinleyelim sevelim bunu bilmez. Yeni Türkü’den 2011 senesinde ayrıldım, Eşref Vakti isimli bir proje çıkarma aşamasındaydım. Bir koltukta iki karpuz olmaz diyerek arkadaşlarımla vedalaştım ve Eşref Vakti grubunu kurdum. Yaklaşık bir 4 sene kadar o ekibim de çok başarılı oldu. TRT Müzik’te programlar yaptık, üç tane albüm çıkarttık. Birçok şarkıyı insanlara aşina yaptık, her yerde söylendi. Akabinde Rubato grubunun kurucularından biriyim. Bu da 2013 senesine tekabül eder. Bir ara beraber devam ettirdim, tabi arada Sezen Aksu’larla çalıştık, uzun süre sahne ekibindeydim ve Sıla ile ortak çalışmalarımız çok oldu, sahne anlamında. Bilinenler arasında ‘Yan Benimle’ vardır, ‘Saki’ vardır. Bunlar benim bestelerim, Sıla’nın sözleri. Bestecilik anlamında da devam ettirmeye çalıştım açıkçası. Yani hep bir şeyler yaptım, durmayı hiç sevmem. Hep üretmeyi severim ve tükenme noktalarında veya birbirini tekrar eden bir yapıya döndüğümde oradan giderim. Sevdiklerim biraz da eleştirirler beni. ‘Ya Eşref Vakti ne güzel gidiyordu da niye gittin, işte Rubato da ne güzeldi de şimdi niye bıraktın’ gibi. Güzel şeyler yapılır, neticede hayatta ölüm var bir grubu bırakmak nedir ki yanında? Hiç önemli şeyler değil. Biz bir hamle yaptığımızda ayrılma üzerine herkes için daha hayırlı olsun diye yaparız. İçinde olumsuzluk hiç bakmaya bile gerek yok, herkes benim dostum, herkes benim arkadaşım. Ki çocukluk arkadaşımdır Rubato grubundaki beraber sahne aldığım insanlar. Beni de tanıdıkları için artık Fatih’tir ne yapsa yeridir durumu da var” paylaşımlarında bulundu.
“HAYATIMA SOLO OLARAK DEVAM EDECEĞİM”
Kariyeri boyunca attığı adımların ötesine geçmek istediğini belirten Ahıskalı “Elden geldiği kadarıyla yani büyük iddialar gütmek istemiyorum bu hayatta. Benim söylediğim tevazu değil aslında biraz da gerçek. Çünkü evet ben öğrenmeyi çok severim, sadece müzik değil müzik dışında da farklı alanlarda öğrenmeyi çok isterim. Entelektüel olmaya çalışırım. Şunu keşfettim, ne kadar öğrenirsem öğreneyim bilmediklerimin çok daha fazla olduğunu öğreniyorum aslında her ileri adım attığımda. Denize açılmak gibi, denizin engin bir okyanus olduğunu biraz yüzünce ileriye doğru gidemeyince anlıyorsunuz. Genelde hep kıyıda dolananlar ışığa hâkim olduğunu düşünürler ya. Buradan birine laf sokmuş oluyor muyum bilmiyorum ama. Yani aslında söylediğimin tevazu ile hiç alakası yok, hissettiğim gerçeklerdir. Ben ölene kadar öğrenmeye, bir şeyler yapmaya, kendini tekrar etmemeyi çok istiyorum. 1997’den beri grup müziği yapıyorum, artık hayatıma solo olarak devam edeceğim. Çünkü öyle bir yaşa geldim. Muhteşem bir yaştayım. 20’li yaşlar gibi değil, onlar acemilik ve çıraklık dönemleriydi. Her dilimin ayrı bir kıymeti var, şu anda bana sorarsanız 40 ila 50 arası muhteşemmiş. Çünkü her şeyin akıllandığı kavrandığı fakat kendinizi hala genç hissettiğiniz yani ben hala halı sahada maç yapıyorum haftanın iki günü. Benden de fazla koşan yok, yaşımı hiç hissettirmem” diyerek düşüncelerini paylaştı.

“14 YAŞINDAN BERİ ŞARKI SÖYLÜYORUM”
Uzun zamandır şarkıcılık dışında bestecilik yaptığını söyleyen Fatih Ahıskalı, sektörden de bahsetti. Ahıskalı, “Ben de aslında senelerdir şarkı söylemedim, şarkıcılık yapmadım ama ilk hayatıma ben şarkıcı olarak başladım. 14 yaşında Antalya’da düğünlerde, barlarda her yerde şarkı söylüyordum. Ben İstanbul’a geldikten sonra çok iyi müzisyen olacağım sevdasına düştüm ve şarkıcılığa ara verdim. Arayı biraz uzun tutmuşum. Allah razı olsun arada Sinan Akçıl kardeşim albüm yaptı da hepimiz cesaretlendik şarkı söylemeye. Sektör zaten küçük büyük gibi gözükse de. Biz aslında hepimiz birbirimizi tanırız, şakalaşırız, espriler yaparız” dedi.

“ARABESK BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ, TÜRKÜLERİMİZ DE ÖYLE”
Yeni çıkardığı single şarkısının yanında arabesk müziğinin ve türkülerin öneminden de bahseden Ahıskalı, “Aslında ben böyle tek bir şarkı yapmadım, ben albüm yaptım. Yaklaşık 9-10 şarkı hazırladım. Fakat albüm olarak çıkmak istemedik. Benim duygusal olarak çok yıprandığım dönemler oldu ve albüm yapıyorsunuz on şarkıyı uğraşıyorsunuz, özeniyorsunuz. Önemli bir süreç bu. İki tane şarkı arada ulaşıyor ses getiriyor, sekiz tane şarkı arada üvey evlat muamelesi görüyor. On şarkının hak ettiği değere ulaşması zaten mümkün değil bu kadar hızlı dönemdeki piyasada. O da çok üzücü oluyordu, ben de böyle bir üzüntü yaşamak istemedim. Bütün şarkılarımız bizim evlatlarımız gibi. Her şarkıya biz gereken özeni gösterelim hem reklam anlamında hem tanıtım anlamında. Sonra ben albüm yapacağım onları. Bizim insanımız bir kere güzel melodi seviyor. Ritimlerle tanışması 2000’li yıllardan sonra oldu. Asıl olan melodidir der bizim halkımız. Güzel bir melodi bulduğunda ona bağlanır ve arabesk müziğin temelinde de güzel melodi vardır. Burhan Bayar’ların şarkıları, Yavuz Taner’lerin şarkıları baktığınızda inanılmaz özgün, çok duygusal sizi bir yerlere götürecek eserler verdikleri için popüler eserlere göre halkımız daha fazla tercih etmiştir her zaman ve daha uzun ömürlü oldular. Kaç Kadeh Kırıldı’yı 30 senedir söyleriz, yine biri söylesin yine söyleriz. Arabesk bizim vazgeçilmezimiz, türkülerimiz de öyle. Herkes en iyi yaptığı işi yapmaya devam etsin diyorum. Çok güzel türkü söyleyen kardeşlerimiz var, türkü şimdi tutmuyor diye pop müzik yapmaya falan kalkıyorlar. İşte onu yapmasınlar. Şimdi Serdar Ortaç gibi olmak Serdar Ortaç’a yakışıyor. Yani Serdar Ortaç tutuyor diye Serdar Ortaç’a soyunmaya gerek yok. Senelerdir bu böyle gitti. Herkes aynada bakıp ben buyum, içimden bu geliyor diye yaptığında zaten halkın onu takdir etmemesi mümkün değil. Aslında şöyle güzel bir dönemde de yaşıyoruz, çocuklarımız eline telefonu aldığı anda her şeye ulaşıyorlar. Güzel bir türküye denk geliyorlar, kendi keşfettikleri şey daha kıymetli oluyor bizim veliler olarak öğrettiklerimizden ziyade. Özellikle sanatta. Hani hep eleştirilen dönem vardır ya her şey el altında, çabuk tüketiliyor gibi ama şu an galiba gelenekçiler, bizler, eskiden gelenler olduğumuzu gelecekte göreceğiz. Değerli bir dönem olduğunu düşünüyorum” şeklinde düşüncelerini paylaştı.

Gülçin AKIN