Çanakkale Altın Eller El Sanatları Festivali’nde yer alan 35 sanatçı, emeklerini sergileyemeye devam ediyor. 29 Eylül’e kadar açık olan sergide ise birçok farklı şehirden gelen sanatçılar sanatlarını sürdürmek için vatandaşların sorularını yanıtlıyor.
 
Festivale katılan Çanakkale’de yaşayan Geleneksel Yazma Baskı ve Tahta Kalıp Oyma Sanatkârı Handan Cengiz Türk, sanata nasıl başladığını anlattı. Türk, “Babam memurdu bu yüzden gittiğimiz her yerde 5 yıl kalma süresi vardı. Bizim tayinimiz Tokat’a çıktı. Benim de çocukken altyapımda varmış. Dedemden de gelmiş. Çivisiz birbirine geçmeli ahşap yapmış, caminin minberlerini yapmış, okullar yapmış. Aileden de gelmiş. Çocukken de minik minik ağaçları yontarmışım, şekil verirmişim. Tokat’a da geldiğimde yazmacılık sanatını gördüm ve benim en çok istediğim şeydi kalıp oymak, onlara şekil vermek ve kumaşa aktarmak. Nasıl olduğunu bilmiyordum ve Tokat’ta dört yıl kalıp oyma eğitimi aldım ustamdan ve baskı tekniğini, dişili ve erkekli oyma tekniğini aldım. Hem de siyah üstüne renkli baskı tekniğini öğrendim. Bir yıl da kök boya eğitimi aldım. Eğitim aldıktan sonra 90 yılında Taşan’da bu işe başladım. Biraz zor oldu çünkü bayan mesleği değildi. Boya ile uğraşmak cazip gelmiyor ve kalıp oymak güç isteyen bir sanat. Daha sonra baktım hoşuma gitti. O arada geleneksel çalışmaya karar verdim. Ayriyeten modelistlik iki yıl eğitimi aldım. Hem tasarlıyım, hem dikiyim, her şeyini ben yaratayım dedim ve 90 yılından bugüne kadar çalışıyorum” şeklinde anlattı.
 
“EN BÜYÜK DESTEKÇİM KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI OLDU”
2020’de 30.senesini dolduracağını söyleyen Türk, “Ayrıca cam altı sanatkarıyım. Kişisel sergiler açmaya başladım, kurslar verdim. İki sene önce 103’ncü kişisel sergimi açtım. Hem tahta baskı hem cam altı eserlerimi sergiledim. 2006 yılında Kültür ve Turizm Sanatçısı unvanını aldım, tescillendim. Bakanlığın vermiş olduğu destek ile ben bu yolda yürüdüm. Benim en büyük destekçim Kültür ve Turizm Bakanlığı oldu ve o dönemde geleneksel olarak bugüne kadar, bu şartlarda getirmeye devam ediyorum. Hem yurtiçi hem yurtdışı fuarlara katılıyorum. Özel kurslar veriyorum ama gerçekten öğrenmek isteyene veriyorum. Eğer benden sonra bir kuşak gelecekse gelsin yapsın istiyorum” diye konuştu.
Yaptığı sanat hakkında bilgi veren Türk, şunları söyledi: “Dokuma kumaşların üstüne geleneksel olarak ıhlamur ağacına oyduğum kalıpları kök boya yaptıktan sonra kasnağın üstüne döküp tamamen dokuma olan bir kumaşın üstüne kara kalem tekniği ile basıyorum. Daha sonra elvan kalıbı yoksa içlerini tek tek fırça ile dolduruyorum. Ama elvan kalıbı varsa ayrı yerde döktüğüm renkli bir kasnakta iç kalıbıyla, dış kalıbını kara kalem yapıyorum, iç kalıbını da renkli kalıpla tekrar iki üç işlemle işlemi bitiriyorum. Daha sonra dikişi bana ait. Kenarlarının süsü, püskülü ile bana ait.”
 
“ÖNEMLİ OLAN YAYMAK BUNU”
“Aklınıza gelebilecek dokuma olan her türlü kumaşın üstüne bu baskıyı yapabilirsiniz” diyen Sanatçı Handan Cengiz Türk, “Ben çerçeveyi çok daha zengin tutuyorum. Bunu çocuk da giysin istiyorum, erkeklerimiz de giysin istiyorum. Erkeklere de tişörtler yapıyorum. Masa örtüleri, perdelerde ve özellikle bebeklerde… Kök boya olduğu için tene değdiği zaman kanserojen içermediği için bebeklerde dahil olsun istiyorum. Perdeden tutun keseden, aklınıza gelebilecek her türlü dokuma kumaşına baskı yapıyorum. Önemli olan yaymak bunu. Bir sofra bezi, bir yazma ile kalmasın. Küçük bir çocuğa tişört yapıp, neyle yapıldığını, nasıl yapıldığını anlatmak. Workshop yaptığım zamanlar özellikle baskı kumaş getiriyorum çocuklar kendileri baskı yapsınlar da şuradaki etkinlikte baskı yaptık diyebilsinler diye” ifadelerini kullandı.
 
“SERİGRAFİ İLE BENİM YAPTIĞIM BİR DEĞİL”
Türk son olarak ise, “En çok hanımların ilgilisini çeken fularlar, masa örtüleri, yelekler. Ama ilerleyen senelerde gördüm ki yapılan işe daha çok dikkat ediyorlar artık. Dönemde yapılan her şeyin, ‘aa biz bu deseni biliyorduk’ demeleri, yaptığınız işe daha çok dikkat ediyorlar. Serigrafi ile çok karıştırıyorlar. Serigrafi ile benim yaptığım bir değil. Ben butik çalışıyorum. Tek model. Bir tane modeli aldığınızda dünyanın öbür ucuna da gitseniz, ikincisi yok. Bu serigrafi makine ile pazarda satıldığı zaman bu üründen bir tane de oluyor bin tane de oluyor” dedi.
 
“ÇARPANA DOKUMA, TARİHİ ÇOK ESKİ”
Balıkesir’den gelen Ebru Deniz, çarpana dokuma sanatının eserlerini tezgâhında sergiliyor. Çarpana dokuma hakkında bilgi veren Deniz, “Unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarından bir tanesi. Profesyonel anlamda 5 yıldır çalışmalarım devam ediyor. Çarpana dokuma, tarihi çok eski. Milattan Önce 3000’li yıllara kadar dayanıyor. En eski çarpana dokuma Liverpool Müzesi’nde Ramses Kuşağı adı altında sergilenmekte. Şuanda bizim kullandığımız kartlar gibi değil eskiden, o dönemde kullanılan kartlar deve derisinden yapılan kartlar, daha sonra kemikleri yontmuşlar. Tarihi çok eski, birçok alanda kullanılmış. Göçebelik hayatı sürdürülürken yörükler çadırları bağlamakta kullanmışlar, bebeklerini bağlamışlar, yüklerini taşımışlar. O alanlarda kullanılmış, yeni gelinler çeyizlerini süsleme olarak kullanmışlar” şeklinde konuştu. 
 
“HAYATIN HER ALANINA YAYABİLECEĞİN BİR SANAT DALI”
Deniz, “Bunları uzun uzun dokuduk ama ne işe yarayarak diye sorulduğunda her zaman söylediğim şey; sizin hayal gücünüzle sınırlı. Hayal gücünüz ne kadar genişse o kadar kullanabilirsiniz. Ev aksesuarlarında, giysilerde, takılarda kullanıyorum. Hayatın her alanına yayabileceğin bir sanat dalı” dedi.
 
“YAKLAŞIK 5000 SENELİK BİR GEÇMİŞİ VAR”
Ankara’dan gelerek gümüş kazaziye çalışan Ayşe Yıldırım da hem kendisi hem de yaptığı sanat hakkında bilgi verdi. Yıldırım, “Trabzon ve çevresinde yaygın bir sanat. Yaklaşık 5000 senelik bir geçmişi var.  En eski kazaz örneği  Karun hazinelerinde kanatlı deniz atı broşu. Kanunu Sultan Süleyman çok güzel kazaz yapıyormuş. Hürrem’e yaptıkları kazaz örnekleri ile çok bilinen bir padişahımızmış. Ben bu sanatı Trabzon’da öğrendim, Ankara’da icra ediyorum. Buraya Kültür Bakanlığı vasıtası ile geldik” diye belirtti.
“Bin ayar gümüş, 0.8 mikron tel üzerine bir iğnenin üzerine diğer iğne ile örerek yapıyoruz” diye bilgi veren Yıldırım, şu şekilde anlattı: “Çeşitli tekniklerimiz var. Balık kılçığı, sürgü, top teknikleri var, onların birleşimi ile ürünler ortaya çıkıyor. Yüzük, küpe, tespih ve çeşitli süslemelerde kullanıyoruz. Zor bir iş ben yaklaşık 15 senedir bu işi yapıyorum. 2015 senesinde Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcılığı Devlet Sanatçı kartını aldım.”
 
Gizem Tuğçe BAYHAN