Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Ağustos 2019 ayı olağan Meclis toplantısı ÇTSO Kongre Fuar Merkezinde gerçekleştirildi. Türkiye ekonomisi ve Çanakkale gündemine dair konuların görüşüldüğü toplantıda, son zamanlarda kent gündeminde önemli yer tutan Kirazlı Balaban’daki maden arama faaliyetleri de masaya yatırıldı. 
 
Ağustos 2019 ayı olağan Meclis toplantısı açılış konuşmasını yapan Meclis Başkanı Osman Okyay, Türkiye gündemi ve ekonomisine yönelik değerlendirmelerde bulundu. Yılın 8 ayını geride bıraktığımızı anımsatan Okyay, küresel ekonomide belirgin bir trend değişikliği yaşanmaya başladığını söyledi. Dünya ekonomisinde 2018 yılının ilk çeyreğinden bu yana bir yavaşlama eğilimi olduğunu aktaran Okyay, “Çünkü başta Doğu Avrupa ve Latin Amerika olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler grubunun büyüme performansları belirgin olarak zayıflıyor. Küresel ekonomi politikalarında belirsizlik algısının giderek yükselmesi, başka bir ifadeyle geminin rotasız kalması, büyümenin daha da düşmesi riskini beraberinde getiriyor. Nitekim dünya ekonomisinin 2019’da yüzde 2.7 büyüyeceği ve 2020’de de bu seviyede kalınacağı beklentisi kuvvetlenmiş durumda. İşte böyle bir iklimde gelişmiş ülkelerin merkez bankaları yılın ikinci çeyreğinden itibaren para politikalarını gevşetmeye başladı. Yani tıpkı 2000’lerin başındakine benzer şekilde para musluklarının açılmaya başladığı bir dönemin başlangıcındayız. Gelişmekte olan ülkelere, konjonktürel sebeplerle henüz çok ciddi bir sermaye girişi yok ama gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikalarındaki gevşemenin bir kaynak akımına yol açması çok olası. Nitekim ülkemiz piyasalarına bakınca bu durumun işaretlerini alabiliyoruz. Yılın ilk yarısında, belirsizlikler ve jeopolitik gelişmelerin etkisiyle diğer gelişmekte olan ülkelerden olumsuz ayrışan Türkiye’nin ülke risk primi, Haziran ayı ortalarından sonra hızla geriledi. Haziran ayına kadar olan dönemde ülkeden sermaye çıkarken sonrasında ise, ağırlıklı olarak hisse senedi piyasası olmak üzere, portföy girişleri başladı. Merkez Bankası’nın radikal faiz indirimine rağmen döviz fiyatları gerilemeye devam ediyor. Kredi faizleri, kamu bankalarının öncülüğünde düşme eğilimine girdi. Enflasyonda iyileşme trendi hızlanarak devam ediyor. Ezcümle, tam bir yıl önce tetiklenen spekülatif kur atağıyla başlayan ve kırılganlıklarımızla beslenen ekonomik dalgalanma, bugün yeni bir seviyede denge bulmaya başladı. Elbette yüksek işsizlik, yüksek faiz, yüksek enflasyon gibi çok ciddi maliyetler ödedik, ödüyoruz. Ama bugün artık en kötünün geride kaldığı yeni bir dönemin başladığını söylemek mümkün gibi görünüyor. Bu iyileşme döneminde bollaşması mümkün olan küresel sermayenin yaratacağı rüzgarı çok verimli kullanmamız şart. Ekonomideki kırılganlıklarımızı azaltacak, üretim ekonomisini merkeze alacak yeni bir dönemi başlatmak mecburiyetindeyiz. Türkiye üretmeden tüketme dönemini bitirmek mecburiyetinde. İnşallah geride kalan bu zor dönemden gereken dersi alabilmişizdir” dedi.
 
“ÇANAKKALE’NİN BİR ÇEKİM MERKEZİ OLMASI YOLUNDA ÇOK DEĞERLİ”
Ağustos ayında 2,5 milyona yakın öğrenciden sınavı kazananların üniversiteye girmek için tercihlerini yaptığını ifade eden Okyay, ilk yerleştirmede ÇOMÜ kontenjanlarının dolma oranının geçen yıla göre 7 puan artışla yüzde 94’ü bulmasının kendisini çok heyecanlandırdığını söyledi. Okyay; “Bu teveccühü, ülkenin en yaşanılır şehri olarak gösterilen Çanakkale’nin bir çekim merkezi olması yolunda çok değerli görüyorum. Bu şehre gönül verenler olarak, bu ve bunun gibi Çanakkale ile ilgili tüm gelişmeleri ‘akıllı şehir’ vizyonuyla değerlendirmemizin şart olduğunu düşünüyorum. Ancak ortak aklı devreye alabilirsek tüm meydan okumaların altından hep birlikte kalkabileceğimizi hiç unutmamalıyız” diye konuştu.
 
SİNERJİ TOPLANTILARINDA OTOPARK SORUNU GÜNDEME GELDİ
Çanakkale Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu adına Ağustos ayı olağan Meclis konuşmasını yapan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Aydoğdu ise oda faaliyetleri hakkında bilgiler verdi. 7 bin 402 üye sayısına ulaştıklarını aktaran Aydoğdu, 48 yeni üyenin aralarına katıldığını, çeşitli sebeplerden dolayı 11 üyenin de kaydını sildirdiğini söyledi. 21 meslek grubu ile sinerji toplantılarını sürdürdüklerini anlatan Aydoğdu; “Ağırlıklı olarak ulaşım sektörünü temsil eden 14 no’lu meslek grubumuz ile seyahat acentalarının temsil edildiği 15 no’lu meslek grubumuz ile, konaklama sektörünün temsil edildiği 16 no’lu meslek grubumuz ile yaptığımız toplantılarda yine ilk sırada ilimizin otopark sorunu gündeme geldi. Biz de yine aynı çağrımızı yineledik ve bize yer gösterilmesi halinde rol model olmak için bu sorununun çözümüne katkı sağlamak üzere otopark yapımına talip olduğumuzu dile getirdik” ifadelerini kullandı.
 
MADENCİLİK FAALİYEYTİ GÜNDEME GELDİ
Meclis toplantısında söz alan Meclis Üyesi Aladdin Burak Kunt, Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Semizoğlu’na ve Meclis Başkan Yardımcısı Turgay Kılıç’ın dalış turizmi ile ilgili verdikleri destek için teşekkür ederek, son günlerde en çok tartışılan konuların başında gelen Kirazlı Balaban’daki altın madeni ile ilgili, Çanakkale’nin, bu ülkenin yer altı kaynaklarını niye başka bir ülkenin firması çıkarıldığını sorarak, ÇTSO Başkanı Selçuk Semizoğlu’na  bu konuda oda olarak yapabilecekleri bir şey olup olmadığını sordu.
 
“PARANIN TÜRK’Ü, KANADALISI, JAPON’U OLMAZ”
Bunu üzerine ÇTSO Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Semizoğlu şu açıklamalarda bulundu;  “Kimse Çanakkale’nin suyu, havası kirlensin istemiyor. Herkes çocuklarımıza, geleceğimize miras bırakacağımız doğamızdan daha değerli bir şey olmadığının bilincinde diye inanıyorum. Şimdi ağaç kesimi, siyanür kullanımı bunların hepsi zaten fazlasıyla konuşuldu, bilgilendirmeler yapıldı. Şirketin Kanadalı mı, Türk mü olduğu sorusunu Burak arkadaşımız sordu. Yani hangisi, nasıl, ne yapabiliriz? Benim şahsi görüşüm şu; yani bunu keşke o imkanlar olsa da bu ticareti aramızdaki bir arkadaşımız yapsa veya Çanakkale’mizdeki iş adamı bir arkadaşımız yapsa veya bir Türk yapsa. Ama şimdi biz yabancıya konut satmak için mücadele ediyoruz. O izni almak için uğraşıyoruz. Bir taraftan yabancı ülke vatandaşlarını ülkemize çekip turizm yapmak için mücadele ediyoruz. Yatırımcıyı da çağırıyoruz, yatırımcı fabrika da kurabilir. Yani geçenlerde Volkswagen fabrikasının yanılmıyorsam, İzmir’de kurulacağını öğrendik, sevindik hepimiz. Neticede gelen yatırımcı istihdam yaratacak. Türkiye’de tabi değişiyor ama dolaylı vergilerin oranı %67 arkadaşlar. Yani dolayısıyla burada yatırım yapacak kişi ne yapar? Bir inşaata başlayacak, demir alacak, çimento alacak, beton alacak, hafriyat alacak, mazot alacak birçok dolaylı ve direk vergiler ödeyecek. İşçi çalıştıracak, SGK ödeyecek, maaş ödeyecek, işçiye yemek yedirecek. Paranın Ali’si, Veli’si olmaz. Gönlüm ister ki aramızdan biri yapsın ama eğer ki o alt yapımız yoksa veya o sermaye birikimimiz yoksa Türk Ticaret Kanunu’na tabi olarak tahkim anlaşmaları da imzalanmış. Hem bunu Kanadalıların çıkarması bizi biraz sevindirmeli, çünkü Kanada’daki kanunlara göre çıkaracaklar. Onların Madencilik Kanunları bizimkinden çok çok daha detaylı ve çok çok daha sıkı. Yani paranın Türk’ü, Kanadalısı, Japon’u olmaz. Eğer Volkswagen fabrikasının İzmir’de yapılıyor olmasına seviniyorsak, eğer biz İngiliz vatandaşına Çanakkale’de ev satalım diye uğraşıyorsak, eğer bir Fransız’ı Çanakkale’de turizm açısından misafir etmek istiyorsak Türk Ticaret Kanunu, Türk Maden Kanunu ve Türkiye Kanunlarına göre elbette ki bir Kanadalı da bunu yapabilir. Ama bir daha söylüyorum şahsi görüşüm Mecliste aramızdaki biri yapsın.”
 
“BU KONUYU GERÇEKTEN TEKLİ OLARAK TARTIŞMAK LAZIM”
Konunun gündeme gelmesi üzerine ÇTSO Meclis Başkanı Osman Okyay’da görüşlerini bildirdi.
Meclis Başkanı Osman Okyay, çok hassas olan konunun şehrin çok dışına taştığını ifade ederek, “Bugün hakikaten bir maden çıkarma, onu işleme için kapsamı çok dışına taşmış bir vaziyette. Bunu çok da yadırgamıyorum lokasyonu dolayısıyla, yani bölge dolayısıyla. Hepimiz Çanakkaleliyiz, hepimiz köyümüz, kentimiz Çanakkale’nin Kazdağları’nın hemen altında yerleşmiş vaziyette. Dolayısıyla o yüzden çok yadırgamıyorum tabi ki bu konunun tartışılmasını ve de demokratik hak olarak yapılan protestoları da demokrasimizin bir kazanımı olarak gördüğümü söyleyebilirim. Fakat bu konuyu gerçekten tekli olarak tartışmak lazım” dedi.
 
“BURADA DEVLETİMİZE GÜVENMEK DURUMUNDAYIZ”
Bu konunun Madencilik Kanunları, Türkiye’nin Çevre Kanunlarına göre tartışılması gerektiğine inandığını ifade eden Okyay sözlerini şöyle sürdürdü; “Burada tabi özel bir konumum da var. Ben bir yandan da Türk Kanada İş Konseyi Başkanıyım, DEİK bünyesinde. Şimdi bununla ilgili söyleyecek bir kaç şey var. Bir tanesi şu; değerli metal madenciliği, yani sadece altın değil bunun gümüş, bakır gibi diğer madenleri de katın. Bu madenciliğin dünya da bizden de daha gelişmiş ülkelerde de yapıldığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bu anlamda bu madenciliği bugün gelmiş olduğu seviyesi teknik gelişmişlik seviyesi gerçekten artık endişeye mahal vermeyecek seviyede. Bunları özellikle altını saflaştırma dosyası içini siyanürü kullanma o havuzlarda altın saflaştırma dosyası için söylüyorum. Çünkü bunu iki şeyden dolayı söylüyorum. Bir tanesi gerçekten bu gelişmiş ülkelerdeki Çevre Kanunlarının ne kadar sert ve ne kadar katı olduğunu çok iyi biliyorum. Bu ülkelerde bu proses eğitimi veriliyorsa epey altına üstüne bakılmıştır diye düşünüyorum. İkincisi de Türk Kanada iş bizler için yürütme kurulu üyemiz var. TÜPRAK Madenciliğin Genel Müdürü Türkiye’deki onlar da bir Kanadalı firma onlar da madencilik yapıyorlar, altın madenciliğini onlar da yapıyorlar. Bana Efem çukurunda yapmış olduğu maden arama ve saflaştırma proseslerini gösterdi. Maden çıkarma işlemi bitmiş bölgelerdeki tekrar peyzaj ve ağaçlandırma çalışmalarını da gösterdi ve gerçekten resimleri var. Hakikaten düzgün giriş yaptıklarını düşünüyorum. Bu firmaların yani özellikle bu sektör dünya da iki ülkenin büyük bir hegomanyası olan sektör bu. Bir tanesi Kanada, bir tanesi Avusturalya. Bu iki ülkenin de dediğim gibi çevre kanunları çok serttir. Yani bu şirketler aslında sadece kendi ülkelerinde yapacakları sebep olacakları çevre tahribatlarından sorumlu değillerdir. Bunlar dünyanın her yerinde bu tahribatları yaptıkları takdirde tahribattan sorumludur ve kendi ülkelerinde sorumludurlar. Yani bugün Hindistan’da bilmem hatırlayanınız var mıdır? Bir çevre faciası yaşanmıştı. Bundan baya baya önce 1980’lerin ortası gibi. Bir Amerikan şirketi çevre felaketine sebep oldu. Firmaya Amerika’da açılan davalar dolayısıyla firma battı, yani kapandı ve çok ciddi tazminat ödediler. Yani bu taraftan iyi şekli var. Ama tekraren söylüyorum konunun Kazdağları olması, Türkiye’nin hakikaten gözbebeği ormanlarının bölgesinde olmasından dolayısıyla gelen tepkileri anlayışla karşılamak gerekir. Burada bütün mesele bu konuya benim her zaman yapmaya çalıştığım gibi realist yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Yani bu konuyu başka platformlara taşımadan sadece realist bir şekilde tartışalım. Bu tartışma sonucunda da karar böyle çıkar veya öyle çıkar ama bu tartışmanın çok daha sağlıklı platformda ele alınması gerektiğini ben düşünüyorum. Çanakkaleli olarak bu konuya hepimiz çok çok önem veriyoruz, çok üstüne titriyoruz. Bu da tabi sonuçta bu konu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Çevre Bakanlığı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ve ilgili şirketin arasında ki Türk adalet sistemi arasındaki bir konu. Bu konu bu platformlarda ben özellikle de toplumda büyük bir hassasiyette gösterildiği için çok titizlikle de ele alınacağına inanıyorum. Yani burada devletimize güvenmek durumundayız. Yani Türkiye bir sonuçta hukuk devletidir. Burada devletimizin doğru işleri yapacağını, doğru hükümleri vereceğine inanmak durumundayız. Ama dediğim gibi bu konu da gösterilen bütün demokratik tepkileri de hepimiz demokrasimizin bir zenginliği olarak görmek durumundayız. Bunlar güzel şeylerdir. Bunların olmadığı yerlerde aslında sorun var diye düşürüm ben.” 
 
“KÜRESEL SİSTEMİN BİR OYUNCUSUYSAK BİZ BÖYLE ŞEYLERE ALIŞACAĞIZ”
Kanadalı bir şirket konusuna gelince, bu konunun küreselleşmeyle alakalı olduğunu bildiren Meclis Başkanı Osman Okyay; “Yani biz küresel sistemin bir oyuncusuysak biz böyle şeylere alışacağız, yapacak bir şey yok. Yani Türk ekonomisi, küresel ekonomi ile entegre olacaksa bu tip hareketler olacaktır. Yani nasıl işte Selçuk başkanımızın söylediği gibi Volkswagen’in İzmir’e yatırım yapmasına seviniyorsak bunların hepsi bir bütünün parçası olur o zaman. Yani bir Türk şirketi de kalkıp gelir ki var açıkça söyleyeyim Yıldırım Holdingin Kolombiya’daki kömür madenini ne yapacağız o zaman? Yani bu küreselleşmenin getirdiği bir şey. Türk olmuş, Kanadalı olmuş.. Yani bu madencilik konusunda yine tekrar ediyorum; Kanada ve Avusturya’nın çok ciddi bir ihtisası var. Yani bu iki ülkede dünyanın en gelişmiş maden şirketleri var. Yani dolayısıyla bu adamlardaki bilgi seviyesi para değil, yani sırf sermaye için değil. Gerçekten bilgi ve teknoloji seviyesi hakikaten dünyada sayılı. Dünyanın her yerinde bu işi yapan şirketler var. Ama Türk Kanun ve Mevzuatlarına uygun olarak bu işleri yapmalarına dikkat etmeleri gerek. Çünkü öbür türlü yaklaşırsak bu sefer Türkiye’ye gelebilecek her türlü sermayeye karşı benzer tepkileri göstermek gerek. Şimdi bu doğru bir şey değil. Ama ülke olarak biz küresel sistemden çıkacağız biz kendi kendimize yetmek istiyoruz. Kendi kendimize üreteceğiz dünyaya hiçbir şeyimiz olmayacak gibi bir şey diyorsak o başka bir dünyadır. Bir karardır tartışılır. Biz şuanda yani küreselleşme kapsamında dünya ile birleşmek isteyen, dünya ile entegre olmak isteyen bir ülkeyiz. Bunu bir Türk şirketi ile yapamaz mıydı? Türk şirketlerinden Eczacıbaşı, Nurol yani var Türk şirketleri. Kanada şirketi talip olmuş gerçekten buna o konu da nasıl diyeyim? Yani biz aslında bu kararı 1980’li yıllardaki Cumhurbaşkanımız Özal’la aldık. Yani biz dünya ile entegre olacağız kararını aldık. Dolayısıyla bugünkü konu değil o. Çok çok önce alınmış ve hani 30 yıldır farklı devam ettirdiğimiz bir kararın bir parçası” dedi.
 
“MADENCİLİK DÜNYANIN EN RİSKLİ İŞLERİNDEN BİR TANESİDİR
Okyay şöyle devam etti; “Bir de şu kadar yatırım yapılıyor, şu kadar para kazanılıyor denildiğinde herkesin iştahı kabarıyor. Fakat şunu da söylemeliyim; özellikle altın madenciliğinde, kıymetli madencilikte madencilik dünyanın en riskli işlerinden bir tanesidir. Aslında bana da sorarsanız tam bir kumardır. Öncelikle böyle bir maden olup olmadığını anlamak için faz faz sondaj çalışmaları yapılır. Bu fazlardan ilki işte 1 ile 5 milyon dolar civarında bir şeyle yaparsınız, yatırımları yaparsınız. İşte o sondajlar sonucunda %80 civarında orada altın olduğuna karar verirsiniz, daha sonra ikinci faz 5 ile 25 milyon dolar arasında gezer ve bunlar kaba rakamlar. O zaman işte her şey yolunda gitmişse gelir olur, gitmemişse o konunun üstüne soğuk suyu içersiniz. Hangi fazda kalırsanız o fazda o kadar. Daha sonra 100 milyon dolara yakın bir yatırım yaparsınız, yine üstüne toprağı çekip çıkmak da var. Ama her şey olumlu gittiyse hakikaten bir maden anlamlı bir maden varsa o zaman sondaj başlar. Yani ondan sonra da altını çıkartma, kıymetli madeni çıkartma ve onun ayrıştırma prosesi için gerekli yatırımlar başlar ve o yatırımlar da yanlış bilmiyorsam 400-500 milyonlar civarındadır. ‘Evet burada anlamlı bir altın madeni anlamlı bir kıymetli metal madeni var’ diyene kadar yapmanız gerek şey ve bundan sonrası da o dediğim gibi bütün alt yapıyı kurmanız için 400-500 milyon dolar yatırım var. Dediğim gibi bunlar riski çok yüksek dolayısıyla getirisi de çok yüksek sektörlerdir. Bu kumarı oynamak oynamamak kararıdır aslına bakarsanız. Yani gerçekten kumar diyebileceğim kadar riskli bir iştir. Riski ne kadar yüksekse getirisi de o kadar ama aynı şekilde batma ihtimali de o kadar yüksek olan işlerdir bunlar. O yüzden belki birazda büyümeme dünkü iş dünyasından biraz daha uzak durabilir. Bir de dediğim gibi sadece ekonomi değil, sadece risk almak değil ciddi bir bilgi ve teknoloji birikimi var bu şirketlerin. Dolayısıyla onların bu konuda aktif olması yani baktığım zaman otomotiv sektöründe de bütün yatırımcılar yabancı Türkiye’de. Baktığınız zaman yani otomotiv endüstrisinde ileriye gitmiş olan şirketler var. İşte Toyota, Fiat, Ford gibi… Onun için onlar Türkiye’deler.”
 
Gülçin AKIN