17-25 Aralık sürecinin de bir darbe girişimi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Acer, “O dönem Cumhurbaşkanı ve birkaç siyasi dışında gereken dersi çıkarmış olsaydık, 15 Temmuz’u yaşamazdık” dedi.
“Bu yapı Türkiye’nin karşısındaki en büyük tehdit”
Türkiye’de 40 yılı aşkın bir süredir yapılanma sürecinin olduğunu söyleyen ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer, “Bu yapı maalesef ülkemizde halkın iradesini yansıtmayan dış bağlantılı dış kaynaklı özellikle yapı olarak çok üzün süre boyunca yapılan bir planlamayla diyelim özellikle devletin bir çok kurumu içerisinde ciddi anlamda yapılanmış oldu. Tabi bu sadece devleti de kapsamıyor. Özel kurumları hatta işte iş dünyasını da kapsayan neredeyse Türkiye’nin her kesimine sirayet etmiş bir kapsamlı yapılanmaydı maalesef. Tabi böyle bir yapılanma için uzun yıllar boyunca yapılacak bir çalışmayla olabilirdi. Nitekim de öyle oldu. Herkesin artık malum olduğu gibi belki de 40 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de böyle bir yapılanma süreci olmuş maalesef. Tabi esas itibariyle dış kaynaklı diyorum ben buna, bu da artık herkesin bildiği gördüğü bir mesele oldu çünkü. Yine bu darbe girişiminin hemen sonrasında fark edildi ki açıkça görüldü ki bazı devletler bu darbe girişiminin başarısız olmasından çok da mutsuz oldular, bunu da görmüş olduk. Ama bu dış bağlantılı yapı şüphesiz ki bizim bazı zaaflarımızı bazı değerlerimizi kullanarak devlet ve değişik alanlarda örgütlenmeyi işte bir yapılanmayı başarmış gözüküyordu. Şüphesiz ki bu böyle kabullenilebilecek ya da üzerine gidilmemesi gereken bir mesele değil. Ben böyle bir yapılanmanın Türkiye’nin karşısındaki en büyük tehdit olduğunu sadece bu 15 Temmuz öncesi değil yani ben şahsım olarak söyleyeyim 2011’den beri söylüyorum. Çünkü ben 2011’de fark ettim bu yapının ne kadar fazla devlet kurumları içerisine sızdığını ve sızmaya çalıştığını, daha da güçlenmeye çalıştığını fark etmiş birisi olarak ondan beri o yıldan beri 2011’den beri söylüyorum. Ama 2013 Aralığında aslında bütün Türkiye bunu iyi kötü fark etti. O zaman Başbakan olan şuan ki sayın Cumhurbaşkanımız açıkça söyledi o zaman o yapı bir darbe girişimi gerçekleştirmişti. Yine meşru bir iktidarı al aşağı etme girişiminde bulunmuştu. Ve o sefer yargıyı kullanmıştı. Yani savcıları kullanmıştı. Neyse o zamanda bir başarı elde edemedi bu yapı. Ama biz sanıyorum yeterince bu dersi alamadık o zaman. Eğer alabilmiş olsak sayın Cumhurbaşkanı dışında veya bazı siyasiler dışında veya bazı kesimler dışında geriye kalanlarda bundan yeterince ders alsaydı ki sayın Cumhurbaşkanı o zamandan beri her görüşmesinde her konuşmasında buna vurgu yaptı. Kişileri ve kurumları mücadele etmeye çağırdı. Ama bu çağrı yeterince karşılık bulmadığı için bu yapı bu seferde silahlı kuvvetler içerisinde ki yapısını kullanarak bir darbe girişiminde bulundu. Şu geldiğimiz noktada eğer bundan 2013 Aralığında çıkarmamız gereken dersi çıkarmış isek işte bir defa böyle bir badireyle bu ülke karşılaşmayacak demektir” dedi.
“Halkın verdiği mücadelenin çok az örneği var”
15 Temmuz akşamı halkın eşsiz mücadele verdiğini söyleyen Rektör Acer, “Ben eşsiz diyorum. Neden diyorum; en demokratik ülkesinden daha az demokratik olanına, en az demokratik olanına bile baktığınızda bütün bu yelpaze içerisinde ülkeler içerisinde tankların karşısında silahlı saldırının karşısında bu derecede asil bir şekilde kararlı bir şekilde durma örneğini ben hani siyasi tarihte okumuş birisi olarak çok çok az rastladım bu örneğe. O anlamda halkımız bu mücadeleyi bizzat 15 Temmuz gecesi başlatmış oldu. Hatta o geceden sonra her gece yaklaşık sanıyorum 24 gece yine o sokakları tuttu. O zaman o mücadele gerekli bir mücadeleydi. Yeri geldiğinde gerekli olduğunda yine bunu yapabileceğini bu millet göstermiş oldu. Ama o mücadele orada bitmemesi gereken bir mücadele artık bundan sonra ve o tarihten beri ve bunan sonra bu yapıya ait bu yapının elemanı olmuş kişileri yani kullanabildiği kişileri bütün kurumlardan bu sadece devlet kurumlarından değil iş dünyasından da başka sektörlerden de atmak lazım. Çünkü başka yolu yok. Hani bu kısa vadede başka bir mücadele yöntemi yok. Ancak böyle yaparsak bu tür badireleri geçmişte bırakmış oluruz. Şimdi Türkiye’nin en büyük tehdidi böyle bir bertaraf edilme sürecini yaşıyoruz. Ben her kişiden ve kurumdan Aralık 2013’ten beri gösteremediğimiz gösterilmeyen kararlılığı, mücadeleyi artık bundan sonra işte bugün ve bundan sonrasında yapmaya devam etmesini bekliyorum” dedi.
“Mücadelenin başarılı olması için adil olması önemli”
Bir aylık periyotta mücadeleyi değerlendiren Acer, “ Bunun uygulanması gereken esaslı bir unsur var. O da şu, yani bu bir siyasi parti üyeliği ya da bir dernek üyeliği gibi bir şey değil. ‘Üye oldum, kayıt oldum’ örneklerini bulmak mümkün değil. Ha demek ki başka delillere bakmamız gerekiyor. Bu delillerinde her hangi bir ceza davasında olduğu gibi birçok somut kesin işte şüpheye yer bırakmayacak deliller olamayacağını da bilmemiz lazım. Bence çok ciddi bir şüphe oluşturan deliller dahi çok önem ifade ediyor. Böyle bir yapıya karşı mücadelenin etkili olabilmesi için bu tür delillerin gerçekten ciddiye alınması gerekir. Bu gözle bakmamız lazım. Ben darbe girişiminde sonra hemen bir olağanüstü hal ilanının bir hukukçu olarak gerekli olduğunu ifade etmiştim. Ki ancak böyle mücadele edebilirsiniz böyle bir yapıyla. Olağanüstü tedbirlerle mücadele edebilirsiniz. Şu ana kadar halkımızın 15 Temmuz da fiilen başlattığı mücadelenin iyi gittiğini düşünüyorum şu aşamaya kadar. Benim tek beklentim bu kararlılığın devam etmesi. Sayın Cumhurbaşkanının, hükümetin, siyasi partilerin bunu sık sık vurguluyor olmasına ihtiyaç var. Bu kararlılığın devam edebilmesi için. Ama hedefimiz gerçekten bu yapının bertaraf edilmesi ve bu yapıyla ilişkili herkesin hedef alınması gerektiği. Tabi bunu yaparken adalet çok önemli, neden önemli? Bu mücadelenin başarılı olması içinde önemli. Şimdi birileri eğer bunun, bu sürecin başka maksatlara kaydığını gösterir somut örnekler görmeye başlarsa o zaman bu mücadelenin ciddiyeti zaafa uğrayabilir. Bu mücadeleyi savunmakta zorlaşır. Zira Türkiye’nin açık vermesini, zafiyet göstermesini bekleyen geniş çevreler var. Ülkemiz ne kadar hızlı ilerliyorsa o kadar fazla çevreyle mücadele etmek durumunda kalıyor. Öyle bir yapı içerisinde öyle şartlar içerisinde olduğumuzu unutmamız lazım. Ben bu mücadelenin şuan devam eden kararlı mücadelenin kesinlikle zaafa uğramadan aynı kararlılıkla devam etmesini bekliyorum. Ülkemiz adına, güvenliğimiz adına, milletimiz adına, irademiz adına hepsi bu mücadelenin sonuna kadar bu yapının bertaraf edilmesine kadar devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Belki küçük bir not olarak şunu söyleyebiliriz, bu yapının pençesine düşmüş işte binlerce gencimiz, insanımızın da gerçek anlama nasıl kurtarılacağına ilişkin de ine hepimize düşen bir görev var, tabi bu sonraki mesele. Şuan biz bir mücadele ve savaş yürütüyoruz, bu yapının temizlenmesi anlamında. Bu mücadele sonuca ulaştıktan sonra artık bu kişilerin topluma zararlı hale gelmemesi için neler yapılması gerektiğinin ayrıca tartışılması, konuşulması gerekir” şeklinde konuştu.
“290’a yakın akademisyeni soruşturuyoruz”
Rektör adalığı ve yaklaşık 1,5 yıl rektörlüğü dönemi boyunca üniversite içerisindeki yapı ve kadrolaşmaya dikkat çektiğini söyleyen Acer, “Temel iki amacımızdan bir tanesi, ilki bu yapının kesinlikle üniversitemizden silinmesiydi. Ki ancak öyle bir gerçek bilim kurumu olabileceğimizi sık sık ifade etmiştim. Tabi yaklaşık 1,5 yıldır yürüttüğümüz mücadele istediğimiz sonuca gelemedi. 15 Temmuz’dan önce. Niye gelinmediğinin detaylarına çok girmek istemem çünkü bu bir topyekun mücadeledir. Ha siz burada bir mücadele yürütüyorsunuz yeterince destek, yeterince algılama bulamazsanız bunun sonuca ulaşması mümkün değil. Hani burası bir devlet kurumu insanların buradan atılması, temizlenmesi buranın sadece üniversite yönetiminin kararıyla olabilecek bir şey değil. Buna yargının da desteği gerekiyor başka kurumlarında kişilerinde desteği gerekiyor. İşte 15 Temmuz ve sonrasının doğru tarafı bu. Yani bu anlayışın bu yapının bu çerçevenin oluşmuş olması. Bu güne kadar 15 Temmuz öncesinde başlayan mücadelemiz de çok az sayıda insanı da yine mahkemelerde yürüyen süreci bahane ederek gerekçe göstererek daha doğrusu üniversitemizden uzaklaştırmıştık. Ama çok daha fazlasını uzaklaştırabilecek hukuki çerçeve oluşmamıştı. O bizi gerçekten çok zorluyordu. Zorluyordu diyorum çünkü ben yönetim olarak ağır bir saldırı altındaydık. Yani burada örgütlenmiş kişiler çeşitli basın yayın organı vasıtasıyla çeşitli yöntemlerle işleri yavaşlatma işleri sabote etme yöntemleriyle bizi zaafa uğratmaya çalışıyorlardı. Bunu sık sık dile getiriyorduk. O anlamda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde ciddi bir mücadele yürütülüyordu. Ama sonuçları anlamında maalesef istediğimiz sonuçları göremiyorduk. Bunu sayın Cumhurbaşkanımıza da o zaman ben ifade etmiştim. Neler elimizi bağlıyor, kendisine de bilgi vermiştim. Ama şimdi bu yeterli hukuki çerçeve oluştuktan sonra biz bunu sonuna kadar götürme kararlılığını gösterebiliyoruz artık. Şuan itibariyle 227 öğretim elemanını açığa aldık, aldık ve soruşturuyoruz. Aynı zamanda 69 öğretim elemanını da açığa henüz almadan soruşturuyoruz. Yani toplamda 280-290’a yakın akademisyeni soruşturuyoruz. Bunların 227’sini açığa alarak. Üniversitemizde bulunması şu aşamada bile sakıncalı bulunduğunu düşünerek açığa aldık. Bu mücadele bu inceleme devam ediyor. Çok yoğun çalışan bir komisyon var burada. Bütün kaynaklardan bilgi topluyor. Tamamen üniversiteden atılmasını şu aşamada tespit ettiğimiz 60 küsür öğretim elemanı listesini YÖK’e gönderdik. Bunlarla ilgili beklentimiz bu üniversiteyle hemen ilişiğinin kesilmesi, yani bizim kurumumuzda ilişiğinin tamamen kesilmesi. İncelemelerimiz devam ettikçe gerekli gördüğümüz isimleri yine YÖK’e akademisyenler anlamında göndereceğiz. Aynı zamanda idari personeli de tabi burada önemli biz bununla ilgili yaptığımız çalışmalar devam ediyor. 64 idari personeli açığa aldık soruşturuyoruz. Görevlerinden uzaklaştırdık. Yine 69 idari personelin üzerinde soruşturmamız devam ediyor. Bunlardan da muhtemelen uzaklaştırılacak olanlar var. Her nihayetinde üniversitemizden tamamen atılması gerekenleri tespit ettiğimiz noktalarında bunlarında üniversitemizle olan ilişiğini keseceğiz” dedi.
“Eğitim alanında bir sıkıntı yaşamayacağız”
Kayıtların başlaması ve yakın zamanda başlayacak eğitimler için bir aksama yaşanıp, yaşanmayacağı konusuna açıklık getiren Rektör Acer, “Şuan Pazartesi itibariyle kayıtlar başladı. Hiçbir sıkıntı yok. Bir kere öğrencilerimizin büyük bir kısmı online kayıt yapıyorlar. Hani daha üniversitemize hiç gelmeden online sistemimizi kullanılarak yapılıyor. Bazı fakültelerde yüz yüze kayıtlar yapılması gerekiyor. Mesela Tıp Fakültesi. Orada Tıp Fakültesinin kendine has bir sistemi var öğrencilerin o yüzden şahsen gelip kayıtlarını yapmaları gerekiyor veya işte Sağlık Yüksekokulu gibi, birkaç okulumuz bu şekilde kayıt yapılması gerekiyor. Ama onu dışındakilerin tamamı zaten online kayıt yaptırıyor öyle bir aksama sıkıntı yaşanmıyor, yaşanmayacaktır da. Bizim kendi bilgi işlem servislerimiz bu tür sorunları kolaylıkla çözebilecek durumda. O anlamda ben bir sıkıntı yaşanmayacağını söyleyebilirim. Bizim açığa alınan görevden uzaklaştırılan öğretim elemanlarının yerine telafi edebileceğimiz imkanlarımız var. Dolayısıyla da eğitim öğretim anlamında da bir sıkıntı yaşamayacaktır Çanakkale Onsekiz Mart üniversitesi. Belki bazı hocalarımızın ders yükünü biraz daha arttıracaktır ama sonuçta öğrencilerimiz hocasız kalamayacak, bilimsel araştırmalar ciddi anlamda aksamayacak. Belki Tıp Fakültesi Hastanemiz de şu aşamada kısmi bir hizmetlerde bazı bir yavaşlama aksama olabilir onunda anlayışla karşılanmasını bekliyorum. Çünkü olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Dönemden sonrasında artık doğru hizmeti de verir hale gelecektir hastanemizde. Ama şuan bile hastanemizde ciddi bir aksama yok. Belki bu açığa almalar görevden uzaklaştırmalar nedeniyle kısmi bir yavaşlama olmuş olabilir ama oda çözülebilecek bir mesele” diye konuştu.


Kaynak: İHA