Son yıllarda beslenmesine dikkat edenler arasında popüler olan ketojenik diyet düşük karbonhidratlı bir beslenme sistemi olarak karşımıza çıkıyor. Ketojenik ürünlerin pazarının da çoğalması ile beraber adından çokça söz ettiren bu diyet ile ilgili bilgileri Beslenme-Diyet Uzmanı Diyetisyen Didem Güner verdi.
 
Çok düşük karbonhidrat içeren fakat yüksek yağ barındıran bir diyet çeşidi olan Ketojenik diyet, son yıllarda beslenme alanında adını sıkça duyurmaya başladı. Beslenme-Diyet Uzmanı Diyetisyen Didem Güner, bu diyet çeşidinin Amerikan kökenli olduğunu söyleyerek, bir akım haline geldiğini belirtti. Ketojenik diyet ile ilgili bilgi veren Güner, “Ketojenik diyet, vücudun ketoza sokulması anlamına geliyor. Yaklaşık 20 ila 50 gram arasında karbonhidrat veriyoruz bireye. Onun dışında karbonhidrat vermiyoruz. Bu çok düşük bir karbonhidrat tüketimi olduğu için, normalde sağlıklı bir bireyin tüketmesi gereken miktar ortalama 100-120 gramdır. Biz bunu bir anda 50 grama veya 20 gram çektiğimizde vücut hızlı enerji kaynağı olarak karaciğerden keton cisimciklerini kullanmaya başlar, enerji kaynağımız buradan gelir. Dolayısıyla vücut hızlı bir yağ yakımına girer. Yağ yakımını hızlandır. Ama yağ kaybetmek veya kilo vermek her zaman sağlıklı olmayabiliyor. Kan tahlilleri ile vücut hangi bölgeden, neyden kilo veriyor gibi izleyerek yapmak gerek” uyarısında bulundu.
 
“HERKESİN KETOZA GİRME SÜRESİ FARKLILIK GÖSTERİYOR”
Ketojenik diyetlere genellikle kulaktan dolma veya kişilerin birbirinden etkilenerek başlandığını söyleyen Güner, “Fakat ketojenik diyetin dört tane çeşidi var. Bir, normal klasik olan ketojenik diyet. Bir diğeri modifiye edilen, karbonhidratı yükseltilen var. Kim nereden başlayacağını bilemediği için el yordamıyla genellikle klasik ketojenik diyet ile başlanıyor. Burada da yaklaşık olarak 20-50 gram sadece karbonhidrat alıyorsunuz, o karbonhidratın dışında vücut sadece yüzde 70-80’ini yağlardan, geriye kalan yüzde 10-15’ini de proteinlerden alarak hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Dolayısıyla keton cisimcikler oluştuktan sonra o ketoza girme aralığı herkeste farklı. Herkes aynı günde veya aynı karbonhidrat ile ketoza giremiyor. Burada bir ayrıcalık var. Genellikle bana şu geliyor, ‘ben ketoz diyeti yapıyorum ama kilo veremiyorum’. Veremezsiniz çünkü sizin için hesaplama yapılmamıştır, arkadaşınınki ile başlamışsındır. Hesaplama yapılmış olması gerekiyor. Herkesin ketoza girme süresi ve tükettiği karbonhidrat miktarı bireysel olarak farklılık gösteriyor” bilgisini verdi.
 
“SAFRAKESESİ TAŞI, BÖBREK TAŞI GÖRÜLEBİLİR”
Diyetisyen Güner, ketojenik diyetin risklerinden de bahsederek, “En büyük risklerden bir tanesi protein ve yağ tüketiminin artmasına bağlı olarak safrakesesi taşı, böbrek taşı görülebilir. Beyin, hızlı enerji kaynağı keton cisimlerinin kullanamadığı zamanda geçici hafıza sıkıntıları yaşanabiliyor. Bağırsaklarda, sindirim sisteminde çok sıkıntı yaşanabiliyor. Çünkü sağlıklı karbonhidrat dediğimiz gruptan lifleri alamıyoruz. Lifleri alamadığımız için bağırsakta bir fermantasyon süreci olmuyor. Bağırsak florasının PH’sı bozulmaya başlıyor ve arkasından kabızlık gelişmeye başlıyor. Laktik asit birikmesine bağlı olarak vücutta yorgunluk oluşabiliyor. Buna genellikle ketoz gribi deniliyor. İlk 3-4 günde kişiye bağlı olarak yorgunluk, halsizlik, bulantı kusma olabiliyor. Bu tür semptomları da görebiliyoruz” şeklinde sıraladı.
 
Bu süreci anlatan Güner, “Kişi hiçbir şey bilmeden ketojenik diyete başladıysa, vücudunu ketoza sokmaya çalışıyorsa yaklaşık 1 ay sonra bir kilo kaybı oluyor vücutta. Ancak bununla beraber kişinin uykuları bozulmaya başlıyor. Ağızda aseton kokusu oluşmaya başlıyor. Mide bulantısı ve kusma başlıyor arkasından. Yaklaşık 1 ay sonra sizi bekleyen süreçler bunlar. Bu bazı bireylerde ilk 3 günde başlıyor bazı bireylerde 1 ay sonra başlayabiliyor” diye anlattı.
 
“KİŞİLER KENDİ KENDİNE BUNU YAPTIĞINDA ÇOK DA BAŞARILI OLAMIYORLAR”
“Ketoz diyetlerin 3 tane aşaması var” diyen Güner, bunları şu şekilde sıraladı: “Bizi belirleyen oran; total yağın aldığımız karbonhidrat ve proteine oranı. Bunun dört bir, üç bir, iki bir gibi oranları var. Mümkün oldukça o oranları sağlamaya çalışıyoruz. Kişiler kendi kendine bunu yaptıklarında çok da başarılı olamıyorlar ya da internet üzerinden hesaplama yöntemlerine girdiklerinde kendi kişisel farklılıklarını unutarak devam ediyorlar. O zaman da az önce bahsettiğimiz semptomlar daha yoğun yaşanmaya başlıyor bireyde. Dolayısıyla bırakma nedeni oluyor.”
 
“ÇOCUK EPİLEPSİ HASTALARINDA MÜMKÜN OLDUĞUNCA KULLANMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Özellikle çocuk epilepsi hastaları için bu diyetin çok yararı olduğunu söyleyen Güner, “Ketojenik diyetlerin yararı da var. Epilepsi hastalığında kullanılan bir diyet prosedür. Yetişkin epilepsi hastalarından çok, ilaç aldığı halde ilaca yanıt veremeyen çocuk epilepsi hastalarında mümkün olduğunca kullanmaya çalışıyoruz.  Onlardan gelen güzel geri dönütler var. Nöbet sayılarında azalma oluyor mesela, en güzel dönütlerden bir tanesi. Zaten aile onu izlerken çocuktaki farklılıkları görüyor. Yetişkinde bunu uygulamak daha kolay oluyor ama çocukta uygularken çevresel faktörlerden dolayı ciddi sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Karbonhidrat, atıştırmalık hiçbir şey yok. Biraz anne, baba gözlemci oluyor. Sosyal çevresine bu konuyla ilgili bilgi veriyoruz. Öğretmen, komşusu, arkadaşının annesi gibi…” dedi.
 
“DÜŞÜK KARBONHİDRATLI OLAN SEBZELERİ TERCİH ETMEK ZORUNDA KALIYORUZ”
Ketojenik diyetin içerdiği yiyeceklerden bahseden Güner, “Yüksek yağ, düşük karbonhidrat tüketiyoruz. Protein oranlarımız da sınırlı. Ekmek yemeden durabilirsiniz ya da tatlıya karşı koyabilirsiniz ama bizi ilgilendiren bir grup var; meyve ve sebze grubu. Hem bağışıklığın güçlenmesi için, hem lifi alıyor olmamız için özellikle sebze grubu biraz zora sokuyor. Çünkü sebzelerden de çok düşük karbonhidratlı olanları, ıspanak, semizotu, salatalık, domates, pazı, brüksel lahanası gibi, mümkün oldukça daha düşük karbonhidratlı olan sebzeleri tercih etmek zorunda kalıyoruz. O da bir süre sonra psikolojik olarak doyum yaratıyor bireyde ya da bunu pişirme, hazırlama teknikleri biraz zaman alabiliyor” ifadelerini kullandı.
 
“KETOZDAN VÜCUDUN ADIM ADIM ÇIKARILIYOR OLMASI GEREKİYOR”
“MCT grubu yağ asitleridir ketojenik diyetlerin temeli” diyen Güner, şu bilgileri verdi: “MCT grubu yağ asitlerini, avakado yağından, Hindistan cevizi yağından ve zeytinyağından alıyoruz. Pazar bu konuda çok genişledi. Hindistan cevizinin şekerinden tutun ununa kadar her şeyi var. Avakadoyu da her şekilde görmek mümkün artık. Ürün olarak da sunum olarak. Sosundan kurabiyesine kadar her şeyi yapılabilir hale geldi. Ama bunlar yapılırken içindeki koruyucu madde, katkı maddesi ile biraz daha fazla muhatap oluyoruz. Sonuçta her gün avakado soyup yiyen bir millet değiliz ve bu sürdürülebilir olmuyor. Ketojenik diyetleri 10 gün yapayım bırakayım diyetleri olarak görüyoruz. Normal beslenme prosedürüne de aşama aşama geçilmesi gerekiyor. Ketozdan vücudun adım adım çıkarılıyor olması gerekiyor.  Ketojenik diyeti bırakıp, ertesi gün tekrar karbonhidrattan fazla enerji içeren bir diyetle beslenmeye başladığımızda otomatik olarak kilo almaya başlıyoruz. Ara verip tekrar uyguladığımızda aynı hızda kilo veremediğimizi görüyoruz zaten.”
 
“AMAÇ HIZLI KİLO VERMEKSE BUNUN BAŞKA YOLLARI DA VAR”
Güner, konuyla ilgili şu tavsiyelerde bulundu: “İlk önce bir doktor görüşmesi, mutlaka tahlil sonuçlarının yapılması, ilaçların gözden geçirilmesi ve arkasından kişinin sonuçları ile birlikte bir beslenme uzmanına ulaşması gerekiyor. Sosyal medyadan veya bir arkadaşından ketojenik diyeti duyup gelenler de var. İlk önce konuşuyoruz çünkü amaç hızlı kilo vermekse bunun başka yolları da var. Düşük karbonhidratlı ama sağlıklı yağlardan ve sağlıklı yağ oranını tutan alternatifleri var. Bazı kişiler de ise ketozun ne olduğunu bilemiyor. Onu da birazcık başlangıçta onları da konuşuyoruz. Eğer hedefimiz hızlı kilo vermekse başka yöntemleri sunuyoruz ama illa ketojenik diyet uygulamak istiyorsa ki böyle bir danışan kitlesi var, en azından bu dört farklı ketojenik diyetten hangisi ile başlayabiliriz, kişiye göre olan kaç gram karbonhidrat ile başlayacağımızı birlikte oturup konuşarak karar veriyoruz. Düşük karbonhidratlı bir diyet aldığımızda bunun çok katkısı var. İnsülin direncinden üreme hormonlarının aktif salınmasına, kilo vermeye, karaciğer yağlanmasının engellemesine kadar artıları var ama kesinlikle bir hesaplama yapılmalı ve kişiye özel olmalı. Çünkü ketojenik diyet ile ilgili uzun yıllardır yapılan çalışmalar yok, bir litaratür yok. Daha kısa dönemde çalışmalar görüyoruz hatta çalışmalar sürüyor.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN