Adanalı Avukat ve yazar İkbal Özlem Arıoğlu, 19 yaşındayken kaybettiği otizm hastası oğlu Serhan Arıoğlu'nun anısına yaptığı albümü ve oğlu için söylediği ‘Aşk Senin Adın’ isimli parçası tüm Türkiye’de ses getirdi. Yaşadığı bu süreci anlatan Arıoğlu, otizmli çocuklar için birçok projeye de imzasını atarak çalışmalarına devam ettiğini söyledi.
 
Otizm hastası oğlunu kaybetmesinin ardından, oğlu için yazılan şarkıyı seslendiren Adanalı Avukat ve yazar İkbal Özlem Arıoğlu, çektiği klip ile de sosyal medyada yankı bulmaya devam ediyor. Otizmli çocuklar için farkındalık oluşturmak ve ailelerine ulaşmak için projelerine devam eden Arıoğlu, ayrıca yaşadıkları sürecini ‘Serhan’la Otizm Sınavımız’ isimli kitabında kaleme aldı. Arıoğlu, otizmli bireyler için Serhan ile beraber birçok ilke imza atarak, Türkiye'de ilk kez Otistik Çocuklar İstatistiğinin çıkarılmasına öncülük etti. Türkiye'de ilk Otizmli Çocuklar Derneği'nin kurulmasında rol oynayan Arıoğlu, çalışmalarına devam edeceğini belirtti.
 
“BU AİLELERİN DUYGULARINA TERCÜMAN OLMAK İSTEDİM”
İkbal Özlem Arıoğlu, kendi hikayesini anlatarak başladığı konuşmasında, “Benim hikayem aslında çok değişik, yoğun. Hiç boşa gitmemiş bir hayat hikayem var. 16 yaşında üniversiteyi kazandım. Başarılı bir eğitim hayatım vardı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne dereceyle girdim 16 yaşında. Okulumu 20 yaşında bitirdim. Eşimle hemen tanışıp evlendim ama dört yıl sonra çocuk doğurmaya karar verdim, hazır hissettiğimde. Her şeyi özenle hazırlamıştım ama oğlumun 2 yaş 9 aylıkken otistik olduğunu öğrendim ve çok yoğun bir süreç başladı. Hiçbir şeyle uğraşamadım desem yeridir. 12 sene boyunca oğlumu sürekli takip ettim, sürekli yanındaydım. Bir arkadaşımla oturup kahve içemedim, kuaföre gidemedim. Zaten bu hayat hikâyesinin içinde yer aldığı bir kitap da yazdım Serhan’la Otizm Sınavımız diye. Otistik bireylerin nasıl olduklarını, otizmi anlatmak, otizmli bir ailenin nasıl yaşadığına ait kesitler vermek, duygularımı paylaşmak ve bu ailelerin duygularına tercüman olmak, yapılacak şeyler konusunda da rehberlik etmek istedim. Öyle bir süreçti” ifadelerini kullandı.
 
“RENGİDİR HAYATIN MÜZİK”
Hikayesinin devamında ise Arıoğlu, “Sonrasında 12 yaş civarında ona çok fazla bir şey veremeyeceğim için duygusal bunalıma girdim. Eğer gerçekten dolu bir insansanız, bazı şeyler yapamadığınızda psikolojik sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Bir arkadaşımın yardımıyla ‘Artık sen annelik görevini yaptın,  organize etmek zorundasın hayatına, bir sistem getirmek zorundasın ve bu sistem çerçevesinde kontrollü olmak zorundasın’ dedi. Onun yol göstermesi sayesinde ben meslek hayatıma tekrar başladım ve bütün aktiviteleri o kadar yoğun yapmaya başladım ki… Zaten sivil toplum örgütlerinde çalışmıştım. Adana Otizm Derneği’ni kurmuştum ve bu arada oğlum için bir kuaför açtım. Birçok televizyon-radyo programı yaptım ve müzikle yoğun olarak uğraşmaya başladım çünkü benim için bir terapi gibiydi. ‘Rengidir hayatın müzik’ diyorum. Bu benim sloganım. Gerçekten benim hayatıma bir renk ve boyut kattı. Oğlumu kaybettikten sonra da müzikle hayatta kalmayı başarabildim. Gerçekten benim için müzik bir heyecan, bir aşk, çok farklı bir boyut. O sebepten sesimi ve duygularımı bu şekilde insanlarla paylaşabildiğimi düşünüyorum açıkçası” şeklinde anlattı.
 
“7 YIL ÖNCE MÜZİK YAŞAMIMA BAŞLADIM”
Arıoğlu, müziğin hayatındaki yerine değinerek, “7 yıl önce zaten müzik yaşamıma başladım. 2012-2013 gibi profesyonel anlamda diyelim. Daha öncesinde zaten korolara falan gidiyordum, musiki derneğine gidiyordum. Bu arada konservatuvarı bitirdim. Müzik yaşantısına ‘hadi bir albüm yapalım, insanların bakış açısı nasıl bana’ diye başladım. Dostlara özel bir çalışma yaptım Türk sanat müziği eserlerini topladım burada. Güncel eserler bunlar hani hep her daim klasik dediğimiz ve herkesin bildiği eserler. Çok güzel bir ses getirdi. Ardından dedim ki hadi profesyonel bir single çalışma yapayım. Onun araştırmasına girdim ve Orhan Çakar, Hasan Basri Üstün’ün eserlerini alıp yorumladım. Sıfır eserler olsun istedim ve bunlar da bana uğur getirdi. Bir tanesi ‘Fark Etmedin Mi’ diye çok keyifli bir çalışmaydı. Diğeri de ‘Unuttun Mu’ diye keyifli bir çalışmaydı.  Adana’da kliplerim çekildi. Dolayısıyla ben gerçekten bu çalışmalarla çok mutlu oldum, çok keyif aldım. Bunların bana gerçekten uğur getirdiğini düşünüyorum ve birdenbire beste yapmaya başladığımı gördüm. Beste yaparken albüm çalışmaları esnasında, bu albümün de zaten sözleri alıntı çıktı birçok yerden. Besteler zaten bana aitti ve alt yapıları yapılmıştı. Söz yazmaya başladım, beste yaptığımı da zaten öğrenmiştim. 50-60 civarında beste yaptım. Bunların içinden seçtiklerimi ‘Sihir Gibisin’ diye bir albümde topladım. Bu albüm gerçekten çok güzel oldu. Elenor Müzik’ten çıktı ve raflarında yer aldı” diye konuştu.
 
“MADDİYATTAN ÇOK MANEVİYAT ÇOK ÖNEMLİ”
 “Bu benim için gerçekten çok farklı bir boyut oldu. Hani deseler ki ciddi anlamda sana trilyonlar kazandıran bir çalışma mı yaparsın yoksa bu ‘Sihir Gibisin’ albümünü mü tercih edersin, iyi ki dediğim bir çalışmadır” diyen Arıoğlu, şunları söyledi: “Maddiyattan çok maneviyat çok önemli. Dönüp baktığımda bu albümde şunu da yapsaydım diyebileceğim hiçbir şey yok. Gururla dinlediğim bir albüm oldu. İnsanın önce bence kendi yaptıklarını beğenmesi ve takdir etmesi gerekiyor, saygı duyması gerekiyor kendi kendisine. Ben yaşam felsefesi olarak önce hep bunu baz almışımdır kendime ve bunların galası oldu bunların tanıtım çalışması oldu ve hatta bir konserimde oğlumla beraber ‘Duydum Ki Unutmuşsun Gözlerimin Rengini’ parçasını söylerken öğretmeniyle birlikte çıktı. Otizmliler biliyorsunuz sese hassasiyetleri vardır, benim oğlum sahneye çıkmaz. Sese hassasiyeti vardır. 1-2 aylık çalışmayla sahnede yer aldı öğretmeniyle beraber. O kadar gurur duydum ki elimi havaya kaldırdım ve ben bu zor işi başardım dedim. Zaten birkaç ay sonra oğlumu kaybettim” dedi.
 
“ONUNLA İLGİLİ OLAN HER ÇALIŞMA ÇOK HIZLI YÜRÜYOR”
Arıoğlu, “Onu kaybettikten sonra Mert Alpatar var, son çalışmalarımın söz ve beste yazarı, o beni aradı ve ‘sen çok güzel bir annesin. Ben senin duygularına tercüman olmak istedim ve senin oğlun için bir şarkı hazırladım. Bunu hayata geçirelim beraber’ dedi. ‘Aşk Senin Adın’ şarkısı ve o kadar hızlı oldu ki… Oğlum hiperaktifti ve onunla her şey çok hızlı olurdu. Onunla ilgili olan her çalışma da çok hızlı yürüyor. Dolayısıyla ‘Aşk Senin Adın’ şarkısını yaptık ve Türkiye çapında ses getirdi. Birçok haber kanalında ve ulusal bazda yer aldı, dijital platformlarda. Dinleyen herkes çok duygulandı, klibi de zaten oğlumdan izler taşıyordu. Akabinde onun adına bir kitap hazırladım. Kitabın imza günlerinde çok duygulanmışımdır, engelli bireyler ve aileleri beni tanımadan ziyaret ederler. O kadar güzel dönüşler yaptım ki, onun adını ölümsüzleştirmek istedim açıkçası ve onunla alakalı bir takım çalışmalara devam ederek, adının duyulmasına, insanlara önderlik etmek, bir engelli çocuk annesinin ne kadar şey başarabileceğini, becerebileceğini anlatmak istedim. Her zaman duruşum dik olmuştur ve olumsuz şeylerden olumlu şeyler çıkarmayı başarmışımdır. Bunu gururla söyleyebiliyorum artık.
Daha sonra da ‘Acımadın Mı’ parçası çıktı, bu parçanın da hikayesi enteresandır. İstanbul’a bir gün duruşma için gitmiştim. Adana’da avukatlık yapıyorum. Aranjörüm dedi ki Umut Şenyaylar, hadi dedi senle dedi stüdyo çalışması yapalım dedi. Stüdyo çalışmasına giderken Mert’i aradım, o da özel bir şey yapayım dedi. Sonra sabah kalktım ki güzel bir şarkı ‘Acımadın Mı’ şarkını yapım aşaması çok hızlı başlasa da bir sene sürdü. Çekimleri uzun oldu. Sevdiğinin gittiğine üzülen bir kadın var orada. Kadın küllerinden geri doğuyor. Kliplerimde de adet haline getirdim, oğullarımdan birer parça koymak istiyorum. Kitabım orada göründü, oğlumun bilekliği göründü. Küçük enstantaneler var.  Klip çekimlerinde de şarkının yapım aşamasında da dolu dolu çalıştık. Klip çekimlerini Bülent Bapir gerçekleştirdi” şeklinde anlattı.
 
“ACİZ BİR ŞEKİLDE OTURMANIN BİR ANLAMI YOK”
“İlk albümümü yaptığımda Türk sanat Müziği olduğu için, yeni bebeği olan arkadaşlarım, ‘biz açıyoruz şarkılarını, huzurlu oluyorlar, rahatça uyuyorlar’ diyorlar. Ben hep şunu düşünürüm; ses dediğiniz bence kulağı tırmalamamalı. Herkesin sesi kendine özel Allah vermiş, ancak ben huzur verici, sanatın insan ruhunda güzel duygular uyandırsın istiyorum. Klip içi aynı şey geçerli, müzik için de, resim için de… Çok kavga edici, huzursuz edici şeyler çok hoşuma gitmiyor. Dünyada zaten o kadar çok savaş, huzursuzluk, negatif duygular var ki… Bence sanat insanın ruhuna iyi gelmeli, pozitif şeyler yaratmalı diye düşünüyorum.  Hep pozitif olmaya çalışırım ama gerçekten aciz bir şekilde oturmanın bir anlamı yok. Bir kez geliyoruz hayat ve yaşam kalitemiz çok önemli. Kendime yakışan şeyleri yapmak zorundayım. Oğlumu kaybettiğimde de hep bunu söyledim. Onun gittiği yer çok güzel bir yer, cennet. O bir melekti, melek olarak bize gelmişti, melek olarak gitti. Engelli çocukların aileleri hep ‘benden sonra ne olacak’ diye düşünürler. Ben onu yerine yerleştirdim, yerini gördüm. Mezarı belli olmayan bir sürü kayıp var, bunları düşündüğünüzde beterin beterini düşünmeniz gerekiyor diye düşünüyorum. O anlamda ben bu şekilde olduğu için, acı çekmeden, görevini yerine getirdi. Sınavımızı verdik. Demek ki ben sınavımı vermişim ki, herkese faydalı olmaya çalıştım. Tüm otizmli bireylere. Dolayısıyla Adana’da ben bir sürü okul açtırdım, bir sürü çalışmaya önderlik yaptım. Oğlum boş gelmedi, boş gitmedi. Bir sürü boş giden insan var. Hala onun ismini duyuyorum, bu beni mutlu ediyor” diyerek duygularını paylaştı.
 
“TUR YAPTIĞIMIZ TEK GEZİMİZDİ ÇANAKKALE GEZİMİZ”
Çanakkale’nin kendisi için çok özel olduğunu söyleyen Arıoğlu, “Çanakkale’nin bende çok ayrı bir yeri var. Otizmli oğlumu iki yıl önce kaybettim. Onunla bir tur yaptığımız tek gezimizdi Çanakkale gezimiz. Gerçekten tüylerim diken diken oldu, asker şapkaları giydirip gezdirip videolarını-resimlerini çekmiştim. O yüzden benim için yeri çok çok özeldir Çanakkale’nin. Tekrar gelmek isterim Çanakkale’ye. Olsun, sonuçta iz bıraktı. Onun adına güzel şarkılar, güzel kitaplar, güzel bir park, güzel bir spor salonu yapıldı. Gümbür gümbür anılıyor oğlum” dedi.
 
“MÜZİKTEN PARA KAZANMAK GİBİ BİR DÜŞÜNCEM YOK”
Ticari bir kaygısı olmadığını, bu yüzden davet edilirse engelliler ile ilgili projelerde yer alabileceğini söyleyen Arıoğlu, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Ben genelde ticari kaygılarla, müzikten para kazanma gibi bir düşünceyle hareket etmediğim için genellikle engelli bireyler için balolar, anneler için özel konserler gibi projeler yapıyoruz. Oğlumun parkında davet edildik, çocuk güzel bir konser olacak engelli çocuklarımız için. Belediyelerin yaptıkları festivallerde yer alıyorum. Maddi tarafından bu konuda kendi potansiyelimi kullanıyorum. Bu çalışmalara devam etmek istiyorum. Oraya da bu anlamda gelmek isterim. Tabi ki çabamın da ses getirmesini isterim. Şöyle ki; kitabım okunanlar tarafından çok beğenildi. Bu kadar beğenileceğini ben umut etmiyordum. İnsan bir şey ortaya koyarken sonucunu göremiyor. İmza günlerinde ve sonrasında herkesin ortak fikir, ‘kitabın içinde kendimizi bulduk.’ Ben bu kitabın film olmasını çok istiyorum. Bununla ilgili çalışmalarım var şuanda. Serhan için yapmış olduğum müziklerin bu filmde kullanılmasını çok istiyorum. Birinci amacım film çalışması ve oğlumun adına bir okul yapılsın istiyorum.”
 
Gülçin AKIN